Aldığı tepkiler nedeniyle hükümetin komisyona geri çekmek zorunda kaldığı "Cinsel istismar düzenlemesi" tartışmaları olanca hızıyla sürüyor. Gündeme gelmesiyle birlikte Türkiye'deki her kesimden tepki alan yasa tasarısını Doğan Haber Ajansı'na yorumlayan Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkan Yardımcısı ve Travma Birimi Sorumlusu Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin, "Cinsel istismar düzenlemesi"nin zararlarını "Cinsel istismarda, evliliğin önünü açmak, istismarı meşrulaştırır, faili aklar." sözleriyle vurguladı.
 "Cinsel istismar düzenlemesi" nin kadına yönelik şiddet ve cinsel taciz vakalarına  etkisine değinir misiniz? Çocuk cinsel istismarı ve tecavüz en ağır travmalardan biridir; insanın hayatında açtığı yaralar çok derin, etkileri ise çok uzun sürelidir. Tecavüzün faili ile tecavüzün mağdurunu evlendirmeyi bir çözüm olarak öne sürmek hem akıl dışıdır hem de vicdandan, empatiden ve insaniyetten uzaktır. Söz konusu bile olmamalıdır; zira bu, istismarı meşrulaştırır, faili aklar ve mağduru daha da mağdurlaştırır ve tekrar travmatize eder. Cinsel istismar gibi ağır bir suçun olduğu yerde evliliğin önünü açmak, faili ödüllendirmiş olur, cezasızlık da benzer suçların yaygınlaşmasına neden olur. Yani, yanlışı pekiştirici, suçu özendirici, potansiyel failleri cesaretlendirici ve de çocukları ve kadınları güçsüzleştirici ve çaresizleştirici bir etki yaratır. Cinsel istismar düzenlemesi" nde çözüm yolu ne olmalı diğer bir deyişle nasıl bir düzenleme yapılmalı? Çocuk yaşta evlilik demek çocuk istismarı demektir ve bu hiçbir inançla açıklanamaz ve hiçbir şekilde kültürle meşrulaştırılamaz. Kültür dediğimiz şey, canlı ve dinamik bir şeydir, yani değişebilir ve dönüşebilir. Eğer sosyokültürel örf ve adetlerde insan ve toplum sağlığı için, çocuk güvenliği ve sağlıklı gelişimi için uygun olmayan öğeler varsa, bunları olduğu gibi kabul etmek ve hatta pekiştirmek yerine, bunları daha sağlıklı daha doğru değerlere evriltmeye emek vermek gerekir. Çocuk haklarını ve güvenliğini teminat altına alacak yasal düzenlemeler yapılmalı ve de suça teşvik edici değil bilakis suçu cezalandırıcı caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. Cinsel istismar suçtur; bu suça sessiz kalmak da suça ortak olmak demektir. Soru: Kadın cinayetlerinden sonra, 'canilik, sapkınlık' gibi tanımların yapılması doğru mu? Bu tür vakaları münferit adli vakalar olarak görmek son derece eksik, yanlış ve yanıltıcı olur. Çünkü şiddet toplumsal bir olgudur, özellikle de kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismar bir halk sağlığı sorunudur, temel bir hak ve özgürlük ihlalidir. Bu tür vakaları tartışırken, öncelikle şiddete zemin hazırlayan, kadına ve çocuğa yönelik şiddeti ve istismarı meşrulaştıran ve tırmandıran sosyokültürel faktörlere, toplumsal kodlamalara, politik iklime ve politik liderlerin söylemlerine ve icraatlarına dikkat çekmek gerekir. Bir toplumda otoriteyi temsil eden pozisyondaki kişi ve kurumların söylemleri ve uygulamaları, o toplumu oluşturan bireylerin algıları, inançları ve günlük hayattaki davranışları üzerinde etkilidir. Politik liderlerin, dini liderlerin, kanaat önderi kabul edilen, sevilen, sayılan ve tanınan insanların, çok okunan köşe yazarlarının, sanatçıların ve bilim insanlarının verdiği mesajlar etkilidir çünkü insanlar tarafından örnek alınabilecek, referans noktası kabul edilebilecek konumdadırlar. Bu nedenle de şiddet ve cinsel istismar faillerini aklayan ve kurbanı suçlayan toplumsal cinsiyetçi kalıp yargıları pekiştirmek yerine, ayrımcılığın ve cinsiyet eşitsizliğinin karşısında duran, kadın hakları ve çocuk güvenliği için bilinçlenmeye ve bilinçlendirmeye emek veren, yasal gerekliliklerin ve cezaların takipçisi olan bir duruş sergilemeleri son derece önemlidir. [caption id="attachment_8396" align="aligncenter" width="799"] Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı ve Travma Birimi Sorumlusu Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin[/caption]   Haberin kendisi travmatize edici olabilir mi? Evet, zaman zaman haberin yapılış ve sunuluş biçimi, seçilen kelimeler ve kullanılan ham fotoğraflar ve videolar, en az haberin içeriği kadar travmatize edici olabilir. Örneğin iyi bilinen ve çok okunan gazetelerden birinde, sırtından bıçaklanarak hayatını kaybeden bir kadının fotoğrafı olduğu gibi ham halde gazetenin manşetinde yayımlanmıştı, hem de cinayetin tüm detayları da yazılarak. Bu haberi bu şekilde sunmak şiddeti pornografik hale getirmektir. Ve de sanıldığının aksine, bir duyarlılık yaratmaz, bilakis şiddetin normalleşmesine ve kanıksanmasına neden olur. Bunun da ötesinde bu tür görüntüler ve haberde paylaşılan detaylar, haberi okuyanlar için ayrı bir travma kaynağı haline de gelebilir. Özellikle bir patlama sonrası olay yeri fotoğraflarının ve videolarının buzlanmadan kullanılması, onlarca ailenin acısını katlayarak arttırdı; çünkü kimileri çocuklarına kimileri eşlerine kimileri de arkadaşlarına ulaşmaya çalışırken, bir anda kayıplarını sosyal medyada paylaşılan haber fotoğraflarından öğrendiler, hayatları boyunca gözlerinin önünden gitmeyecek o kareler acılarını tarifsiz derecede perçinledi. Herhangi bir afet ya da toplumsal kriz yaşandığında, doğal olarak, haber ve bilgi alma ihtiyacı da artıyor. Doğruluğu kanıtlanmamış bilgilerin dolaşıma girmesi, dezenformasyonun yayılması, yaşanan travmanın etkisiyle zaten yüksek olan kaygı, korku ve panik halinin daha da artmasına neden olabiliyor öncelikle. Ham fotoğraf ve videoların kullanılması, yani ölen, yaralanan insanların görüntülerinin buzlanmadan yayınlanması, parçalanmış beden görsellerinin dolaşıma girmesi, bu görüntülere maruz kalan insanlar üzerinde çok uzun süre, çok derin izler bırakacak nitelikte olabiliyor. Ham fotoğraf ve video paylaşımları insani ve vicdani duyarlılıktan ve sorumluluktan uzaktır. Artan kadın cinayetleri ve tecavüzleri sonrasında idam etme tartışmaları basında sıkça yer almaya başladı. Bunun sebebi nedir? Bunlar tamamen yoğun duygularla verilen dürtüsel tepkiler. İnsanlar elim olaylar ve büyük travmalar karşısında veya büyük kayıpların ardından pek çok yoğun duyguyu iç içe yaşarlar; üzüntü, acı, korku ve öfke, bunların başında gelir. Özellikle de çaresizlik, korku ve kaygı, kızgınlık ve öfke ile birleşince, insanlarda cezalandırma ve bunu saldırganca yapma dürtüleri açığa çıkar. Ancak, şiddeti, bir temel hak ve özgürlük ihlali olarak tanımlarken ve de şiddetin her türü ile mücadele etmeye çalışırken, idamı tartışmak bir çözüm yolu olamaz asla. Zira, idam bir ceza değildir; bir yaşam hakkı ihlalidir ve şiddetin bir başka biçimidir. İdam gibi insanın yaşam hakkını elinden alan bir başka şiddet eylemini savunmak da yanında olabileceğimiz bir yaklaşım olamaz. Başka neler yapılmalı? Yanıt: Bir ülkede insanların can güvenliğini, temel yaşam haklarını ve özgürlüklerini korumak, öncelikle devletin sorumluluğudur; devlet üzerine düşen sorumluluğu, takibi ve uygulamayı yapmak zorundadır. Koruyucu ve önleyici çalışmalar yapmak, her zaman olay sonrasında yapılacak şeylerden çok daha hayatidir. Bu bağlamda öncelikle, psiko-eğitim yoluyla, toplum genelinde herkese ulaşacak biçimde bir bilgilenme, bilinçlenme, güçlenme sağlanması, farkındalığın ve duyarlılığın arttırılması yönünde uzun süreli, sistematik ve kararlı çalışmaların yapılması çok önemlidir. Ayrımcı söylem, tutum ve davranışların, toplumsal cinsiyetçi kalıp yargıların ve uygulamaların değişmesine emek vermek bu mücadelenin temel unsurlarından biridir. Bu noktada medyanın da sorumlu ve duyarlı işbirliği toplumsal değişime ve gelişime büyük güç ve hız kazandıracaktır. Gerçek vicdan ve sorumluluk, hiç tanımadığınız bir başkasının, hatta bizden çok farklı olanın, çok farklı düşünenin, çok farklı yaşayanın başına gelen haksızlık, ayrımcılık ve şiddet karşısında hak aramayı, tepki vermeyi, mücadele etmeyi ve birlik olabilmeyi gerektirir. Şiddetle, istismarla ve ayrımcılıkla mücadele etmek, sadece ruh sağlığı uzmanlarının, sadece sosyologların ya da sadece hukukçuların işi değildir; hepimizin sorumluluğudur. Herkesin yapabileceği bir şey mutlaka vardır.