Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) 2017'deki ikinci Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı 7 Aralık’ta Ankara’da düzenlendi. Toplantıda konuşan YK Başkanı Erol Bilecik, genel gündeme ilişkin açıklamalar yaptı.
[mks_dropcap style="letter" size="52" bg_color="#ffffff" txt_color="#000000"]P[/mks_dropcap]erşembe günü Ankara'da gerçekleşen toplantıya Başbakan Binali Yıldırım "onur konuşmacısı" olarak davet edildi. Derneğin YK başkanı Bilecik, kürsüde yaptığı konuşmada ülkede son dönemde artan şiddet ve baskı ortamına değindi. Bilecik hukuk sistemi ve yargı mekanizmasındaki işleyişe dair de değerlendirmelerde bulundu. "AB ÜYELİK PROJESİ ÖNEMLİ BİR FIRSATTI" TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik'in konuşmasından satır başları şöyle; "AB üyelik projesi, hem 3.Selim’den beri süregelen modernleşme tarihimizin doğal sonucu, hem de ülkemizin potansiyelini gerçekleştirmesi için elde ettiği önemli bir fırsattı. Bu sürecin, ülkemizin yalnızca refahına değil, aynı zamanda stratejik konumuna ve dünyadaki imajına yaptığı katkıyı da yadsıyamayız." "GÜMRÜK BİRLİĞİ'NİN GÜNCELLENMESİ, FEDA EDİLEMEYECEK KADAR ÖNEMLİDİR" "Türkiye, yaşadığı hain darbe teşebbüsü sonrasında, çoğu NATO’da müttefiki olan AB üyelerinden yeterli desteği almadığı için şikayetçi. Ve son derece haklı! AB üyeleri ise darbe teşebbüsü sonrasında yaşanan gelişmelerden, özellikle OHAL döneminde yargı sürecindeki evrensel hukuk kurallarına aykırı gördükleri uygulamalardan dolayı Türkiye’yi eleştiriyorlar. Cezalandırma gibi uygulanan yaygın tutuklamalardan, masumiyet karinesinin pek dikkate alınmamasından duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar. Aramızdaki gerginlik ve diyalog eksikliği hem ülkemiz hem de AB açısından aslında büyük kazançlar getirecek olan Gümrük Birliği revizyonunun da sorgulanır hale gelmesine yol açtı. Bize göre Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konjonktürel krizlere feda edilemeyecek kadar önemli bir konudur." "ZARRAB ELDE FIRSAT VARKEN TÜRKİYE TARAFINDAN YARGILANMAMIŞTIR" "Son haftalarda gündemin en önemli maddelerinden birisi de elbette Reza Zarrab davasıdır. Davanın başlamasına kadar geçen süre boyunca Reza Zarrab’ın asıl sanık olması bekleniyordu. Mevcut durumda ise, Zarrab, iddia makamının tanığı olmuştur. Açıklamalarının bir kısmı ülkemizi derinden sarsmaktadır. İfadelerden, İran devleti adına çalıştığı anlaşılan bu kişinin yargılanması, elde fırsat varken Türk yargısı tarafından gerçekleştirilmemiştir. İşte, bizim açımızdan hayıflanılması gereken en önemli nokta budur. Bu yaşananlar, kamuoyuna bir şeyi kesin olarak göstermiştir. O da; her zaman ısrarla vurguladığımız hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığının önemidir." "TÜRKİYE TUTUKLU GAZETECİ, SİYASETÇİ, AKADEMİSYENLERLE ANILAN BİR ÜLKE OLMAMALI" "Dış politikada son zamanlarda "yalnız" ve "çatışmacı" bir görüntü sergiliyoruz. İçeride ise hukuk sistemi ve yargı mekanizmamızda kaygı ve şüphe yaratan bir tablo var. Bu durum, özellikle OHAL döneminde maalesef aleyhimizde kuvvetlendi. 21.yüzyıl Türkiye’si, tutuklu gazeteci, siyasetçi, akademisyen ve sivil toplum temsilcileri ile anılan bir ülke olmamalı. Özgürlük-güvenlik dengesinde sürekli olarak güvenlikten yana tercih kullanmak, güvenliği sağlamak için eksik bir yaklaşım olabilir. Güvenlik ve özgürlüğün, birbirleriyle çelişen değil birbirini tamamlayan öncelikler olduğu bilinciyle hareket edilmesi, milli menfaatlerimiz ve küresel rekabet gücümüz açısından kilit öneme sahiptir" "TÜRKİYE HIZLA NORMALE DÖNMELİ, FRANSA'YA BAKILMALI" "Terörle mücadelenin tamamında TÜSİAD başta olmak üzere, tüm iş dünyası sivil toplum kuruluşları devletimizin yanındadır. Terörle mücadelede hiçbir taviz vermeden, OHAL uygulamasının yeniden gözden geçirilerek, Türkiye’nin hızla normale dönmesi gerektiğine inandığımı paylaşmak isterim. Bu konuda Fransa’da OHAL’in kalkması sürecinde uygulanan yapıya bakmamız gerekir." "MERKEZ BANKALARI BÜYÜME YARATMA KURUMLARI DEĞİLDİR" "Türkiye’de enflasyonun %13’e, hatta gıda ve enerji hariç enflasyonun bile %12’ye varmış olması kabul edilir gibi değil. Hepimiz biliyoruz ki, enflasyon ile mücadelenin temeli, mali disiplin ve sıkı para politikasıdır. Merkez Bankaları, refah ve büyüme yaratma kurumları değildir. Anayasada da belirtildiği üzere, Merkez Bankası’nın temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Bizi fiyat istikrarından uzaklaştıran her politika ekonomimize uzun vadede zarar verir. Şunun kesin olarak altını çizelim: Ekonomi literatüründe maalesef “yüksek enflasyon ve yüksek büyüme” diye bir ikili yoktur. Bu tür büyüme sürdürülebilir değil, hemen her zaman geçicidir." "SEVR'İN İMZALANDIĞI TARİHLE CUMHURİYET'İN İLANI ARASINDA SADECE ÜÇ YIL OLDUĞUNU HATIRLAYIN" "Tutarlı ve verimli üretimi destekleyen, rekabet gücümüzü ve refahı arttıracak reformist ekonomi politikaları, çağdaş bir eğitim anlayışı, dünyayla bütünleşmemizin önemini kavrayan bir dış politika, evrensel kurallara bağlı işleyen bir yargı sistemi ve yolsuzlukla mücadele endeksinde yükselen bir ülke olmaktır. Bunları gerçekleştiren ve başarılarını etkili bir iletişim metoduyla dünyaya anlatabilen bir Türkiye, kısa sürede, yeniden olumlu ve gıpta edilecek bir örnek ülke haline gelecektir. Yaşadığımız günlerin yarattığı karamsarlıkları aşacağız; umudumuzu asla yitirmeden yolumuza devam edeceğiz. Zaman zaman, geleceğe dair umudunuzu korumakta zorlanırsanız, Sevr Antlaşması’nın imzalandığı tarihle Cumhuriyet’in ilan edildiği gün arasında sadece üç yıl olduğunu hatırlayın."