Narincik de dış güçlerin etkisine girdi.
Türkiye, iç güçlerinin, dış güçler gulyabanisini kullanarak esir aldığı bir ülkedir. Hem yalnızca eğitimsizi ile değil, okumuşu da sever bu rahatlatıcı, mağdur edici gerekçeyi. “Yedi düveli yendik” diye başlayan cümlelerin kahramanları, hep dış güçlerin kazdığı kuyulara düşmekle savunur kendini. Ve hep kendi icadı zanneder bu harika(!) savunmayı. Yüzlerce yıldır kullanıldığını bilmeden.
1 Mayıs 1977, Taksim meydanı. İşçi hareketi gücünün zirvesinde. Karaoğlan Ecevit’in “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganı dillerde… 33 kişi açılan ateşle öldürülür. Öldüren bellidir: Gladio. NATO yeraltı teşkilatının, Türkiye kolu. Marmara Etap otelinin çatısından ateş edilmiştir. Peşine düşen olmaz, çünkü dış güçler(!) sorumludur, katiller çıkıp gitmiştir. Kimse sormaz “peki, bunları kim çağırdı? Nasıl çıktılar o uzun namlulu silahlarla o çatıya?”
Sermaye 24 Ocak 1980’de alınan serbest piyasa kararlarına direncin kırılmasını istemektedir. İşçinin, köylünün direnişi geciktirmektedir ülke ekonomisinin kalkınmasını(!) Hakkını isteyen yığınların, başlarına gelecekleri öğrenmesi için bir gösteri yapılmıştır. Yıllar sonra Suruç’ta, Ceylanpınar’da, Ankara Garı’nda yapılacaktır aynı gösteri. Sermaye koalisyon istememektedir. İyidir tek parti yönetimi.
Herkes bilir cevabı. Artık darbe süreci başlamıştır. Boyun eğmeyen halka ilk uyarıdır bu. Ardı kesilmez olayların. Süleyman Demirel’in cevabını bildiği ama sessizce sorduğu sorudur: 11 Eylül 2024 gününe kadar durmayan terör, aynı yasaları uygulayan TSK tarafından nasıl bir günde bitirildi? “Ne istediler de vermedik?” Sorusunun benzeridir bu aslında. Darbeci Kenan Evren verir cevabını “olgunlaşmasını bekledik” Bir ülkenin silahlı kuvvetleri, “darbenin olgunlaşmasını beklemiştir” binlerce gencin ölümüne izin vererek. Ne kadar da benziyor “Terör oylarımızı artırdı” cevabına!
Sadece dillerde “Mustafa Kemal’in askerleridir” TSK. Harbiye törenlerinde “1283 Mustafa Kemal Atatürk” denince boğazını yırtarcasına “İçimizde” diye haykıran Harbiyeli, gençlerinin ölümüne “darbe olgunlaşsın” diye izin vermiştir. Emir halktan değil, sermayedendir.
Yüzbinlerce genç işkenceden geçirilir. Onbinlercesi yurt dışına kaçar, sakat kalır, yüzlercesi asılır. Sonuç sermayenin özetlediği gibidir: “Sıra patronların gülmesine gelmiştir.” Yine ne ilginçtir, geçenlerde de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye bağırdı Harbiyeli. Keşke hatırlansa o slogandan sonra neler oldu? Mustafa Kemal’in mi yoksa TÜSİAD’ın mı? askerleridir NATO’nun TSK’sı.
1980 o kadar tutmuş bir senaryodur ki, hep devam filmleri çekilir.
Hep birileri gelir Dünya Bankası’ndan. 1980’de Turgut Özal, 2001’de Kemal Derviş ve 2023’de Mehmet Şimşek. Hep terörle korkutulur halk, hep korkutanlar kazanır, hep ABD’den gelir kurtarıcılar. Hep dış güçler kışkırtır ezilenleri. Onların aklı yok kabul edilir hep.
Dış güçlerin ismi değişir yalnızca. Bir gün Asala olur, bir gün PKK, olmadı IŞİD, hiç olmadı YPG… Ve 50 yıldır sormaz halk “Neden biz bu kadar açığız dış güçlerin(!) kışkırtmalarına. Neden 1980’den beri hep aynı isimler var ortalıkta? 7 TİP’li genci telle boğarak öldürenler dış güçler miydi? Neden canlı bombalar saptanmışken bırakıldı?
Çok uzun yazılabilir ve çok acı ve çok utanç verici ve çok umutsuz. Bir gerçek var, dış güçler değil, iç güçlerdir bu ülkenin katilleri. Bu yoksulluğumuz, bu çaresizliğimiz, bu yerli ve milli(!) duruşumuzu hiçbir dış güç başaramazdı. 100 yıl önce, ülke en zayıf halindeyken başaramadılar.
Narincik’in katilleri diyor ya “dış güçler” diye, TÜSİAD, MÜSİAD, TSK, Devlet de aynı şeyi söylüyor “DIŞ GÜÇLER”