6-7 Eylül olaylarının üzerinden tam 67 yıl geçti. 67 yıl önce bugün; başta İstanbul Adalar ilçesi dahil Rumların yaşadığı bütün ilçelerde olmak üzere İzmir, İskenderun, Çanakkale’de Rumlara karşı 6 Eylül’de başlayan ve 7 Eylül’de sürdürülen saldırı ve yağmalarda, resmi kaynaklara göre Rum, Ermeni ve Yahudi 12 kişi katledildi, yüzlerce insan yaralandı, yaklaşık 400 kadına tecavüz edildi. 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı.
1954’te Kıbrıs’ta Rumlar, dönemin İngiliz sömürge yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi başlatmış, Yunanistan’daki hükümet ise Kıbrıs halkının kendi kaderini belirleme konusunu Birleşmiş Milletler’in (BM) gündemine taşımıştı.
1955 yılında Rumların, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını istemesi fikri gündeme gelmesinden dolayı Türkiye’de medya tarafından İstanbul’da yaşayan Rum halkına karşı nefret söylemi içeren haberler yazılmaya başlanmıştı. Basında İstanbullu Rumların refah içinde yaşadığına dair haberler, Batı Trakyalı Türk azınlıklarla karşılaştırılmıştı. Bu da iki halk arasında tansiyonun giderek yükselmesini neden olmuştu.
5 Eylül 1955’te Selanik’te bulunan Atatürk’ün evine ses bombası atıldı iddiası Türk kamuoyunda büyük yankı bulmuştu.
Devlet Radyosu ve İstanbul Expres Gazetesinde yayınlanan Atatürk’ün evinin bombalandığı haberi üzerine akşam saatlerine doğru Taksim Meydanı'nda toparlanmaya başlayanlar, slogan ve afişlerle İstiklal Caddesi’ne doğru ilerleyerek Rum dükkanlarını tahrip etmeye başlamıştı. 7 Eylül’e sarkan saldırılar Beyoğlu’nun ardından öncelikle Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı gibi yakın semtlere, sonrasında Eminönü, Fatih, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy ve Adalar’a yayılmıştı.
Saldırıya uğrayan ve yağmalanan iş yerlerinin yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si ise Yahudilere aitti. Gayrimüslimlerin dükkanlarının yağmalanması ve saldırı olaylarının kontrol altına alınamaması sebebiyle 6 Eylül gecesi sıkıyönetim ilan edilmişti.
ÖZEL HARP OPERASYONU
Menderes’in “Millî hislerin şevkiyle nezih gösteriler” diye tanımladığı 6-7 Eylül Pogromu’nu eski Özel Harp Daire Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu ise “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” diye anlatmıştı.
Gazeteci Fatih Güllapoğlu'nun 1991’de yayımlanan 'Tanksız, Topsuz Harekat' isimli kitabında aynen şu diyalog yer almıştı:
Sabri Yirmibeşoğlu: “– Sonra 6/7 Eylül olaylarını ele alırsak...”
Fatih Güllapoğlu: “– Pardon Paşam, pek anlayamadım. 6/7 Eylül olayları mı?”
Sabri Yirmibeşoğlu: “– Tabii... 6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. (Paşa bunları söylerken benden de soğuk terler boşandı) Sorarım size? Bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
Fatih Güllapoğlu: “– Evet Paşam!”
DİMİTRİOS KALUMENOS'UN KALEMİNDEN 6-7 EYLÜL
Trajik 6/7 Eylül olaylarının planlanmış bir senaryoya göre ve Türk yetkililerin bilgileri dâhilinde organize edilmiş mafya grupları tarafından mutlak bir doğrulukla gerçekleştirildiği kanıtlanmıştır. Devletin taşıma araçlarıyla (trenlerle, arabalarla, gemilerle ve askeri araçlarla) Anadolu’dan Türk grupları getirtilmiştir. Bu grupların aldıkları emirle, zaten olaydan günler öncesinde işaretlenen Rum dükkânlarına ve evlere saldırmasına karar verilmişti. Karanlık çöktükten sonra her şey mükemmel bir şekilde uygulanacaktı.
İstanbul Ekspres gazetesi, Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığı haberini o gün öğleden sonraki ikinci bir basımla yayımladı. Fanatik bir grup, kısa sürede, Rum azınlığın geniş ölçüde yaşadığı Beyoğlu semtine bağlı Taksim Meydanı’nda toplandı ve kısa sürede sayıları çoğaldı. Toplanan grupların liderleri, park halinde olan askeri araçlardan aldıkları malzemeleri (baltalar, bıçaklar, demir sopalar, levyeler, değnekler, metal topuzlar ve sopalar) arkadaşlarına dağıttılar. Olayların başlama saati 6 Eylül akşam üzeri 18:30 olarak belirlendi ve aynı günün gecesi saat 02.00’de bitecekti. Akşam saat 18:30’da büyük çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu ilk grup harekete geçti. Olaylar öncesinde Türk dükkânları yanlışlıkla tahrip edilmesin diye boyalarla işaretlenmişti. Yunan karşıtı sloganlar atan grubu gören Müslüman aileler evlerinin camlarına Türk bayrakları asıyorlardı. Ardından silahlı gruplar, ellerinde demir sopalar ve topuzlarla Taksim’den başlayarak önceden işaretlenmiş Hıristiyan dükkânlarını tahrip etmeye başladılar. Diğer gruplar ise evlere ve dükkânlara giriyor ve evlerin mobilyaları ile dükkânlar içerisindeki malları sokağa fırlatıyordu. Son grup da değerli değersiz tüm eşyaları yağmalıyordu. Tüm bu olaylar Türk yetkililerin gözleri önünde, polis güçlerinin yalnızca seyretme toleransı altında gerçekleşiyordu. Yıkım olaylarının bitmesinin ardından askeri birlikler bölgeye geldi ve sıkıyönetim ilan edildi. Türk yetkililer olayları Komünist gruplara veya “Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti’ne” yüklemeye çalışıyordu. Fakat daha sonra ispat edildiği üzere, olayların başında İçişleri Bakanı Namık Gedik vardı.
Sekiz saat süren olaylarda 4340 dükkân ve mağaza, 110 otel ve restoran, 21 fabrika ile 27 eczane tamamen harap oldu. Kiliseler, mezarlıklar ve okullar yerle bir edilirken Patrikhane’deki mezarların çoğu açıldı. 35 kilise ve 3 Rum matbaası kullanılamaz hale geldi. 5 spor ve kültür merkezi ciddi şekilde hasar görürken 2600 eve girilerek yağma edildi.
7 Eylül 1955 Çarşamba günü de olaylar devam etti. Öğle saatlerinde İstanbul’un Avrupa yakasında bulunan Aya Yani Kilisesi ateşe verildi. Kiliseler ve manastırların yağmalanmasına devam edilirken Fener, Boğaz ve Adalar’daki Rum evlerine girildi ve değerli eşyalar alındı.
Olayların ertesi günü Türk hükümeti olaya sebep olan kişilerin yakalandıklarını duyurdu. Ancak tutuklananlar yalnızca olaylardan bir gün önce afla salıverilen eski hapishane tutuklularıydı. 8 Eylül 1955 tarihinde Başbakan Adnan Menderes Türk basınına ve İngiliz The Times gazetesine verdiği demeçte, yaşanan olayların sorumlusunun rejim karşıtı komünistler olduğunu ifade etti. Menderes, olaylardan birkaç gün sonra olaya karışan çete liderlerini serbest bıraktı ve Hikmet Bil’i Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği Basın Ataşesi olarak, Oktay Engin’i ise Ankara’daki Türk İstihbarat Servisi’nin başına atadı.