11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, adını taşıyan AGÜ'de düzenlenen 'Cumhuriyetin Yüzüncü Yılı' etkinliğinde konuştu. 

"AGÜ’nün, kuruluşundan bu yana yüksek eğitim alanında öğrenci memnuniyetini önceleyen bir yaklaşımla çok önemli başarılara imza atıyor olması bir gurur vesilesi. Bundan sonra da bu başarıları göstermesi ve iyi bir üniversite olması gerekir bunun altını çiziyorum. Herhangi bir üniversite olmak değil, iyi bir üniversite olmak yolunda kararlı, ciddi çalışmalarla ilerlemeleri Türkiye’ye en büyük hediye olduğuna inanıyorum" diyen Gül, şu ifadeleri kullandı:

"Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923’lerde İzmit konuşmasında dikkati çektiği Kürt meselesinin, büyük bir özgüven içinde daha kapsamlı demokratik ve temel hak ve özgürlükler çerçevesinde çözümünü gerçekleştirebilseydik, bütün vatandaşlarımızın ülkeye aidiyet ve sadakatini pekiştirir ve meselenin bölgesel boyutlara varmasını, böylece uluslararası güçlerin oyunu haline gelmesini engelleyebilirdik.

Ne yazık ki önce Sovyetler ve Rusya’nın, ardından da Amerikan güçlerinin kendi bölgesel çıkarları ve öncelikleri doğrultusunda lojistik destek verdikleri bölücü terör, ülkemizin iç barış ve ekonomik kalkınmasında bir engel oluşturdu.

2000’li yılları, yani ‘millenyum’u sadece Türkiye değil, tüm dünya olarak büyük bir heyecanla karşıladık.

Ekonomide liberal değerlerin hakim olduğu, dış politikada diyalog ve işbirliğinin her kapının anahtarı olduğu bir dönem başladı.

Brüksel’de NATO-Rusya Konseyinin tarafları aynı masa etrafında birleştirdiği, karşılıklı dayanışma ve işbirliği mekanizmalarının kurulduğu bu süreç dünya barışı için bir umut oldu. O dönemde elde edilen uzlaşıdan bugün dünyanın geldiği duruma şöyle bakınca doğrusu dehşete düşmemek mümkün değil. O dönemde, Ruslarla NATO üyesi ülkeler olarak bir araya gelip karşılıklı tartışıyor, konuşuyor, problemler diyalogla nasıl çözülür diye fikir üretiyorduk. Böyle samimi bir ortam vardı. Şimdi o ortamdan bugün gelinen noktayı şöyle bir düşünürseniz gerçekten çok dehşet verici.

Ne yazık ki New York’taki 11 Eylül 2001 terör saldırısı bölgemizde ve dünyada güvenlik öncelikli bir bakış açısını öne çıkarttı ve uluslararası konularda uzlaşı yerine tek taraflılığın önünü açtı.

İşte böyle bir dönemde, uzun bir aradan sonra, 2002 yılında, büyük bir çoğunlukla AK Parti Hükümetini kurduk.

Böyle güçlü bir hükümet Türkiye için bir fırsattı. Demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri önemseyen, hukuk ve ekonomi alanlarına reformcu bir zihniyetle yaklaşan ve gerçekten çok ciddi hazırlıklar ortaya koyduğumuz, çok tutarlı ve sağlam bir hükümet programımız vardı.

Ayrıca çevremizdeki ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek ve ekonomik işbirliği havzası oluşturmak da programımızın bir parçası idi. Hükümetin öncelikleri bu bakış açısının uygulanması idi. Bu sebeple, ABD öncülüğünde bölgemizdeki askeri yaklaşımlara kaygı ile bakmamız ve onlara mesafeli davranmamız gerekiyordu.

Bu mülahazalar 3 Mart tezkeresinin Meclisimizden geçmemesinin nedeni oldu. Nitekim Irak savaşının bir parçası olmak istemediğimizi TBMM’nin hür iradesiyle tüm dünyaya göstermiş olduk."

"CUMHURİYETİN TEMEL İLKELERİNDEN TAVİZ VERİLMEMELİDİR"

Yeni Anayasa tartışmalarına da değinen Gül, şöyle devam etti:

"Bugün hepimiz görüyoruz ki Türkiye’ye yakışan, yeni yüzyıla modern, demokratik devlet anlayışını ruhunda ve lafzında taşıyan, yeni bir Anayasa ile girmektir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bugünlerde gündeme getirdiği bu fırsat açık, önyargısız bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. Mevcut Anayasa, farklı zamanlarda yapılan birçok değişikliklerden sonra kendi içerisinde tutarsızlıklar ve noksanlıklar içeriyor. Bu durumda, yeni bir Anayasaya ihtiyaç duyulduğu aşikâr. Yeni Anayasa, evrensel ilkeleri düstur edinerek, temel hak ve hürriyetleri herkes için her yönüyle eşit vatandaşlık temelinde güçlendirmeli ve teminat altına almalıdır..

Millet olarak mutabık olduğumuz, birlik ve bütünlük ile demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetin temel ilkelerinden taviz verilmemelidir.

Şüphesiz ki modern demokrasilerin şeffaflık ve hesap verilebilirlik kavramlarını, güçler ayrılığı ilkesi ile fren ve denge sistemlerini içinde barındırmalıdır.

Böylece, Türk demokrasisini kurumsallaştıracak yeni bir Anayasaya ulaşılabilir, devirlerden, şahıslardan, iktidarlardan bağımsız, kalıcı, sürdürülebilir ve tutarlı bir adalet ve demokrasi ortamı oluşturabiliriz."