HABER: MEHMET EMİN BİÇER

Merkez üssü Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan 6 Şubat tarihinde 8 saatlik aralıkla yaşanan depremlerde Diyarbakır, Urfa, Adıyaman, Gölbaşı, Nurdağı, İslahiye, Antep gibi Kürt kentleri ve Adana ile Hatay’da, resmi rakamlara göre 20 bin 213 kişi yaşamını yitirirken, 80 bin 52 kişi de yaralandı. Depremin yaşandığı ilk günden beri depremzedeler kış koşullarında sokaklarda yaşıyorlar. Depremzedelerin basına yansıyan beyanlarına göre, devlet temelli desteklerin ve yardımların yetersiz olduğu yönünde. Daha çok gönüllülerin ve sivil toplum örgütlerinin çabalarıyla yürüyen yardımlarla, depremzedelere destek olunur.

Deprem bölgelerini gezerek gözlemlerini dokuz8HABER’e anlatan Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Mustafa Aslan, belediyelerin ve mülki amirliklerinin yetersiz olduklarını aktardı.

"ENKAZLARA DOKUNULMAMIŞ BİLE"

Aslan, Adıyaman, Pazarcık, Maraş Elbistan ve Gölbaşı’nda yaptıkları incelemeleri paylaşarak, şunları belirtti: “3 gün Adıyaman'da kaldık.  Dün de Maraş, Pazarcık ve Narlı bölgesindeydik. Bugün Elbistan’a geldik.  Her yerde gördüğümüz manzara tamamıyla aynıdır; Enkazlara dokunulmamış bile. Halen enkazların altında insanlar var. Şu an dışarıda olanlar ise bir an önce yakınlarının cenazelerimize ulaşmak istiyorlar. Artık yaşama dair hiçbir umutları kalmamış. “Cenazelerimizi bize verin” diyorlar. Ama maalesef çalışmalar çok yavaş ilerliyor. İşin en acı tarafı da özellikle depremin birinci ve ikinci günü devlet yoktu ortada. İnsanlar kendi elleriyle enkazlardan yakınlarını bulmaya çalışıyorlardı. Feryat figan vardı ortada. Ama ikinci günün akşamı, dışarıdan yardımlar ulaşmaya başladı”.

"YETERSİZ BİR YÖNETİM OLAMAZ"

İnsanların ilk günlerde yiyecek ekmeğinin, içecek suyunun olmadığını ancak Türkiye'nin dört bir yanından sivil yurttaşların dayanışma sağlandığını ifade eden Aslan, “En büyük sorun barınma ve ısınma sorunudur. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Adıyaman Şube Başkanı’nı 3’üncü gün enkaz altında çıkarttık. O anı kimsenin yaşamasını istemem. Gerçekten de kötü bir an idi. Bu kadar duyarsız, ilgisiz ve yetersiz bir yönetim şekli olamaz. Bu yönetim anlayışının halen Türkiye'de özellikle depremin olduğu bölgelerde OHAL ilan etmesi ve sanki Türkiye'de olağanüstü bir siyasi kriz varmış gibi göstermesi, bu gibi afetlerde nasıl hareket edeceğinin göstergesidir. OHAL ilan edeceklerine, bu ülkede afetin bir an önce nasıl önleneceğini, ona dair nasıl bir çözüm üreteceklerini bulmaları gerekiyor” diye konuştu.

"TOPLUMUN DAYANIŞMASINI ENGELLİYOR"

Aslan, merkezi yönetimin sivil toplum örgütleri ve gönüllü toplulukların yardımlarından yana olmadığını vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu: “Onların yardımlarını, onların el uzatmalarını sanki kendi siyasi menfaat çıkarlarına bir zarar gelecek gibi algılıyor ve yayıyorlar. Bunu da anlamış değiliz. Bu gerçekten de vicdani bir durum değil.

Yani halen yaşamlar yitirilirken, , yaşayanların da yaşamaya tutunmaya çalıştığı bir süreçte hükümetin bu işe siyasi bakması gerçekten de anlaşılan bir durum değil. Toplumu ayrıştıran, kin ve nefret duygularını sürekli körükleyen bir anlayış hâkim. Bu tür durumlarda toplumun arasındaki dayanışmayı, kardeşliği ve beraberliği görünce galiba istemiyorlar. Toplumun beraberliği, insanların dayanışması, birbirlerine yardım etmesi ve el uzatması galiba işlerine gelmiyor ki sivil toplum örgütlerinin, gönüllü toplulukların ve bireylerin yardımlarını istemiyorlar.”

"VALİLİKLER BİLE BİZDEN TALEP EDİYORLAR"

Belediyelerin herkesin olduğunu ve hangi siyasi partiden olduğu gözetmeksizin yardım etmesi gerektiğinin altını çizen Aslan, “Belediyelerin hangi partiden olduğuna bakmaksızın imkanlarını afetin yaşandığı bölgelerde mutlaka seferber etmeleri gerekiyor. Ama hükümete bağlı olan AFAD’ın ne yaptığı belli değil. Yani kimi yerlerde kaymakam ya da valiler bizlere şunu söylüyor; Ne olur köylere siz el uzatın. Köylere yardım götürün diyorlar. Bunu yapması gereken devlet iken, dayanışmayı organize etmesi gereken hükümet iken, bizlerden yardım istiyorlar. Bizler zaten hiçbir yerden talimat almadan yardımlarımızı yapıyoruz. Ama buna da engel oluyorlar. Bu anlayışın ve yaklaşımın neden böyle olduğunu anlamış değiliz. Bu ülke bunu hak etmiyor. Bu insanlar bunu hak etmiyor. Yani bugün alevi, sünni, Türk, Kürt veya kim olursa olsun herkes depremin yaşandığı bölgedeki insanlara el uzatmaya çalışıyor” şeklinde konuştu.

"ISINICAK ORTAMA İHTİYAÇ VAR"

Deprem bölgelerindeki ihtiyaçlara da değinen Aslan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Sizin aracılığınızla dostlara da seslenmek istiyoruz; Ne olur artık insanların giysilere ihtiyacı yok. Özellikle kullanılmış eşyalar göndermeyin lütfen. İnsanların şu anda barınmaya ihtiyacı var. Isınmaya ihtiyacı var. Çadıra, sobaya, ısıtıcıya ihtiyaçları var. İnsanların gıdaya ihtiyacı var. Hepinizin emeğine ve yüreğine sağlık. Bu dayanışmayı gösterdiğiniz için, elinizi uzattığınız için teşekkür ediyoruz. İnsanların bir an önce sıcak bir çorbaya, ısınacağı bir ortama ihtiyaçları var.”