Sevgili meslektaşlarım! Ne uğruna olursa olsun kaynaklarınızın itibarını gözetin ve onları bilerek veya bilmeyerek zor durumda bırakacak yalan yanlış söylemlerden sakının, gerekirse yazdığınız haberi teyit ettirin ve tekrar tekrar okuyun. Nihat hoca, “ben gazeteci arkadaşlara kızmadım çünkü biliyorum onlar da haberleri okunsun istiyor” demek zorunda kalmasın, Nihat hocalara da mesleğin itibarına da değerlerinize de bunu yapmayın…
Sevgili meslektaşlarıma: Bir tıklama uğruna yanlış haber yaymayın! Sabahın ilk ışıklarında Adana’nın en ferah en güzel alanlarından biri olarak sayabileceğimiz Adnan Menderes Sahil Yolunda hava bir başka oluyor, erken saatin müdavimi olanlar bilir, göl adeta bir deniz edasıyla göz kırpıyor size, ruhunuzu açıyor, tatlı tatlı esiyor. Kısacası gün burada başladıysa o günün kötü geçmesi imkânsız desem yeri. Buraya kadar her şey çok güzel. Gelgelelim bisikletime binip ne zaman yola koyulsam istemsizce bir geriliyorum. Neden mi? Çünkü özellikle yeşillik alanın yoğunlaştığı kıyılarda ciddi anlamda rahatsız edici bir sinek saldırısına maruz kalıyorum. Ama öyle böyle değil. Sinek der geçersiniz ama bu kez rahat konuşmak pek de mümkün değil gibi. Çünkü şu sıralar Adana’da bir ‘kör eden sinek’ haberleri dolanıp duruyor ortada. Biraz ütopik gelse de yine de insanın aklına istemsizce bu sinekleri getiriyor bu haber. Culicoides cinsi bu sinekler, enfekte hayvandan sağlıklı hayvana halk arasında “üç gün hastalığı” olarak da bilinen BEF (Bovine Ephemeral Fever) virüsünü bulaştırıyor ve hayvanlar telef oluyor. Bu bildiğimiz bir durum ve Veteriner Hekim arkadaşım M. Ege Elibol’a göre de zaten bu sorunun mücadelesi yıllardır yapılıyor. Ama haberde dikkati çeken başka bir ifade de var ki o da Adana’da görülen ve hayvanlarda üç gün hastalığına neden olan bu sineklerin insanlarda da körlüğe ve deri altı hastalıklarına neden olduğu ve Adana’nın adeta bir kör eden sinek istilası altında kaldığı alt mesajına sahip ilginç ve aslı olmayan bir başlık atılması. Haberde bu bilgiler de Adana Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Nihat Köse’nin ağzından veriliyor. Kendisi bizzat Adana’da böyle bir vaka ya da tehlike var demese bile, yazılan başlık haberi okutmak adına insanları endişeye sürükleyecek şekilde bilerek veya bilmeyerek Adana üzerinden yazılmış, başlık da şu: “Adana’da kör eden sinek tehlikesi…” Merak ettim… Bir kere böyle bir vaka Adana’da görülmeden nasıl ‘bu sinek kör ediyor’ sonucu çıkarılabiliyor. Üzerine Adana Büyükşehir Belediyesi de haberler hızla yayılınca “Üç gün hastalığı insanlara bulaşmaz” şeklinde açıklama yapmak durumunda kalıyor. Halbuki “üç gün hastalığı insanlara bulaşır” gibi bir ifadesi de yok Nihat hocanın. Bir şeylerin hatalı olduğunu veya yazıldığını düşünerek Nihat Köse’yi bir aramak istedim. Sağ olsun kendisi gayet nazik, anlayışlı ve açıklayıcı şekilde konuyu aydınlattı. Neden böyle diyorum çünkü kendisinin söyledikleri yazının başlığında da söylediğim gibi aslında bir tık uğruna bilinçli veya bilinçsiz şekilde çarpıtılmış. Şimdi sizlere bizzat Nihat hocadan dinlediklerimi aktarıyorum: “Üç gün hastalığını anlatırken sokucu sinekler hakkında literatür bilgisi verdim, enfekte hayvandan sağlıklı hayvana virüsü taşırlar dedim gazeteci arkadaşlar da bu sokucu sineklerin başka ne gibi hastalık yaptığını sorduklarında çeşitli bilgiler paylaştım. Mesela sıtma da bu hastalığı taşıyan sivrisineklerden bulaşır ama bu, hastalığın veya riskin Adana’da olduğu anlamına gelmez. Bu genel bir bilgidir. Aynı şekilde sokucu sineklerin bazı türlerinin de kör ettiği, deri altı hastalıklarına neden olduğu bilgileri literatüre geçmiş. Mesela Afrika’da görülmüş. Ama ne ülkemizde ne Adana’da böyle bir şey yok. Kimsenin endişe etmesine de gerek yok. Tamamen yazan arkadaşların yanlış anlaması veya haberi okutmak kaynaklı yaptıkları girişimleri…” Bu açıklamayı yaparken Nihat hoca güzel de bir örnek verdi ki biz gazetecilerin arasında fıkra gibi dolanır bu; Papa New York'a gider, uçaktan iner inmez gazeteciler sorarlar: "New York'taki genelevler hakkında ne düşünüyorsunuz.” Papa da cevap verir: "New York'ta genelev var mı?" Ertesi gün gazetelerin manşetlerine bu söz çıkar: “Papa gelir gelmez New York’taki genelevleri sordu.” İşte tam da bu hesap. Bizim gazetecilik literatüründe iki kavramımız vardır. Biri dezenformasyon diğeri de mezenformasyon. Yanlış olan ve bilinçli bir şekilde paylaşılan bilgiye dezenformasyon, yanlış bilginin farkında olunmadan paylaşılmasına ve yayılmasına da mezenformasyon deniyor. Bazen haber muhabirin elinden doğru çıksa da yani muhabir haberi editörüne doğru haber iletse de editör, başlığın haberi okutması için olmadık taklalar attırıyor. Attırmak zorunda kalıyor çünkü gazetede tiraj internet sitelerinde de tık kaygısı var. Bu bildik tablo hiç değişmiyor. Hatta gün geçtikçe daha da karanlık bir hal alıyor ki internet mecrasında nitelikli haberler dahi galerileştirilip reklam kurbanı ediliyorsa bu durum pek de değişecek gibi görünmüyor. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim, bir tık uğruna bu mesleğin itibarını hiç etmeyin dostlarım. Yarın bir gün size güvenip açıklama yapan kaynağınızı arayacak yüzünüz olsun. Bu meslek, büyüyüp gelişebilmeniz için kaynaklarınızla olan güven bağına ihtiyaç duyacağınız bir meslek. Etik değerleri ve ilkeleri olan bir iş… O nedenle ne uğruna olursa olsun kaynaklarınızın itibarını gözetin ve onları bilerek veya bilmeyerek zor durumda bırakacak yalan yanlış söylemlerden sakının, gerekirse yazdığınız haberi teyit ettirin ve tekrar tekrar okuyun. Nihat hoca, “ben gazeteci arkadaşlara kızmadım biliyorum çünkü onlar da haberleri okunsun istiyor” demek zorunda kalmasın, Nihat hocalara da meslek itibarınıza da değerlerinize de bunu yapmayın…