İzmir Buca Belenbaşı Köyü'ndeki bir ilkokula, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Diyarbakır E Tipi Askeri Cezaevi'nde yaşanan ve o günlerde Türkiye gündemini epey bir sarsan işkencelerin baş faillerinden biri olarak bilinen Piyade Binbaşı Esat Oktay Yıldıran'ın adının verilmesi tepkileri üzerine çekti.
Peki, 'işkenceci Yıldıran' aslında kimdir?
X sosyal medya hesabından bir paylaşım yaparak Yıldıran'ın hayatından kesitler paylaşan bir hesap, adı geçen işkencecinin İstanbul'da başlayıp yine İstanbul'da biten yaşamını aktardı:
1949 doğumlu Esat Oktay Yıldıran, 1970 yılında Kara Harp Okulu'ndan piyade teğmen rütbesiyle mezun oldu. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı'nda görev yaptı. 1971-1974 yılları arasında yani savaşından önce tuğgeneral rütbesiyle özellikle Kıbrıs'ta Türk Mukavemet Teşkilatının çalışmalarını koordine eden ve yönlendiren en önemli birim olan Özel Harp Dairesi Başkanlığı yapan Kemal Yamak’ın Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı, 7 nci Kolordu Komutanlığı sırasında birlikte çalıştığı isim Esat Oktay Yıldıran oldu.
12 Eylül 1980 darbesinden bir ay önce yapılan Askeri Şura toplantısında, 7. Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’na, yani Diyarbakır’a atanan Özel Harp Dairesinin paşası Kemal yamak ile Yıldıran’ın yolları 1980 darbesi sonrasında da Diyarbakır’da kesişti. Diyarbakır’a gelen Yamak, hemen 12 Eylül müdahalesi ile ilgili çalışmaya başlar başlamaz kendisine özel bir çalışma ekibi kurdu. İlk aklına gelen isimler Kıbrıs’ta birlikte görev yaptığı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran oldu
Kıbrıs’ta birlikle çalışan Yamak ve Yıldıran ikilisi Diyarbakır’da birlikte çalışacaklardı. Yamak, inşasına 1972 yılında başlanan 12 Eylül 1980 darbesinden iki ay ö nce tamamlanmış ve kamuoyuna ‘modern’ olarak lanse edilen Diyarbakır Cezaevi’ne Esat Oktay Yıldıran’ı Başçavuş Mevlüt Akkoyun'un yerine İç güvenlik komutanı olarak atayarak işe başladı. Yamak, yıllar sona otobiyografisinde Diyarbakır günleri için şunları yazacaktı: “Harekâtımızda birliklerimiz, nizami birlikler olmasına rağmen, düşüncelerimizi, planlarımızı ve harekâtımızı ‘özel harekât’ ve ‘özel harp’ uygulamalarında yoğunlaştıracaktık".
Yıllarca Özel Harekât Daire Başkanlığı yapan ve görev aldığı her bölgede hâlâ failleri bulunamayan olayların çıktığı Kemal Yamak, Diyarbakır Askeri Cezaevi projesi için biçilmiş kaftandı. Demek abartı olmaz. Ve Yamak ilk önce sıkıyönetimle ilgili farklı bölgelerde tutuklanan herkesin Diyarbakır’da toplatılması emrini verdi. Sonrası herkesin malumu olan, Kürt ve/veya sosyalist devrimcilere akla hayale gelmez işkence yöntemlerinin uygulanmaya başladı.
Diyarbakır Askeri Cezaevi’ni, ‘Times’ın yapmış olduğu sıralamada, dünyanın en kötü 10 hapishaneleri arasına sokacak olan bu uygulamalardan askerî-idari olarak en üst düzeyde sorumlu olan kişi Kemal Yamak’tı. Yamak’ın sahadaki adamı ise Cezaevi iç güvenlik komutanı yaptığı Yıldıran tutuklulara yaptığı ilk konuşmada şunları söyleyecekti:
“Beni dinle! (O daima karşısındaki kitlenin içindeki bireye seslenirdi.) Ben direktmen Genelkurmayın emriyle buraya atandım. Benim adım Esat Oktay Yıldıran’dır. Ben Kıbrıs’ta Rum çocuğunu bıçakla kesmiş, babasının gözlerinin önünde kanını şarap niyetine içmiş adamım.”
Bu yıllarda Diyarbakır’ın askeri komutanı Kemal Yamak, cezaevi iç güvenlik amiri Binbaşı Esat Oktay Yıldıran, askeri hakim ise Emrullah Kaya’ydı. Üçlü, geceleri içki masasında bir araya geliyor, 5 kişilik generaller konseyinin talimatları doğrultusunda kararlarını birlikte alıyorlardı. Yıldıran, Diyarbakır Cezaevi'nde 7'nci kolordu komutanı Kemal Yamak'ın verdiği geniş yetkilerle cezaevi iç güvenlik komutanı olarak görev yaparken cezaevinde her zaman komando elbiseleri ve "Co" isimli köpeği ile dolaşıp akla hayale gelmeyecek işkenceler yapmaya başladı. Kendi ifadeleri ile Kıbrıs’ta Rumlara yaptıklarını burada da Kürtlere yapacaktı.
Koğuşları "Co" adında bir Alman çoban köpeği ile dolaşan Yıldıran’ın İddialara göre, bu köpek mahkumların cinsel organlarını ısırması için eğitilen köpeğini tüm mahkumlar selamlamakla hükümlüydü. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran yönetimindeki Diyarbakır Cezaevi görevlileri Tutuklu ve hükümlülere bilinen işkence yöntemlerinin tamamını uygulamakla yetinmediler mahkûmları lağım sularının içine soktular, dışkı yedirdiler, kaba dayaklarla genç yaşlı demeden kemiklerini kırdılar.
Diyarbakır 5 no'lu Askeri Cezaevi’nin iç güvenlik amiri yapılan atanan Binbaşı Esat Oktay YIldıran mahkumlara " sizi yola getireceğim. Hafızanızı silip, sizi, en yakınlarınızın bile tanımayacağı yeni kişiliklere büründüreceğim" diyerek göreve başladı. Yıldıran'ın yaptığı işkenceler arasında İstiklal Marşı dinleterek dayak atmak, çıplak şekilde spor yaptırmak, erkeğin cinsel organına ip bağlatarak koşturmak, dışkı yedirmek, tecavüz, kadınlara cinsel işkenceler ve makata cop sokmak gibi uygulamalar vardı. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran görev yaptığı süre boyunca Diyarbakır Cezaevi’ndeki tutuklulara işkence yaptırmak ile suçlandı.1980-84 yılları arasında, cezaevinde 30’dan fazla tutuklu öldü. Cezaevinde ölen kişiler arasında PKK terör örgütü kurucularından olan Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş, PKK Merkez Komite Üyesi Mazlum Doğan gibi isimler yer aldı.
Diyarbakır Cezaevi'nin "Allah"ı, mahkûmların kendi deyişiyle Binbaşı Esat Oktay Yıldıran'dı. Cezaevinde şu konuşmayı sürekli yapardı: ''Sen buraya suç işledin ve geldin. Sen masum değilsin ve seni camiden getirmediler. Suçun her ne olursa olsun; bana, askerlerime kurallarıma uyacaksın. Yine söylüyorum seni buraya ben getirmedim. Sen kendin geldin. O halde kurallara uyacak bundan çıkarken de vatanına, milletine ve ailene hayırlı bir evlat olacaksın. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin. Ha! Bu diyardan gidemeyeceğine göre bu deveyi güdeceksin. Bunun başka yolu yok. Burası askeri bir okul, dışarıdan beynin ruhun kirlenmiş, bu okulda beynindeki pisliklerden arınıp ruhunu temizleyeceksin. Vücudunu kapsayan o pis kandan kurtulup has Türk kanını taşıyarak vatanına ve milletine hayırlı bir evlat olacaksın. Ama herhangi bir şekilde kurallara uymazsan; her şeyin değişir, buradan sağ çıkamazsın. Ben Kıbrıs'ta yavru vatanda görev yaptım. Oradaki Türkleri kahpe Makarios'tan kurtardım. Kıbrıs Harbi'nde 3 Rum çocuğunu kıtır kıtır doğradım. Önce öldürdüm sonra kestim ve sonra kanlarını içtim. Burada Allah varsa Allah benim'..."
Şerafettin Kaya’nın “Diyarbakır’da İşkence” adlı kitabında Esat Oktay Yıldıran şöyle anlatılıyor :
"Siz Apocu'sunuz, belki de değilsiniz, ama onlara yardım ettiniz, ben, babam da olsa acımam. Milletvekili, bakan, general tanımam. Bu cezaevinin kapısından giren artık benim ellerimdedir. Yukarıda Allah, burada ben varım. Adamı döverim, söverim, asarım, öldürürüm de. Bana bu görevi Kenan Evren paşam verdi. Onlar beni yetkilendirdi. Kıbrıs’ta da beraber çalıştık. Orada Rumları astım, kestim, elimi karılarının a ... soktum. Bana git Diyarbakır’daki bölücüleri terbiye et dediler. Yetki verdiler. Ben edebiyattan anlamam, ben dayaktan anlarım. Benim koyduğum kurallara uymayan ceza görür ve ben affetmem. Kimseden de korkmam. Diyarbakır' da silahsız geziyorum. Yüzbaşı işkence yapıyor diyorlar, doğrudur, işkence yapıyorum. Türklük için yapıyorum. Bunu komutan da biliyor. Savcılar, yargıçlar da biliyor. Buraya giren adamın ölünceye kadar tahliye olmasını istemem. Tahliye kararı verecek savcı’yı da hakimi de s ... Neler döndüğünü biliyoruz. Bunu bilesiniz ki, ben yaptıklarımla Türklüğün şerefini koruyorum."
Ordu içindeki çelik çekirdeğin önemli isimlerinden birisi olan Esat Yıldıran hakkında yüzlerce şikâyet olmasına rağmen hiçbir soruşturma veya dava isteği kabul edilmedi. Yıldıran’ın göre yaptığı 1980-84 yılları arasında, cezaevinde PKK'nın kurucularından Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş, PKK Merkez Komite Üyesi Mazlum Doğan gibi isimler de öldü. Her gün işkenceden geçirdiği tutuklu ve hükümlülere, bunların çoğu Diyarbakır ve çevresinin tanınan insanları ve aile çocuklarıydı. Onlara sık sık "buraya cezaevi demeyin, burası bir okuldur! Bura da Türk milletine layık insanlar olmayı öğreneceksiniz" diye bağırdığı kitaplara konu oldu.
1981’de Diyarbakır Cezaevinde kalan kadın tutuklulardan Rahime Kesici Karakaş, cezaevindeki ağır koşullar ve Esat Oktay Yıldıran hakkında şunları söyledi: "O dönem yapılabilecek en kötü şeyler, hayal bile edemeyeceğiniz en kötü şeyler yapıldı. Gece yarısı kadın koğuşunun kapısı açılıyordu Esat Oktay alkollü bir şekilde askerle içeri giriyordu. Kadınları taciz ediyordu. Boyumuzu tutup duvara yapıştırıyordu ve nefesimiz kesiliyordu. Tabi o sıra taciz ediyordu. Her türlü pisliği yapıyordu. Askerlerin karşısında bunu yapıyordu. Kendisini güçlü his etmesinin tek bir nedeni vardı, özel yetiştirilmişti.”
Barış ve Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanı ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak ise Yıldıran hakkında şunları söyleyecekti:
"Cezaevi Müdürü Binbaşı Esat Oktay Yıldıran vardı… Bir gün bizim kadınlar koğuşuna girdi… Herkes ayağa kalktı, ben kalkmadım… Sırf içeri girdiğinde ayağa kalkmadım diye, sırf bu gerekçeyle beni köpeği Co’nun kulübesine tıktırdı. Köpeğinin bile kalmak istemediği, pislik içinde, küçücük bir kulübeydi bu… Bir gün değil, iki gün değil, bir ay değil, iki ay değil, tam altı ay orada kaldım. Nefes almanın bile zor olduğu o kulübede bana her gün dayak attılar, her gün işkence yaptılar."
Diyarbakır zindanından sağ çıkanlardan Kıbrıslıların dostu Recep Maraşlı şöyle anlatır yaşadıklarını:
‘‘1981’de Diyarbakır 5 No’lu cezaevine gönderilen işkenceci başı Yzb. Esat Oktay Yıldıran, Kıbrıs’ta bir Rum kızının kanını babasının gözleri önünde içmiş olmakla övünürdü. Gerçekten yaptı mı yapmadı mı bilemem. Ama yüzlerce tutsağa yüzlerce kez bunu tekrarlayarak övünmesi ve Diyarbakır Cezaevinde yönettiği vahşet bunu da kolaylıkla yapabilecek biri olduğunu gösterir, Cezaevini Kürtler için cehenneme çevirme deneyimini orada kazanmıştı. Yalnız o değil Cezaevi Müdürü Bnb. Birol Şen de Kıbrıs’tan gelme idi…"
Yıldıran'ın işkence tezgâhlarından Ahmet Türk, Celal Paydaş, Mustafa Çakmak, Orhan Miroğlu, Selim Çürükkaya, Şükrü Gülmüş, Nurettin Yılmaz geçti. Mahkûmları hücrelere sıkıştırmak, üzerlerine lağım suları dökmek, kimi mahkûmlara fare ve insan dışkısı yedirmek, her koğuşa her gün bir fare yakalama görevi vermek rutin işkenceleriydi. Onun işkencelerine karşı koyan mahkûmlar, ölümün bir kurtuluş olduğunu düşünüyordu. bu dönem de cezaevinde yaklaşık 34 mahkûm öldü.
Mahkemede Diyarbakır Cezaevi'nde kendisinin ve arkadaşlarının ağır işkencelere maruz kaldığını iddia eden Diyarbakır’da Kürtlerle birlikte yatan Türk komünisti “Laz Kemal” Kemal Pir, bir duruşmasında mahkeme heyetine söyledikleri ile "Ben tarihi bir konuşma yapacağım. Cezaevinde Esat Oktay Yıldıran bizlere işkence yapmaktadır. Bir dahaki mahkemede beni sağ olarak göremeyebilirsiniz. Çünkü Oktay Yıldıran beni öldürecek. Ama siz Oktay Yıldıran'ı Avrupa'ya değil uzaya da gönderseniz, er ya da geç orada da yakalanarak öldürülecek dedikte bir süre sonra 14 Temmuz 1982'de Diyarbakır Cezaevi'nde ağır işkencelerden dolayı başlayan ölüm orucu sonucunda tutuklulardan Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek ile birlikte ölüm orucunun 55. gününde öldü.
Tutuklulardan 25’inin dövülerek, 4’ünün de kendini yakarak intihar etti. Tarihe “Dörtler” olarak geçen Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin, Eşref Anyık kendilerini yakarken “bu bir eylemdir” diye bağırdı.Mazlum Doğan, Bedii Tan, Necmettin Büyükkaya, Remzi Aytürk işkence ile öldürüldü. Peş peşe gelen ölümler ve artan uluslararası kamuoyu baskısı sonucu İstanbul’a tayin edildi. Binbaşı rütbesi aldı.
23 üncü Piyade Tümen Komutanlığı Destek ve Harekât Kıtalarında görevli Piyade Binbaşı Esat Oktay Yıldıran, 22.10.1988 Cumartesi günü askerî lojmanların önünden kalkan, Ümraniye - Topkapı seferini yapmakta olan halk otobüsüne eşi ve bir çocuğu ile bindikten sonra saat 15.00 sıralarında, otobüs Kısıklı semtine geldiğinde, içinde bulunan yolcular arasındaki, kimliği henüz belirlenemeyen bir şahsın yakın mesafeden, başına iki el ateş etmesi sonucu öldürüldü.
Katil, olaydan sonra oradan geçmekte olan bir özel otoyu silah zoruyla gasp ederek olay yerinden kaçmıştır. Daha sonra, gasp edilen oto, Harem Tır Parkında terk edilmiş olarak bulunmuştur. Olay yerinde 2 adet 7,65 milimetre çapında boş kovan ve 1 adet mermi çekirdeği bulunmuş, 1 mermi çekirdeği de daha sonra maktulün başından çıkarılmıştır.
Laz Kemal’in selamı var diyen saldırganlar tarafından açılan ateş sonucu mermilerden ikisi Piyade Binbaşı Yıldıran'ın boynuna ve sırtına isabet etti. Bir mermi de otobüste bulunan yolculardan birine geldi. Ateş açan iki saldırgan otobüsten inip kaçtı. Yıldıran ve vurulan diğer yolcu, hastaneye götürüldü. Yıldıran kurtarılamadı ve hayatını kaybetti.
Binbaşı Esat Oktay Yıldıran, Uzun süredir, yasa dışı örgütlerce izlenen, örgütlerin yayın organlarında "öldürülecekler" arasında ismi yayımlanmış bir isimdi. Diyarbakır'da iki sefer öldürülmek üzere saldırıya maruz kalmış, Balıkesir İlinin Edremit Kazasında, otogarda, silahlı bir saldırıya uğrayarak yaralanan Yıldıran İstanbul’da belediye otobüsünde öldürülmüştü.
23 üncü Piyade Tümen Komutanlığı Destek ve Harekât Kıtalarında görevli Piyade Binbaşı Esat Oktay Yıldıran’a yapılan suikastı, PKK üstlendi. Saat 21.00'de Cumhuriyet gazetesini arayan bir kişi, "Kısıklı'da cezalandırılan Esat Oktay Yıldıran, PKK tarafından öldürülmüştür. Yıldıran, PKK tarafından "Cellat" olarak anılmış ve ölüm listesine alınmıştı.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü, gazetecilere, "Binbaşı otobüs içindeyken, sivil elbiseliyken vuruluyor. İki kişi oldukları tahmin ediliyor. Bir kişi ateş ediyor. Otobüs durduğu sırada kapılar açıldığında ateş ediyorlar ve kaçıyorlar." dedi. Yıldıran, Levent Camisinde kılınan namazın arkasından Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi.
Suikast sonrası Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği tarafından, "Çok kıymetli bir subay olarak isim yapmıştır ve daima da böyle anılacaktır." dedi. 1970 Kara Harp Okulu Mezunları, Yıldıran'ın öldürülmesine ilişkin "yeri doldurulamayacak müstesna insan" açıklamasında bulundu. Yıldıran, Türk Silahlı Kuvvetleri Hizmet Övünç Madalyası ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Övünç Madalyası verilmiş olması devlet kadrosunun Yıldıran’ın işkencelerini onayladığı anlamına geldiği iddia edildi. D.Bakır Cezaevi eski iç güvenlik subayı Binbaşı Esat Oktay Yıldıran'ın öldürülmesiyle ilgili olarak 13 kişi yargılandı.
Ölümünden 22 yıl sonra 1 Ekim 2010'da Fatih'te Şehitler Parkı’ndaki anıtta yer alan Yıldıran’ın ismi, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin tepkileri üzerine Ergenekon davaları sırasında Fatih Belediyesi tarafından kaldırıldı. Yıldıran’ın adının yer aldığı mermer parça, belediye ekipleri tarafından söküldü. Nisan 2012’de Esat Oktay’ın sistematik işkenceler yaptığını iddia eden Kütahyalı’ya Yıldıran’ın oğlu Timuçin Yıldıran dava açtı. Nisan 2012’de İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayan dava sonucunda mahkeme, "Yıldıran'ın kişisel hatırasına hakaret" suçundan dolayı Kütahyalı'ya 90 gün Nagehan Alçı ve Ümit Zileli’ye de aynı suçtan dolayı 105 gün hapis cezası verdi.
İzmir 2. Asliye Ceza Hâkimi Sabri Usta gerekçeli kararına yazdıkları ise oldukça şaşırtıcıydı. Gerekçeli kararda” Diyarbakır Cezaevi'nde 1980-82 arası işkence yapıldığı kanıtlanamadığı bu sebeple hiç kimse 'Diyarbakır Cezaevi'nde işkence yaşandı' diyemeyeceği ve Esat Oktay Yıldıran'a da 'işkenceci' demenin yargısız infaz olduğunu üstelik Esat Oktay Yıldıran, 'Cumhurbaşkanlığı övünç madalyası' ve 'TSK övünç madalyası' almış bir subay olduğu yazıldı. Nagehan Alçı ise tepkisini “Ne diyebilirim? Devletin içindeki 'İttihatçı genetik'i unutan hepimize güzel bir hatırlatma oldu. Yani 1980-82 arası Diyarbakır Cezaevi'ndeki 'üstün hizmet'lerinden ötürü utanç değil devlet övünç madalyaları alan Esat Oktay gibi bir 'yüce insan'a biz gazetecilerin 'işkenceci' demesi ne haddimize!!"
2012'de 12 Eylül Davası'nın yeniden başlamasının ardından Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği, Yıldıran ile ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Binbaşı Esat Oktay Yıldıran kendisine verilen görevleri kanun, yönetmelik ve diğer yasal mevzuat içinde en iyi bir şekilde yapmak için çaba gösteren, her görevde komutan ve amirlerinin takdirini kazanmış, Atatürk ilke ve inkılaplarına yürekten bağlı, Türk vatanının bölünmezliğine inanmış çok kıymetli bir subay olarak isim yapmıştır ve daima da böyle anılacaktır. Görevli olduğu süre içinde cezaevinde örgütlerin kendi iç hesaplaşmalarından ileri gelen bazı olaylar olmuş, bu olaylar ve sonradan çeşitli defalar yapılan şikâyetler inceletilmiş ve hiçbir olayın yasal soruşturma veya yasal işlem dışında tutulmadığı görülmüştür."
2012 yılında Diyarbakır Ak Parti İl Örgütü, 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi Müdürü Binbaşı Esat Oktay Yıldıran’ı kurduğu ‘Demokrasi Mahkemesi’nde’ yargılayıp müebbete çarptırmıştı. Ak Parti İl Başkanı Halid Advan, “Esat Oktay Yıldıran’ı temsili bile olsa yargılamak ve mahkum etmek önemli” diye konuşmuştu. 11 yıl sonra aynı partinin atadığı bürokratlar tarafından gelen tepkiler üzerine kaldırılsa bile İzmir Buca Belenbaşı Köyü'ndeki bir ilkokula işkenceci olarak bilinen bir kişinin adını vermek AKP’nin geldiği yeri göstermesi bakımından çok önemlidir.
2012'de temsili mahkeme kurup yargıladıkları İşkenceci Esat Oktay Yıldıran'ın adını 2023'de okula verdiler.