Özel Haber: Fatoş Erdoğan

AYM'nin verdiği 'ihlal' kararlarına rağmen 29 hafta boyunca kelepçelenerek gözaltına alınan Cumartesi Anneleri'ne dava açıldı. 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet'ten açılan davanın ilk duruşması yarın görülecek.

29 yıldır kayıplarının akıbetinin açığa çıkarılmasını ve adaletin sağlanmasını talep eden Cumartesi Anneleri bir kez daha yargılanıyor. Haklarında vesayet yetkilerinin, seçme ve seçilme hakkının, kamu görevi edinmenin, tüzel kişilerde, derneklerde, vakıflarda ve şirketlerde yöneticilik yapmalarının kısıtlanması isteniyor.

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için 1995'ten bu yana her cumartesi günü İstanbul Galatasaray Meydanı'nda sessiz oturma eylemi yapan, eylemleri yasaklanan, gözaltına alınan, haklarında dava açılan, açılan bir çok davadan beraat eden Cumartesi Anneleri bir kez daha yargılanıyor. Üstelik bu sefer haklarında 'siyasi yasak' isteniyor.

Güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayan yakınlarının akıbetinin açığa kavuşturulması ve adaletin sağlanması talebiyle Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri, AYM kararlarına rağmen barışçıl buluşmalarının 950. haftasında polis şiddetiyle engellenmiş, kayıp yakınları, aralarında İHD yönetici ve üyeleri, insan hakları savunucularında olduğu 20 kişi gözaltına alınmıştı.  Cumartesi Anneleri/İnsanları Hakkında "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet"ten ceza davası açıldı. Savcılık ayrıca yargılanacak kişilerin TCK'nin 53. Maddesinde düzenlenen "Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılmasını" talep etti. İlk duruşma 27 Şubat 2024 Salı günü saat 9.30’da Çağlayan Adliyesi’nde İstanbul 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

"Şampiyonlar Ligi maçı var" gerekçesiyle yasaklandığı belirtilen 950'nci hafta buluşmasında Cumartesi Anneleri/İnsanları, AYM'nin verdiği 'hak ihlali' kararlarına rağmen kayıplarla buluşma mekanı Galatasaray Meydanı’nda mukavemet göstermediği halde kelepçelenerek gözaltına alınmış, 4 hastane dolaştırılıp,  5 saatten fazla bir süre otobüste bekletildikten sonra serbest bırakılmıştı. 29 hafta boyunca AYM'nin verdiği ihlal kararlarına rağmen kelepçelenerek gözaltına alınan Cumartesi Anneleri yargılanıyor.

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği ihlal kararlarına uyulmamasını talep ettikleri için gözaltına alınan ve haklarında dava açılan kayıp yakınları dokuz8haber'e konuştu.

İrfan Bilgin

YAKINLARINI ARAYANLARIN YARGILANMASI BU ÜLKENİN UTANCIDIR

Kenan Bilgin 12 Eylül 1994’te Ankara Dikmen'de bir otobüs durağında gözaltına alındığında 35 yaşındaydı. 11 kişi birlikte gözaltına alınmasına rağmen Ankara Emniyeti, Kenan Bilgin'in gözaltına alınanlar arasında olduğunu inkar etti. Kenan Bilgin'den bir daha haber alınamadı. 2001’de AİHM “Kenan Bilgin’in 12 Eylül 1994 tarihinde gözaltına alındığını; 3 Ekim 1994’e kadar güvenlik güçlerinin elinde olduğunu; ancak bu konuda hiçbir kaydın tutulmadığını ve bundan sonra akıbetinin ne olduğu konusunda hiçbir kayıt ve bilginin bulunmadığını” tespit ederek, Türkiye’yi Kenan Bilgin’i gözaltında kaybetmekten sorumlu tutarak oybirliğiyle mahkûm etti.

950'nci hafta buluşmasında kelepçelenerek gözaltına alınan 12 Eylül 1994’te Ankara’da gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin, haklarında açılan davaya ilişkin şunları söyledi: "Bu ülkede en ufak bir ses çıkaran herkes zaten gözaltına alınıyor. Biz de onlardan o kitlelerden biriyiz. Yani biz demokratik hakkımızı kullandık. Anayasanın bize tanıdığı bir haktır bu. Daha öncede 2017'de de orayı yasaklamışlardı.

Anayasa’ya mahkemesine başvurularımız sonucu bizim demokratik hakkımızı kullandığımız kararı verildi. Orada kendimizi ifade etmemizle ilgili bize tanınan anayasa hakkını kullanmak için tekrar oraya gitmeye başladık. Çünkü orası bizim için çok önemliydi. Galatasaray Meydanı bizim hafıza merkezimiz biz orayı terk etmek istememiştik. Mücadelemiz otuz yıldır devam ediyor. Her seferinde gözaltına alınmışızdır. Her seferinde çeşitli saldırılara uğramışızdır. Birçok arkadaşımıza dava açılmıştır. Bu kez de açtılar. Bu ilk davalar değil. Bizi yıldırmayacak bu davalar. Biz haklıyız. Anayasal hakkımızı kullandık. Suçu işleyen, bizi gözaltına alanlardır. Biz de onları mahkemeye verdik. Biz de onlarla ilgili davalar açtık. Ama yıllardır bunu yapmamıza rağmen bu zulmü yapanların hiçbiri ortaya çıkartılıp, yargılamadı. Onlar bizi rahat bir şekilde dava açıp yargılayabiliyorlar.

Ama biz susmayacağız. Ne olursa olsun o hafıza merkezimizi  bırakmayacağız. O bizim kayıplarımızın mezar taşıdır. Annelerimiz orada gelip gözyaşı döktüler. O heykelin etrafında beraber oturduğumuz insanlarımızı kaybettik. Onların bize vasiyetleri vardır. Biz bu mücadeleyi sonuna kadar devam edeceğiz. Kayıplar buluncaya kadar mezar taşlarımızın veya mezarlarımızın yerleri tespit edilinceye kadar biz bu mücadelede vazgeçmeyeceğiz.

Bunun sonucunda ne olursa olsun korkmuyoruz. Çünkü haklıyız biz. Anayasal hakkımızı kullandık. Defalarca dava açtılar biz bu haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.

Anaları çocuklarının mezarına razı etti bunlar. Utanıp yargılanması gereken bunlar iken çocuklarını arayanlar, yakınlarını arayanlar dava açılmaktadır. Bu bu ülkenin bir utancıdır. Yüz karasıdır. Biz bu mücadelemize devam ediyoruz."

BU YARGILAMA ANAYASA MAHKEMESİ'NİN KARARINA MEYDAN OKUMA

30 yaşındaki Hasan Ocak İstanbul/Avcılar’da yaşıyordu. 21 Mart 1995 tarihinde annesini arayarak, “Akşam yemek hazırlama, balık alıp geleceğim” dedi. Ancak Hasan eve gelmedi ve ailesi bir daha onun sesini duyamadı. Ailesi her yerde Hasan’ı ararken onun ağır işkence izleri ile dolu cansız bedeninin, tüm resmi makamlardan geçirilerek “Kimliği meçhul kişi” olarak gizlice Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’na defnedildiği gerçeği açığa çıktı. Tüm veriler Hasan’ın işkence ile öldürüldüğünü doğruluyordu. Bu gerçek karşısında dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu “Toplumdan hükümet adına özür diliyorum” dedi.

Gözaltına alındığı inkâr edilen, işkence edilerek Kimsesizler Mezarlığı’na defnedildiği ortaya çıkan Hasan Ocak’ın abisi Ali Ocak yarın hakim karşısına çıkacak.

"Adalet arayışımızın engellenmesinin hukuksuz ve keyfi bir karar olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından teyit edildi. Biz bir sene içerisinde 29 hafta boyunca gözaltına alındık. Hemen hemen yirmiden fazla soruşturmada suç unsuru oluşmadığı gerekçesiyle dava açılmadı. Hatta bazı savcılıklar direnmenin hak olduğuna dair kararlar verdi. Ama bu savcılık her ne hikmetse bu davada yargılamaya karar vermiş. Bunun bize yönelik bir yargılama olduğunu düşünmüyorum. Bu sanki adeta Anayasa Mahkemesi kararına, evrensel kararına bir meydan okuma gibi olduğunu düşünüyorum. Bizim hak arayışımıza karşı bir meydan okuma gibi geliyor bana. Bu duruşmada tekrar bu hakikati dillendirmeye çalışacağız. Kararı onların. Yargılananın biz değil, devletin kendisi olması gerektiğini düşünüyorum"

Ali Ocak

AYNI SAVCI İKİ FARKLI KARAR

12 Eylül Askeri Darbesinin ardından 26 yaşındaki Hayrettin Eren hakkında arama kararı çıkarıldı. 21 Kasım 1980 tarihinde babasına ait otomobille evden ayrılan Hayrettin, bir arkadaşı ile buluşmak üzere Saraçhane Haşim İşcan Geçidi'ne gitti. Orada arkadaşı ile birlikte gözaltına alındı. Önce Karagümrük Karakolu'na ardından da aynı operasyonda gözaltına alınan 8 kişi ile birlikte Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube'ye götürüldü. Hayrettin Eren, Gayrettepe Siyasi Şube’nin bodrum katında ağır işkence altındayken, kapıda bekleyen annesine “Gözaltında böyle biri yok!” denildi. Emniyetin bahçesinde duran otomobili gösterip, “Oğlumun arabası burada kendisi nasıl yok?” diye ısrar eden Elmas Eren tartaklanarak dışarı atıldı.

Sonra Hayrettin’in arabası da kaybedildi. Hayrettin Eren’i gözaltına alınırken, karakolda tutulurken ve siyasi şubede işkencedeyken gören çok sayıda tanık vardı. Ancak gözaltına alındığı inkâr edildi. Gayrettepe Siyasi Şube’de gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in akıbeti 43 yıldır bilinmiyor. Elmas Eren 2019 yılında vefat edene kadar oğlu için bir mezar yeri aradı ve Hayrettin Eren’in bir mezar yeri olmadığı için karanfillerini Galatasaray Meydanı’na bıraktı. Aradan geçen 43 yılda hukuk işletilmedi. Hayrettin Eren’in akıbeti gizlendi, onu kaybedenler cezasız bırakıldı. Dosyayı canlandırmak için girişimlerde bulunmayı sürdüren Eren Ailesi, üç kuşaktır Hayrettin’i ve adaleti arıyor.

Hayrettin Eren, Gayrettepe Siyasi Şube’nin bodrum katında ağır işkence altındayken, kapıda bekleyen annesine “Gözaltında böyle biri yok!” denildi. Emniyetin bahçesinde duran otomobili gösterip, “Oğlumun arabası burada kendisi nasıl yok?” diye ısrar eden Elmas Eren tartaklanarak dışarı atıldı. Sonra Hayrettin’in arabası da kaybedildi. 43 yıl  önce gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren yarın hakim karşısına çıkacak.

İkbal Eren

"700. haftadan sonra Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu hak ihlali kararını baz alarak tekrar Galatasaray Meydanı'na çıktık ama yine polis ablukasıyla karşılaştık. Polis şiddetiyle karşılaştık. 29 hafta sürekli gözaltına alındık. Bu süre içerisinde zaman zaman kelepçe ile zaman zaman darp edilerek fiziksel işkenceye ve psikolojik işkenceye maruz kaldık. 29 hafta sonra İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bizim mağduriyetimizi gidereceğine dair bir açıklama yaptı. Sonrasında Valiyle yapılan görüşmeler sonucunda gerçekten mağduriyetimizi giderdiler ve 10 kişiyle Galatasaray Meydanı'na çıkmamıza izin verildi.

Ancak 29 hafta gözaltına alındığımızda verdiğimiz ifadeler neticesinde zaman zaman davalar açıldı. 950. haftayla ilgili de bir dava açıldı ama aynı savcı 959'uncu hafta için aynı eylem için kovuşturmaya yer yok kararını verdi. Bu da adaletin nerede olduğunu gösteriyor bize.

İçişleri Bakanı'nın mağdur edildiğimizi söylemesine rağmen mahkemede yargılanacak olan biziz. Mağdur edildiysek neden biz yargılanıyoruz? Orada olması gerekenler aslında mağdur edenler değil mi? Bizi fiziksel ve psikolojik işkenceye uğratanların yargılanması gerekir.

27 Şubat 2024 Salı günü Çağlayan Adliyesi'nde biz yargılanacağız. 43 yıldır ben Hayrettin Eren'in yaşam hakkını elinden alanların yargılanması için mücadele verirken ve bir devlet büyüğünü bizim hak ihlalimize uğradığına dair karar vermişken bir başka devlet büyüğü de mağdur edildiğimizi söylemişken neden biz yargılanıyoruz? Adaletin nerede olduğunu gösteren tablo bu aslında. Biz her cumartesi günü basın açıklaması yapabildiğimiz zamanlarda insanlara duyarlı olması için çağrı yapıyoruz. Şimdi yine insanların bu konuda biraz düşünmesini rica ediyorum ve duyarlı olmasını istiyorum"

29 YILDIR KAYIPLARIMIZ İÇİN ADALET İSTİYORUZ

34 yaşındaki Rıdvan Karakoç İstanbulda yaşıyordu. Kürt siyasi partileri ile kültür ve sanat kurumlarında çalışmalar yürütüyordu. 1994 yılında gözaltına alınan bir kişinin verdiği ifade doğrultusunda hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Rıdvan Karakoç'u arayan polisler ailesinin evini gözetim altında tutuyordu. Zaman zaman da eve baskınlar düzenliyor, "Rıdvan'ı bize getirin, eğer getirmezseniz gördüğümüz yerde öldürürüz" diye aileyi tehdit ediyordu. Eve gelemeyen Rıdvan, ailesi ve avukatı ile düzenli haberleşti. Rıdvan'ın ailesi ve avukatı Eren Keskin ile haberleşmesi 15 Şubat 1995 tarihine kadar sürdü. 15 Şubat'tan sonra Ridvan'la bağlantı kesildi.

Evdeki polis ablukası kalktı, polis baskınları son buldu. Karakoç Ailesi, tüm mercilere başvuru yaptı ancak sonuç alamadı. Gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un işkence izleri taşıyan bedenine Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'nda ulaşıldı. Ailesi her yerde Rıdvan'ı ararken, onun cansız bedeni ailesine haber verilmeden "kimliği meçhul kişi" olarak gömüldü. Beykoz Cumhuriyet Savcılığı’nın takip ettiği dosyada Rıdvan Karakoç'u kaybedenlerin ortaya çıkarılmasına, yargılanarak cezalandırılmasına imkan verecek etkinlikte bir soruşturma yürütülmedi. Soruşturma dosyasında, 29 yıldır rutin yazışmalar dışında bir işlem yapılmadı.

Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç yarın hakim karşısına çıkacak.

Hasan Karakoç

Ben gözaltına alınıp işkencede öldürülen sonra ormanın içerisine atılıp ardından cesedi dahi yok edilmek istenen Rıdvan Karakoç'un kardeşiyim. 29 yıldır Galatasaray Lisesi önünde kayıplarımız için mücadele ediyoruz. 700 hafta her hafta olduğu gibi, kayıplarımızı aramak için Galatasaray lisesi önüne gittiğimizde bize alanın yasaklandığı söylendi. O zamanlar 24. yıldı. O alana her hafta çıkıyorduk ve sürekli kayıplarımızı arıyorduk. Bize bütün kamuoyu destek veriyordu. Devletin başındaki yetkililer de  eylemimizden haberdardılar. Ancak 700. haftada etkinliğimizi yasakladıklarını söylediler. Ardından bizi yaka paçayı gözaltına aldılar ve dava açtılar. Bunun için yargılanıyoruz. Biz hiç kimseye bir rahatsızlık vermedik. Orada herhangi bir taşkınlık olayı yok. Talebimiz sadece kayıplarımız bulunsun, sorumlular yargılansın. Bunun için yargılanıyoruz. Bu haksız, hukuksuz bir yargılama. Biz kayıplarımızı arıyoruz. Kayıplarımızdan sorumlu olanlar yargılansın istiyoruz. Kaybedenler yargılansın istiyoruz. Haklı bir talebimiz var, haklı bir davamız var.  Bize yapılan haksızlık, bize yapılan hukuksuzluk. Biz 29 yıldır bu alanda kayıplarımızı arıyoruz. Bin yıl da olsa bu mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Son kayıp bulununcaya kadar, sorumlular yargılanıncaya kadar bu mücadelemizi sürdüreceğiz."