Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Temel Haklar Eylem Planı tanıtım toplantısında, “Biz, ülkemizde daha kapsayıcı ve kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ortak ve resmi dilimiz Türkçeye ek olarak, eğitim ve öğretimde anadilinin kullanılması ve geliştirilmesi hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini ifade ediyoruz. Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi imzalayacağız. Ceza Kanunu’muzda, zorla kaybetme fiilini müstakil bir suç olarak düzenleyeceğiz. Din ve inanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engelleri de kaldıracağız. Vakıflar ve dernekler mevzuatında yapacağımız düzenlemelerle dini toplulukları keyfi müdahalelerden koruyacağız” dedi.

Ali Babacan, partisinin 21’inci eylem planı olan Temel Haklar Eylem Planı’nı, bugün DEVA Partisi Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Babacan, özetle şunları söyledi:

“GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’DE ÖZGÜRLÜK ESAS, SINIRLAMA İSTİSNA OLACAK”

“Hangi konuyu ele alırsanız alın, temelinde mutlaka hukuk var. Bizim, çok büyük ve çok net bir hedefimiz var; hedefimiz, tam demokrasidir. Tam demokrasiye giden yol, hak ve özgürlüklerden, eşit vatandaşlıktan geçiyor. Güçlü devlet, ayrımcılık yapmayan, haksızlığa tolerans göstermeyen, insan haklarını koruyan, herkesin güvende yaşamasını sağlayan devlettir. Şu an ülkemiz, insan haklarının alacakaranlık çağlarından birisini daha yaşıyor. Geçmişte de insan hakları ihlalleri ile öne çıkan bir ülkeydik. Vatandaş hangi hakkını kullanmaya kalksa karşısına engeller çıkıyordu. Son yıllarda ciddi bir gerilemeye tanık oluyor. Gerileme diyorum, çünkü biz bu hortlayan zihniyeti geçmişten gayet iyi tanıyoruz. Tüm bu insan hakları ihlalleri Türkiye’ye korkunç zararlar verdi. Olan, sadece hak ihalelerine uğran kişilere değil tüm Türkiye’ye oldu. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de özgürlük esas, sınırlama istisna olacak. Tereddüt halinde yorum, hep özgürlük lehine yapılacak. 85 milyonun ifade özgürlüğünü sonuna kadar koruyacağız.

“TÜRKİYE’NİN BEKASI ADALETTİR, İNSAN HAKLARIDIR. ARTIK PRANGALARI SÖKMENİN VAKTİDİR”

Demokrasimize sahip çıkmak adına basın özgürlüğünü güçlendireceğiz. Toplantı ve gösteri hakkına sahip çıkacağız. Bu, sadece muhalefette sarf edilmiş bir söz değil. Biz, bunu iktidar hedefi olarak karşımıza koyuyoruz. Milletimizin eleştirilerine asla kulaklarımızı tıkamayacağız. Mülki idare amirlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düzenlenmesine ilişkin yasaklama yetkilerini kısıtlayarak kötüye kullanmalarının önüne geçeceğiz. Tek amacımız var; vatandaşlarımızın özgürlük alanını genişletmek. Özgürlük Türkiye’ye bol gelmeyecek, özgürlük elbisesi ülkemize çok yakışacak; bunu hepimiz göreceğiz. Toplumsal barış ve eşitlik hedefliyoruz. Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes demeden, sağcı-solcu demeden, Sünni-Alevi, inançlı-inançsız demeden herkesin eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Türkiye hedefliyoruz. Etnik, mezhebi, kültürel tüm çeşitliliğimizi sahipleniyoruz. Tüm Türkiye’yi tam demokrasiye davet ediyoruz. Tam demokrasi, sadece iyi niyetli bir söylem değildir, ertelenemez bir beka meselesidir. ‘Beka’ deyip duranlar, bu ülkeyi sen-ben diye ayrıştıranlar değil mi? Bu ülkenin bekası; kutuplaştırarak, vatandaşların bir kısmını elinin tersi ile iterek sağlanamaz. Türkiye’nin bekası adalettir, insan haklarıdır. Artık prangaları sökmenin vaktidir.

“TÜRKÇEYE EK OLARAK, EĞİTİM VE ÖĞRETİMDE ANADİLİNİN KULLANILMASI VE GELİŞTİRİLMESİ HAKKI ANAYASAL GÜVENCEYE KAVUŞTURULMALI”

Biz, ülkemizde daha kapsayıcı ve kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ülkede hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmamasının temel dayanaklarından biri, böyle güçlü bir vatandaşlık anlayışıdır. Anayasa’mızın 66’ncı maddesini, çağımızın gereği olarak kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele almayı teklif ediyoruz. Hak ve özgürlükler konuşulduğunda akla hemen anadili hakkının geldiğinin farkındayız, bu konuda da oldukça netiz. Herkesin anadili, anasının ak sütü kadar helaldir. Biz, bütün bu dillere aynı yakınlıktayız. Eylem planımızda bu konuya açık yer verdik. Anayasa’mızın 42’nci maddesinin de bu doğrultuda değiştirilmesini istiyoruz. Ortak ve resmi dilimiz Türkçeye ek olarak, eğitim ve öğretimde anadilinin kullanılması ve geliştirilmesi hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini ifade ediyoruz. Anadilinde eğitimin önündeki engellerin de kaldırılması gerektiği söylüyoruz. Yerelden gelen talepler doğrultusunda yerleşim yerleri isimlerinin de aslına döndürülmesinin, önemli bir hedef olarak önümüzde durması gerektiğini ifade ediyoruz.

“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BÜTÜN KİŞİLERİN ZORLA KAYBEDİLMEDEN KORUNMASINA DAİR ULUSLARARASI SÖZLEŞME’Yİ İMZALAYACAĞIZ”

Geçmişte yaşanan hiçbir acıya kör, hiçbir feryada sağır kalmayacağız demiştim. Şimdi buna, bir ek taahhütle tekrar değinmek istiyorum. Zorla kaybetme vakaları ile ilgili somut taahhüdümüzü de şimdiden paylaşmak istiyorum. Cumartesi Annelerinin acısına kör, feryadına sağır kalmayacağız. Bu karanlığın üstüne gideceğiz. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi imzalayacağız. Ceza Kanunu’muzda, zorla kaybetme fiilini müstakil bir suç olarak düzenleyeceğiz ve zaman aşımı kapsamında olmayacağını da açıkça ekleyeceğiz; bu eylemi de insanlık suçu olarak tanımlayacağız. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmaz. Hukuk devletinin onurunu kurtaracağız. Vatandaşımızın canına sahip çıkacağız, cezaevinde yaşam hakkı ihlallerine göz yummayacağız. Kolluk gücü tarafından vatandaşımıza uygulanan onur kırıcı muameleye hiçbir koşulda müsamaha göstermeyeceğiz. İşkenceye, çıplak aramaya son vereceğiz. Neredeyse 20 yıl sonra ülkemizin aynı noktaya gelmiş olmasından hicap duyarak, yeniden ‘İşkenceye sıfır tolerans’ diyeceğiz.

“VAKIFLAR VE DERNEKLER MEVZUATINDA YAPACAĞIMIZ DÜZENLEMELERLE DİNİ TOPLULUKLARI KEYFİ MÜDAHALELERDEN KORUYACAĞIZ”

Eylem planımızda ortaya koyduğumuz net hedeflerimizden birisi de din ve vicdan özgürlüğünü güçlendirmektir. Özgürlükçü laiklik anlayışı neyi gerektiriyorsa biz onu yapacağız. Devletin tüm inançlara eşit yakınlıkta olduğu bir düzeni tesis etmeyi hedefliyoruz. Din ve inanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engelleri de kaldıracağız. Vakıflar ve dernekler mevzuatında yapacağımız düzenlemelerle dini toplulukları keyfi müdahalelerden koruyacağız. Tüm bu grupların şeffaf ve denetlenebilir olmalarını sağlayacağız. Kamu denetimi esas olacak ve hiçbir yapıya imtiyaz tanınmayacak. İbadethanelerin ibadet yeri olarak tanınmasının önündeki engellerden de ciddi ölçüde rahatsızız. Cemevlerini ibadethane olarak tanıyacağız. Din dersleri bakımında da müfredatta düzenlemelere gideceğiz. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini, bütün dinleri kapsayacak şekilde, nesnel ve çoğulcu bir içeriğe kavuşturacağız. Din veya inanç topluluklarının kendi din görevlilerini eğitmek üzere eğitim kurumları açmasının önündeki engelleri de kaldıracağız. Yüksek öğretim dahil, kendi din eğiticilerini yetiştirebilme imkanlarını tanıyacağız.

Biz, hakları bir pazarlık konusu yapmıyoruz. Vatandaşlarımızın özgürlüklerini doyasıya yaşayacağı bir Türkiye’nin hızla zenginleşeceğine inanıyoruz. Özgürleştikçe topyekûn güçleneceğimizi, zenginleşeceğimizi çok iyi biliyoruz.”