Biz kimiz? BizSünni-Türk’üz.
Mayıs’23 Genel Seçimleri yeni yüzyılının başındaki Türkiye için hem simgesel hem de gelecekteki yönünü belirleme açısından olağanüstü önemdeydi. 1923’te kurulan Cumhuriyet 15 yıl boyunca, Osmanlı yönetimi altında yetişmiş, yaşananlardan ders almış; kendine güvenen, çağı hızla yakalamaya hevesli, kıt kaynaklarını en fazla verim alacak şekilde kullanan bir dönem geçirdi. Bu dönemin en göze çarpan özelliği korkusuz bir yönetim ve toplum görüntüsüydü. Dün savaştıkları ile bir gün sonra barış yapmayı kabullenirken tek ölçütü, özellikle ekonomide, olmazsa olmaz kuralı, bağımsızlıktı. Ta ki 2. Dünya Savaşı’na kadar.
1. Dünya Savaşı boyunca yaşanan dağılma travmasının etkisi CHP’de hızla yayıldı. 25 yıl boyunca Balkanlar ve Kafkasya’dan gelen, yerleşik Anadolu halkları ile uyum aşamasında olan nüfusun “vatandaş” kavramı, önce azınlıklar daha sonra da yatayda Sünni-Alevi, dikeyde Kürt-Türk bölünmesine gidecek yolun kurbanı oldu. Başta din bazlı bir ayrım, ardından ırk bazlı ayrım ve son aşamada mezhep bazlı ayrımla 100. yıla kadar gelindi.
Temel doktrini “ümmetten, millete / kuldan vatandaşa” geçiş olan CHP’nin, savaş sırasında vatandaşlık bağını zayıflatan yönetimi ve batı tipi demokrasiye geçme konusunda gelen baskıya dayanamaması, ülkeyi, kendi içinden çıkan; Osmanlı ile bağı kopmamış, vatandaşlık dönüşümünü tamamlamamış bir gruba teslim etmesiyle sonuçlanınca, 1950’den itibaren bugünleri hazırlayan adeta bir aslına dönüş yaşandı.
İlk kurban azınlıklar oldu. Savaş sırasında Varlık Vergisi ve savaştan sonra 6-7 Eylül pogromu ile Yahudi ve Rum azınlıkların ülkeyi terk etmesi sonucu ortaya çıkan “BİZ bize kaldık” fikrinin hem sosyal hem de ekonomik açıdan maliyetinin ne kadar ağır olduğu, birlikte yaşama kültürünün ne kadar ağır hasara uğradığı zamanla görüldü.
Bunun cesaret verdiği yığınların ikinci hedefi ırk ve mezhep bazında ayrışma talebi oldu. 1980 darbesine giden yolda Alevilerin yoğun yaşadığı kentlerde sergilenen toplu katliamlar, darbe sonrası Kürt nüfusun yaşadığı bölgelerde estirilen baskı fırtınası, “daha da BİZ bize kalalım” çabasından başka bir anlam taşımıyor. Elinde kaynak olanların tasfiyesi ile başlayan, ülkedeki kaynaklara el koyma eylemi ile gelişen “BİZ: SÜNNİ-TÜRK” hakimiyeti yaratma çabalarının sonucunda 2023’e geldik. Bugün; ekonomisi bitik, toplumsal yapısı çökmüş, eğitimi, yargısı, devlet düzeni dağılmış, günlük siyasette birbiri ile çatışan ama iktidar kaybının kendilerini tarihten sileceğinin bilinci ile zorla iş birliği sürdüren BİZ’in Türkiye’sinde yaşıyoruz.
2023 seçimine giden yolda BİZ’in kampanyası da iki konu üzerine odaklandı. Son hedef olan Alevi ve Kürt vatandaşları Cumhuriyet fikrinden ve ülkeye bağlılığından kopartmak için, CHP adayını kampanya süresince bu gruplara olan yakınlığı ile suçlamasıydı. Ve ilginç bir detay olarak ateşi ilk yakanın TİP milletvekili olması, ardından kazanacak aday olarak, seküler olmakla birlikte, Sünni kimlikleri ile tanınan iki belediye başkanının öne sürülmesiydi.
BİZ, Kürt seçmenin, vatandaşlık haklarının teslimi umudu ile CHP adayını destekleyeceğini belirtmesi üzerine “ama montaj ama şu ama bu” diyerek CHPKK söylemini de aynı paralelde yürüttü. BİZ’in tüm kanatları ve medyadaki destekçilerine rağmen çözemediği sorunu, “devletin verdiği son görevi yapan” Sünni-Türk Akşener çözdü.
Sonuçta, Türk kanadın 2001’de Ecevit’i iktidardan indirmesinin ardından; önce Sünni kanadın, son 8-9 yıl da Türk kanadının etkinliğinde bir çeyrek asır geçirdik. BİZ kadrolarının gerek yönetsel gerekse bilişsel yeteneklerinin Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek kapasitede olmadığının açık şekilde görüldüğü bu dönemin sonunda, yeniden bir yapılanma fırsatı olan 2023 seçimi de sermayenin beslediği medya ve araştırma kuruluşlarının, Türk kanadına sağladığı olanaklar sonucunda kaybedildi.
Bugün “iki cami arasında beynamaz kalan CHP” kaybedilen seçimin ardından gelen değişimle ortaya çıktı. Deniz Baykal’ın liderliğinde devlete yakın, onu gerekirse vatandaşından korumaya kararlı CHP’si, Kılıçdaroğlu’nun uzun süren partiye hakimiyet çabasının ardından devletten uzaklaştı ve her görüşten cumhuriyetçilere kapısını açan bir partiye dönüştü. İlk meyvelerini 2019 yerel seçimleri ile veren bu çaba 2024 yerel seçimlere damgasına vurmasına rağmen sınırlı bir güce sahip halde.
CHP parti yönetiminde, değişimin Mart’24 getirisine rağmen, süren ikircikli tutumun, iki cami arasında namazsız kalmanın kaynağı budur. Bir yanda seçimi kazandıran, adını Türkiye İttifakı olarak tanıttığı ezilen kitlelerin talepleri, diğer yanda da Kılıçdaroğlu’nu sahneden indiren BİZ’in arkasındaki gerçek güç olan sermayeye açıktan karşı çıkma korkusu.
Normalleşme ya da yumuşama, ne isim koyarsak koyalım, sonuçta; ezilen, her geçen gün yoksullaşan ve seçim kazandıran kitleler için ortaya koyduğu, yukarıya ulaştırmaya çalıştığı taleplerin karşılığının olamayacağı BİZ tarafından açıkça belirtildi.
Özgür Özel’in normalleşme çabalarını tarif ettiği “müzakere ederken mücadele” yöntemini ne kadar sürdürebileceği kuşkulu fakat müzakereden kopuk bir mücadeleye girme azminin ve gücünün ne kadar olduğu da aynı ölçüde kuşkulu. Kabul edilmesi gereken, kitlelerin umutlarının bir anda artışı ile bir anda silinmesi arasında fazlaca zaman olmadığıdır. Her geçen gün, Özel’i, bir camiyi tercih etmekle, namazsız kalmak arasında tercihe zorluyor.
Kazanacak aday virüsünü CHP’ye sokanlar ve virüsü CHP içine yayanların son günlerde medyaya yansıyan sıkıntıları, Kılıçdaroğlu’nun görüşme tercihleri, yaptığı açıklamalar Özel’in cami seçme kararını etkilemeye yönelik. Cami seçmek ile namazsız kalmak arasındaki seçimi, muhtemelen, tüzük kongresinde göreceğiz.