Bozuk para gibi insan harcamak ya da bir iade-i itibar aracı olarak para ve haysiyetle ölmek
İngiltere Merkez Bankası'nın, ön yüzünde bilgisayar biliminin kurucusu olarak tanımlanan, yapay zeka fikrinin öncüsü sayılan ve 1954 yılında SADECE EŞCİNSEL OLDUĞU İÇİN CEZALANDIRILAN Alan Turing'in b...
(*Türkçeye onur (günü/haftası/ayı) olarak çevrilen pride kelimesinin, bu mücadele için sembol ve birleştirici kelime olarak seçilmesini gerektiren tüm tarihsel sebeplere, kelimenin zengin anlamlarına ve kökenine baktığımızda Türkçeye doğru çevirinin HAYSİYET olduğunu düşünüyor ve bundan sonra o şekilde kullanılmasını öneriyorum. Öneriye iştirak kadar, ciddiye almamak da serbest ancak ben öyle kullanmaya devam edeceğim.)
Alan Turing sadece İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinde ve Nazilerin durdurulmasında oldukça hayati bir işlev gören kod çözme çalışmasıyla değil, eşcinselliğini bir şantaj sonucu açıklamak zorunda kalışı sonrası maruz bırakıldığı insanlık dışı muamele ile de hatırlanmakta.
Kısaca özetlenirse, Turing bireysel katkıları ile savaşın yani tarihin gidişatını kökten değiştiren bir kaç bağımsız bireyden biriydi ve onun olağanüstü katkısı olmasaydı, İkinci Dünya Savaşı’nın tarihi kesinlikle çok farklı yazılırdı.
Turing 1954'te 41 yaşında, saymakla bitmeyecek tuhaflıklarla dolu Viktorya dönemi yasaları uyarınca sadece eşcinsel olduğu gerekçesiyle cezalandırılmış, ceza olarak ise ya iki yıl hapis ya da hormon tedavisi seçeneklerinden birini seçmeye mecbur bırakılmış, kötü muameleye ve devlet eliyle kimyasal hadıma maruz bırakılmıştır. Alan Turing bu aşağılayıcı, ortak tarih adına utanç verici ve sebep olduğu acının bu haberi yazan ve okuyanlarca tahmin dahi edilemeyeceği sürecin birinci yılının sonunda siyanür enjekte edilmiş bir elma yiyerek intihar etmiştir. Ancak bunun dönemin hükümetinin, kraliçenin, kanunun ve en çok da toplumsal ikiyüzlülüğün ortak bir cinayeti olduğu, en az şu anda Türkçe okuyor oluşunuz kadar kesindir.
Bu noktada, bu büyük dâhinin değerini bilen ve onu asla unutmayan Steve Jobs’u anmadan olmaz. Rivayet odur ki; Steve Jobs’un şirket logosu olarak gökkuşağı renklerinde ısırılmış bir elma seçmesinin sebebi, değeri bilinmemiş ve sistemli bir biçimde ölüme itilmiş Alan Turing’e olan hayranlığı. Bu iddia doğrudur, değildir bilemiyorum ama doğruluna inanmak ve bu yazıyı bir başka dahi olan Steve Jobs’u anmaya bahane kılmak işime geliyor.
Alan’ın gravürünü 50 sterlin değerindeki banknotun ön yüzüne basan Britanya’nın eşcinsellikle sınavına gelirsek, karnenin yakın zamana kadar sınıfta kalmayı daha ilk sömestrden garantileyen notlarla dolu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Çünkü Britanya eşcinselliği suç olmaktan çıkarmak için ilk adımlarını 1967'ye kadar atamamıştır ve Alan’a yapılan bu iğrenç muamelenin özürü –eğer bir anlamı varsa- ancak 2009 yılında gelmiştir. Kraliçe ise hükümetten de yavaş kalmıştır ve Alan’ın kendisine atfedilen tüm suçlardan affedildiğini ancak 2013 yılında duyurabilmiştir. Bir insanı asla işlemediği bir suç ve asla suç olmayan bir şeye sebep ‘’affetmek’’ kibrinin uyandırdığı görkemli tiksintinin şiirini belki bir başka yazının konusu yaparım ama birkaç kelime etmem gerekirse; Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken isimli oyununda söylediği gibi ‘’küfretmeye bile değmez’’ deyip geçmeyi tercih edeceğim.
Ana konuya dönersem; Alan’ın 50 Sterlinlik banknottaki arz-ı endamı, onu dünyadaki en ikonik LGBTI+ figürlerinden biri olarak tescillerken, onun haysiyetli bir sonu, haysiyetsiz bir yaşama tercih ettiği yerde sonsuza kadar parlayacak bir anıt, tarihi bir dönüm noktasıdır.
Alan sistem tarafından zekâsı nedeniyle kucaklandı, onaylandı ve yine aynı sistem tarafından sırf eşcinsel olduğu için baskıya, şiddete, aşağılamaya maruz bırakıldı. Onun mirası, var oluşu tüm çeşitliliğiyle kucaklamanın, herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabul etmenin öneminin yanı sıra, gerçekten kapsayıcı olmak için hep beraber yapmamız gereken şeylerin hatırlatıcısı olarak duruyor gözlerimizin önünde.
Toparlarsam; hayatı, amiyane tabirle bozuk para gibi harcanan bir insanın iade-i itibarını para yoluyla yapmayı uygun bulan devlete söylenebilecek sözler için heybem oldukça dolu. Fakat fazla açılmak istemediğim için burada da kolay kaçıyor, bu kez uzaklara, Beckett’e falan değil, Alan’a çok gördükleri basit, sıradan, gündelik hayata sığınıyor ve oradan konuşuyorum;
Allah sizi bildiği gibi yapsın!