Prof Dr. Celal Şengör, Düzce depremi sonrası olası İstabul depremine ilişkin uyarılara devam ediyor. Şengör, HBT okurları için ayrıntılı bir yazı kaleme aldı. "İstanbul depreminin teşkil ettiği tehlikenin iyi anlaşılmaması Türkiye’nin felâketiyle sonuçlanabilir. Ne yazık ki bu gerçeği hakkıyla anlamış tek bir politikacıyı ben Ankara’da göremiyorum." diyen Prof Dr. Celal Şengör'ün İstanbul depremine ilişkin uyarıları şöyle:
Düzce’deki depremin İstanbul’u yüklemeyeceği doğru değildir. Gerek artan sayıdaki tâli faylar, gerekse de meydana gelen plâstik yamulma, eninde sonunda İstanbul güneyinden geçen ana ötelenme hattında birleşerek korkulan büyük İstanbul depremini yaratacaktır. İstanbul doğusunda ne kadar çok deprem olursa, İstanbul güneyindeki büyük fay o kadar yüklenecektir.
23 Kasım 2022 Düzce Depreminin Gelecekteki İstanbul Depremine Yapacağı Muhtemel Etki Üzerine
23 Kasım 2022 tarihinde, sabaha karşı saat 01:08:15’de Düzce yakınlarında (40°50’49,2” K, 30º58’1,2” D) meydana gelen ve elime geçen en son haberlere göre iki kişinin ölümüne sebep olan, 6,1 moment büyüklüğündeki depremin beklenen İstanbul depremine muhtemel etkileri üzerine pek çok şey yazıldı, söylendi, ama bunlar arasında bilimsel olarak güvenilebilecek tek bir tanesini ben göremedim. Bu nedenle HBT okuyucularını bu konuda aydınlatmak ihtiyacını hissettim.
‘FAY AİLESİ’ VE ‘FAY PARÇASI’
Düzce depremi, sağ-yanal atımlı bir fay olan Kuzey Anadolu Fay ailesine ait bir fay parçası üzerinde cereyan etmiştir. Buradaki ‘fay ailesi’ ve ‘fay parçası’ terimlerine bilhassa dikkat edilmesi önemlidir. Şekil 1 Kuzey Anadolu Fayı denen ve aslında pek çok fay parçasından oluşan fay ailesini doğal ortamı içinde göstermektedir. Burada Düzce fayı denebilecek fay parçasının bu ailenin kuzey üyelerinden birini oluşturduğunu görmekteyiz. Bir fay üzerinde meydana gelen ve bir depremle kendini belli eden bir kayma, kayma noktasından uzaklaştıkça ‘sönümlenir’ denir, yani hareket artık ‘görülmez’ olur.
Bunun nedeni, kaymanın meydana geldiği yerin ötesinde fay üzerinde meydana gelen kırıklı yamulmanın, kırığın ilerilerinde ya sayısız pek çok kırıkçığa veya sünümlü deformasyona dönüşerek atımı dağıtmasıdır. Yani toplam atım asla azalmaz, zira katılar ve sıvılar, maddenin sıkıştırılamaz halleridir. Bir şekilde meydana gelen kayma kayan yerin ötesine transfer edilir ve bu arada bazan karakter değiştirir, bazan da değiştirmez.
BASINÇ VE SICAKLIK ETKİSİ
Bu karakter değişikliği, yamulmanın hızına, yamulan ortamın sıcaklığına, ortamda egemen basınca ve yamulan maddenin kimyasal bileşimine ve fiziksel dokusuna bağlıdır. 600°C sıcaklığın altında ve yaklaşık 6-9 km derinlikte saniyede 10 ilâ 20 cm hızla yamulan bir kayaç kırılır. Daha yüksek sıcaklık ve basınçlarda ve daha derinlerde kayaç kırılmaz, akar.
Yani elastik yamulma, plastik yamulmaya dönüşür. Yerin taşküresi içinde basınç genellikle sadece derinliğe bağlı iken (dağ oluşumunun yarattığı yatay basınçlar önemsiz addedilecek kadar küçüktür ve hızla kırıklı yamulma yaratır), muhtelif nedenlerle yatay sıcaklık farklılıkları yüzlerce °C’a ulaşabilir; bu da yamulmanın karakterini önemli ölçüde etkiler.
Bu yazının bundan sonraki kısmında, anlaşılmasını kolaylaştırmak için, tüm yamulmanın tamamen kırıklı, yani elâstik olduğunu farz edeceğim.
YANAL ATIMLI BİR FAY AİLESİ
Şekil 2A, yanal atımlı bir fay ailesini göstermektedir. Bir at kuyruğu geometrisine sahip bu ailede I, II ve III ile belirtilen tâli ötelenme hatları bir ana ötelenme hattında birleşiyorlar. Sağda görülen kesikli çizgilerin sağına hareketin geçmeyeceği farz edilmiştir. Üçgenler bir yay gibi davranarak gerilme depolayan noktalar olarak gösterilmiştir. Şekil 2 B’de tâli ötelenme hattı-I kayarak gerilmesini boşaltmıştır (şekilde bu boşalma üçgenin düzleşmesi, yani yayın boşalması şeklinde kırmızıyla gösterilmiştir). Yayın boşalmasının meydana getirdiği ötelenme ana ötelenme hattında transfer edilerek onun üzerinde kırmızı dairenin içindeki kırmızı çizgicikle gösterilen ötelenmeyi sağlamıştır.
Şekil 2 C’de aynı şey bu sefer tâli ötelenme hattı-II üzerinde olarak ana ötelenme hattındaki yeşil çizgiyle gösterilen ötelenmeyi oluşturmuş, doğal olarak bu ötelenme daha önceki ötelenmeye eklenmiş ve yeşil dairenin temsil ettiği toplam ötelenmeye neden olmuştur.
Şekil 2D’de de bu sefer tâli ötelenme hattı birikimini boşaltarak ana ötelenme hattında kirli sarıyla gösterilen ötelenmeye sebep olmuştur. Aynı renkteki daire de her üç tâli ötelenme hattının sebep olduğu toplam ötelenmeyi göstermektedir.
BEKLENEN İSTANBUL DEPREMİ
Şekil 2E ise ana ötelenme hattı üzerinde meydana gelmesi gereken ötelenmenin fay düzeyi üzerindeki bir pürüz (‘asperite’) nedeniyle oluşan bir kitlenme nedeniyle oluşamayarak yerine burada her üç tâli hattaki gerilmelerin toplamı kadar bir gerilme meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu da, bir süre sonra pürüzün kırılarak bir deprem oluşmasını sağlayacaktır. Bu deprem, tâli ötelenme hatları üzerindeki depremlerden doğal olarak daha büyük olacaktır. İşte bu beklenen İstanbul depremidir.
Tabiî durum burada anlatılan kadar basit değildir. Şekil 2F’de ilâve ötelenme hatlarının, yani başka fayların da işin içine karışması nedeniyle oluşabilecek durumu göstermektedir. Ama ne olursa olsun, gerek artan sayıdaki tâli faylar, gerekse de meydana gelen plâstik yamulma, eninde sonunda İstanbul güneyinden geçen ana ötelenme hattında birleşerek korkulan büyük İstanbul depremini yaratacaktır. İstanbul doğusunda ne kadar çok deprem olursa, İstanbul güneyindeki büyük fay o kadar yüklenecektir.
Burada en sağdaki kesikli çizgiyle belirtilen sınırın doğusuna hareketin sirayet etmemesi faraziyesi tamamen doğru değildir. Orada da küçük küçük depremler olabilir. Ama o çizginin çizilmesinin sebebi İstanbul güneyindeki büyük fayın doğudan, Arap levhasının kuzeye hareketinin bir neticesi olarak, yüklenmesidir.
DÜZCE’DEKİ DEPREMİN İSTANBUL’U YÜKLEMEYECEĞİ DOĞRU DEĞİLDİR
Meslekdaşım ve yakın dostum Prof. Okan Tüysüz’ün bu istikamette bir açıklama yapmış olduğunu duyunca bugün onu aradım. Okan çapında bir jeologun böyle bir hatâ yapması mümkün değildir. Okan yukarıda bahsedilen yamulma dağılımını göz önüne alarak tek bir tâli fayın üzerindeki hareketin İstanbul’a varana kadar dağılması ihtimalinden bahsettiğini, ama bir röportaj sür’atinde bu yazıda anlatılan incelikleri anlatmasının mümkün olmadığını bana söyledi. Bu elbette doğrudur. Benim burada yazdıklarıma katıldığını, İstanbul tehlikesinin giderek büyüdüğünün anlaşılması gerektiği konusunda benimle aynı fikirde olduğunu ifade etti.
İSTANBUL DEPREMİ KONUSUNDA, DEPREM JEOLOJİSİ VE JEOFİZİĞİ, YAPISAL JEOLOJİ GİBİ KONULARDA ADAM GİBİ ULUSLARARASI TEK BİR MAKALESİ OLMAYAN SÖZDE UZMANLARA, ÜNVANLARI NE OLURSA OLSUN, ASLA KULAK VERİLMEMELİDİR. OLANLARIN SÖZLERİ DE BASİT BİR TELEFON KONUŞMASIYLA GEÇİŞTİRİLMEMELİDİR. GEÇİŞTİRİLİRSE BAZAN A DEDİKLERİ B OLARAK ANLAŞILABİLİR. İSTANBUL DEPREMİNİN TEŞKİL ETTİĞİ TEHLİKENİN İYİ ANLAŞILMAMAMASI TÜRKİYENİN FELÂKETİYLE SONUÇLANABİLİR. NE YAZIK Kİ BU GERÇEĞİ HAKKIYLA ANLAMIŞ TEK BİR POLİTİKACIYI BEN ANKARA’DA GÖREMİYORUM.
M. Celâl Şengör
İTÜ Maden Fakültesi, Jeoloji Bölümü ve Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü, Ayazağa 34810 İstanbul