Son üç haftadır kadının toplumdaki yeri şöyledir, algılarımız bizi böyle yönetir diye bağırırken birtakım ünlüler (!) birbiri ardına demeç verdi. Biri ‘Şehirli kadın çocuğa bakmıyor, evde kahvaltı bile hazırlamıyor!’ dedi. Diğeri de ‘Çocuğa anne bakar, baba bakmaz. Babanım başka görevleri var, baba çocuk altı temizlemez’ diye saçma sapan bir şeyler söyledi. Niye saçmaymış bu demeçler. Hadi okuyalım!
Son üç haftadır kadının toplumdaki yeri şöyledir, algılarımız bizi böyle yönetir diye bağırırken birtakım ünlüler (!) birbiri ardına demeç verdi. Biri ‘Şehirli kadın çocuğa bakmıyor, evde kahvaltı bile hazırlamıyor!’ dedi. Diğeri de ‘Çocuğa anne bakar, baba bakmaz. Babanım başka görevleri var, baba çocuk altı temizlemez’ diye saçma sapan bir şeyler söyledi. Yıl olmuş 2019. Erkeğin avlanıp yemek getirdiği, kadının ise çocuklarına bakıp mağarasını çekip çevirdiği milattan öncesi devirlerde yaşamıyoruz artık. TÜİK 2018 istatistiklerine baktığımızda, 15-64 yaş arasındaki kadının istihdam oranını %32,9; yine aynı grubun işgücüne katılım oranını ise %58,5 olarak görüyoruz. Her ne kadar bu rakamlar tatmin edici olmasa da buradan kadının işgücündeki yerini görebiliyoruz. Yani, kadınların çalıştığını… Kadının da çalışma hayatında yer alması ‘ortak hayat ve ortak sorumluluklar’ı getirdi beraberinde. Yani kadın ve erkek çalışıyorsa, çocuk, ev işleri, alışveriş gibi sorumlulukları paylaşma zorunluluğu geldi zamanla. Erkeğin yapması beklenen işleri kadının da yapması (ya da tam tersi) hayatın doğal bir akışı oldu artık. Çalışan kadın ve erkeğin ortak sorumluluktan bahsettik, iyi güzel de. Ya kadın çalışmıyorsa ya da çalışmak istemiyorsa ya da çalışmak isteyip de iş bulamıyorsa? Her sabah eşinden önce kalkıp ona kahvaltı hazırlamak; çocuğu varsa bütün gün çocuğunun ihtiyaçlarıyla tek başına uğraşmak, aynı zamanda yemek yapmak zorunda mı? Baba yorgun argın işten gelince, -ortak hayat düşüncesini baz alarak veya almayarak- babadan çocuğunu banyo yaptırmasını istemek çok mu fazla? O kadının dinlenmeye, nefes almaya, biraz da kendi uğraşlarına vakit ayırmaya hakkı yok mu, sırf çalışmıyor diye. Yorgun, mutsuz, usanmış olamaz mı her günkü rutininden dolayı? Ya da kadının da sabahtan akşama kadar geçen koşturmasını bir mesai gibi algılayamaz mıyız? Kadının çocuğu ve ev işleri için harcamış olduğu fiziksel ve psikolojik emeği yok sayıp; sırf erkeği para kazandığı için yorgun olduğunu söylemek ne kadar doğru? Yorgun gösterelim ki eve gelince önüne hazır yemeği gelsin, yorgun gösterelim ki televizyon karşısında ayaklarını uzatıp şöyle bir dinlensin. Yemek sofrasını kaldırmasın, makineden çıkan çamaşırları asmasın, ağlayan çocuklarını kucağına alıp susturmasın! Her şeyi ama her şeyi çalışmayan, bütün gün evde oturan ve hiçbir şey yapmayan (!!!) kadın yapsın. Hani demiş ya çok bilmiş bir ünlümüz (!) ‘Bu babaya çocuğu baktırmak da moda oldu son zamanlarda. Çocuğa anne bakar, baba bakmaz. Babanım başka görevleri var, baba çocuk altı temizlemez’ diye. Bir psikolog olarak diyorum ki bir babanın en önemli görevi, çocuğuyla sağlıklı bir iletişim kurmak ve geliştirmektir. Bu da çocuğun doğumundan, hatta annenin hamilelik süreçlerinden başlar. Çocuğuna bolca sarılarak, çocuğunun altını temizlerken gözlerinin içine bakarak, çocuğunu banyo ettirirken onunla oynayarak, çocuğuna annesi ile beraber akşamları masallar okuyarak devam eder bu iletişim. Bu işlerin hepsinin çalışan ya da çalışmayan anneye bırakılması, babanın para kazanan, uzak ve soğuk bir figür olarak algılanmasına yol açar. Bu da ileride babaya karşı bağların zayıflamasına; özellikle kız çocukları için babalarına benzeyen, kendilerine uzak ve iletişim kuramadıkları erkeklere yönelmesine, yani eksik ve hatalı baba figürünü tüm hayatı boyunca yaşatmasına yol açabilir. Doğal olarak, mutsuz bireyler mutsuz aileleri; mutsuz aileler ise mutsuz toplumları oluşturur. Babanın para kazanmak dışındaki işlevi nelere kadir değil mi? Sevgiler,