Ölsün mü, kalsın mı?
Tarih toplumsal olayların tek laboratuvarı. Deneyde insanlar var oldukça, sonuçların farklı renk ya da kokuda olması, onlara farklı tanımlamalar yapmamız, elde edileni değiştirmiyor. Biraz ilgi duyanın, okudukça, isimlerin değişmesi dışında fark görememesi de bu yüzden muhtemelen.
İnsan sosyal genetiğe sahip olmayan bir canlı türü. Tarih boyunca, hiçbir nesil yaşadıklarını kendinden sonra gelenlere aktarma becerisini gösterememiş. Her yeni doğan, tükenmez bir biteviyelikle, baştan öğreniyor. Her nesil aynı soruyla yaşlanıyor: Şu kısacık ömrümde görmediğim ne kaldı?
Akif’in “İbret alınmadığı için tekerrür ediyor” dediği tarih, beynimizdeki bu eksikliğin sonucu.
1900’lerin başını okuyan biri, 2000’lerin başında isimler dışında bir değişiklik göremeyecektir. Sermayenin, -daha ilk çağlardan itibaren- toprak, onun üstünde işgücü olarak üreten aile ve bunun getirdiği kazanımı korumak, daha fazlasını biriktirmek, daha güçlü olmak isteğini, bugün yaşananlardan ayrı tutmanın olanağı yok. Bu kadar; teknolojik gelişme, bilimsel ilerleme, sosyal değişimin, dinlerin, aşamadığı bir kale gibi dimdik ayakta.
Türkiye ve dünya ikisi de aynı dertten muzdarip. Biden, Putin, Macron, Erdoğan, Zelenskiy… Say sayabildiğin kadar. Tarihte güç talebinde olanları, aynı koltuklara oturanlardan bulabileceğimiz çok fazla farklı bir alan yok.
Görünen o ki yine ve yeniden ‘tarihin tekerrürü’ne şahit oluyoruz. İçindeyiz. Ezenlere verilen desteğin sahibi ve kurbanı “görünmez ezilenler” olarak, küçük hayatlarımızla bedel ödeyeceğimiz bir dönem yaşıyoruz. Büyük sermayenin yaşaması, büyümesi, biriktirmesi için kasaplarımızın bıçağını yalıyoruz.
Değişebilir mi? Dünya için bilinmez ama bizim için belki! Daha önce de bunu denemiş ve az zararla kurtulmuş ender halklardan biriyiz. 60 milyon insanın öldüğü bir savaşa bulaşmadan atlatabilme becerisini göstermiştik. Avantajımız; savaşın ağır sonuçlarını yaşamış, bedelini ödemiş, Cumhuriyet’i kurmakla meşgul bir neslin yönetiminde olmamızdı.
Tarihin şakası mıdır? Yoksa o ‘tekerrür’ün laneti midir? Karar vermek zor ama tam da 100. yılında, vatandaşlarının Cumhuriyet’in geleceği konusunda bu kadar karar verici durumda olması ilginç. Ya ezenlere destek vererek Cumhuriyetin ölümüne karar vereceğiz ya da -bir asır önce olduğu gibi- ezilenlerin kaderini eline aldığı yeni bir asırda, yeniden hayata döndüreceğiz.
Karar bizim.