Artı Gerçek yazarı İrfan Aktan Hakkari’deki Kayyum protestosu öncesi görüştüğü DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları  ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Röportajdan öne çıkanlar şöyle:

Erdoğan’ın 28 Haziran’da Beşar Esad’a sıcak mesajlar yollamasından hemen sonra, 30 Haziran’dan itibaren Suriyeli sığınmacılara karşı Kayseri’de başlayıp pek çok şehre yayılan linç saldırılarına ve genel olarak sığınmacı konusuna DEM Parti olarak siz nasıl yaklaşıyorsunuz?

‘’Erdoğan-Esad bahsine geleceğiz ama sırayla gidelim. Bir kere Kayseri’de bir çocuğun cinsel istismara maruz kalması üzerine başlayan saldırılara karşı mülki amirliğin “zaten her iki taraf da Suriyeli” diyerek cinsel istismarı normalmiş gibi göstermesi bizim açımızdan kabul edilemezdir. Öte yandan cinsel istismara tepki göstermek ayrı bir şey, bunu Suriyeli avına, pogroma, linçe dönüştürmek apayrı bir şeydir. Bu ülkede devlet gözetimindeki çocuklar istismar edilirken sesini çıkarmayanların, Kayseri’deki istismar olayı karşısında Suriyeli avına çıkması, başka bir istismardır.’’

Sizce bunlar önceden planlanmış saldırılar mı?

‘’Birilerinin cinsel istismar olayını gerekçe göstererek sığınmacılara yönelik pogromu sözüm ona meşru bir zemine oturtma planı olduğu anlaşılıyor.’’

Peki sizin DEM Parti olarak sığınmacılarla ilgili çözüm öneriniz nedir?

‘’Savaşlar, iklim krizi, açlık ve yoksulluk nedeniyle dünya ölçeğinde göç hareketleri hızla artıyor. Bu küresel sorunun çözümü, yine küresel ölçekli adil bir iktisadi düzenden, iklim krizine karşı kapsamlı tedbirlerden ve savaşlara karşı barışın desteklenmesinden geçiyor. Sığınmacılar meselesi ırkçı gruplara havale edilerek felakete, toplumsal çatışmaya davetiye çıkarılıyor. AKP ise bu meselenin ırkçı, yabancı düşmanı birtakım hareketlerin kullanım sahasına dönüştürülmesine göz yumarak kendi sorumluluğunu unutturmak istiyor.’

Nasıl yani?

‘’AKP iktidarı savaşının başladığı 2011 yılından itibaren bir taraftan Esad’ı devirme planları yaparken, oradaki savaşı harlarken, bir yandan da yüzbinlerce ve giderek milyonlarca Suriyeli savaş mağdurunu ülkeye taşıdı. Ama bunu da Suriyelileri korumak için değil, belli bir amaç için yaptı.’’

Nasıl bir amaç?

‘’İki temel amaçtan biri, milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı Avrupa’ya karşı hem siyasi hem de iktisadi koz olarak kullanmaktı. Nitekim bu konuda da başarılı olundu. Böylece 2015’ten itibaren yapılan sayısız insan hakkı ihlaline karşı Avrupa’nın sessiz kalması sağlandı. Örneğin AİHM’in Selahattin Demirtaş ve Osman kavala hakkında verdiği tahliye kararlarının yerine getirilmemesi normalde yaptırım gerektiriyor. Ama AKP, elindeki sığınmacı kartıyla bunun önüne geçti. İktisadi açıdan da iktidar, sığınmacıların Türkiye’de tutulması karşılığında Avrupa’dan ciddi ekonomik destekler alıyor. Hatırlayalım, Erdoğan Avrupa ülkeleriyle görüşmelerinde bir nevi “hani, nerede paralar” diyor, sığınmacılar üzerinden utanç verici bir pazarlık yapıyordu.’’

İktidarın ikinci amacı neydi?

‘’İkinci amaç Suriye’nin içinde, Türkiye ve Suriye Kürtleri arasında otuz kilometrelik derinlikte bir tampon bölge oluşturmaktı. Bu da Rojava dediğimiz Kuzeydoğu Suriye’nin tamamını kapsayan bir alan demek. Böylece Türkiye’ye gelen beş milyona yakın sığınmacı o bölgeye yerleştirilecek, yani Suriye’nin içinde bir demografik değişiklik yapılacak ve bu bölge de Türkiye’nin uydusu haline getirilecekti. Yani AKP bir yandan Suriye’de savaşın bitmemesi için her türlü yönteme başvururken, bir yandan da milyonlarca Suriyeliyi Avrupa’ya karşı koz, Kürtlere karşı hamle yapmak için Türkiye’ye taşıdı.’’

CİHATÇILARLA İLİŞKİLER KESİLMELİ, ŞAM’LA GÖRÜŞÜLMELİ, “KÜRTLER HARİÇ” YAKLAŞIMINDAN UZAKLAŞILMALI

Peki sizin sığınmacılar konusundaki çizginiz nedir?

‘’Türkiye zaten mültecilerin insan haklarını muhafaza altına alan 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne “coğrafi çekince” koyduğu için sadece batıdan gelenleri mülteci kabul ederken, İran, Irak, Suriye, Afganistan dahil doğudan gelen hiçbir insana mültecilik statüsü vermiyor. Onları “üçüncü ülkeye gönderilmek üzere” sığınmacı olarak kabul ediyor. Sadece batıdan gelen sığınmacılara mültecilik statüsü vermeyi taahhüt etmek, aslında hiç mülteci kabul etmemek demektir. Çünkü batıdan zaten Türkiye’ye sığınmacı gelmiyor. Bize göre savaşlardan, zulümlerden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalmış herkes mülteci kabul edilmelidir. Suriyeli sığınmacılarla ilgili sorunun çözümü konusunda da DEM Parti olarak önerimiz gayet açıktır. Bir kere IŞID, El-Nusra ve ÖSO gibi örgütlerle ilişkilerin derhal kesilmesiyle, Suriye’yle siyasi, diplomatik ilişkilerin tekrar başlatılmasıyla ve bu yapılırken de “Kürtler hariç” yaklaşımından uzak durulmasıyla işe başlanmalıdır. Yani diyoruz ki, Kürtlerle barış, Şam’la görüş, cihatçılarla ilişkiyi kes. Suriye savaşının bu kadar uzamasında Türkiye’deki iktidarın payı büyüktür. Suriye savaşı çoktan bitirilebilecekken, bitirilmedi.’’

Türkiye hükümeti yüzünden mi?

‘’AKP hâlâ Kürtlerin özerk yönetimine karşı Suriye’nin kuzeyini tampon bölge adı altında uydusu haline getirme hevesinden vazgeçmedi. Şam’la ilişkilerin kurulamamasının temel nedeni, AKP’nin Rojava’ya dönük emelleri. Bu da Suriye’de normalleşmeyi engelliyor ve Türkiye’ye daha fazla sığınmacının gelmesine, dönmek isteyenlerin de dönememesine yol açıyor. Türkiye’ye göçü, Kürtlerle barış durdurur. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığına son vermesi ve yine Suriye’de Kürtleri de dahil edeceği barışçıl dış politikalara dönmesi gerekiyor. Öte yandan sığınmacıları Türkiye’de tutması karşılığında Avrupa’dan akıtılan kaynaklar, Suriye’de savaştan dolayı yıkılmış bölgelerin inşası için kullanılmalı, geri dönmek isteyenlere ücretsiz olarak tahsis edilmeli. Türkiye, ülkelerine dönmek isteyen sığınmacıların can güvenliklerinin korunması konusunda Şam’la görüşmeli ve diplomatik çabalar yürütmeli.’’

ESAD’LA GÖRÜŞME ANTİ-KÜRT İTTİFAKA DÖNÜŞÜRSE, HER İKİ ÜLKE BEDEL ÖDEMEYE DEVAM EDER

28 Haziran’daki açıklamasında Erdoğan bir yandan Esad’a sıcak mesajlar gönderirken, bir yandan da Suriye’nin içişlerine karışmayı düşünmediklerini söyledi. Sizce Erdoğan “Suriye’nin içişleri" derken Rojava’yı hariç mi tutuyor?

‘’Meselenin askeri yöntemlere havale edilmesinin her iki ülke açısından ağır bedelleri oldu, oluyor. Geçmişten beri Ankara-Şam arasında görüşme yapılması gerektiğini söylediğimizde saldıranlar, bugün Erdoğan’ın Esad’a gönderdiği sıcak mesajları alkışlıyor! Biz de Esad’la görüşülmesini destekliyoruz. Fakat bu görüşmelerin anti-Kürt bir ittifaka dönüşmesi, her iki ülkenin de karanlıktan çıkamaması, bedel ödemeye devam etmesi anlamına gelir. AKP bütün Suriye ve Ortadoğu politikasını hep anti-Kürtlük üzerinden kurdu ve Türkiye’ye kaybettirdi. Üstelik biz bunun kaybettireceğini yıllardır söylerken kahinlik yapmıyor, hayalperestlik içinde saldırganlaşan bu iktidarı gerçekliğe davet ediyorduk. Bugün de bu hayalperestlikten vazgeçilmiş değil. Türkiye hâlâ Suriye topraklarında, cihatçı örgütlerle kol kola, askeri varlığını sürdürüyor. Erdoğan’ın 28 Haziran açıklamasından sonra Suriye içerisinde Afrin başta olmak üzere çeşitli yerlerde Türk bayrakları indirildi. Hem içişlerine karışmayacağız diyeceksiniz, hem de oralara kaymakam atayacaksınız, PTT ofisi açacaksınız, üniversite kuracaksınız! Şam bunu görmüyor mu, bilmiyor mu? ‘’

Sizce bu düğüm nasıl çözülür?

‘’Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan’ın “Suriye’yle normalleşme” sözü de, Türkiye’deki “normalleşme” hamlesine benzeyecek. İçeride de, Suriye’de de normalleşmesinin yolu barıştan, barışın yolu da Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünden geçer. Gelin önce Türkiye’de Kürt sorununu çözmeye girişelim, sonra da Suriye’yle ilişkilerin normalleşmesi konusunda hep beraber emek sarf edelim. Böylece Türkiye Ortadoğu’daki barış çabalarının öncüsü haline gelsin. Teklifimiz bakidir. Bakın, İsrail’in Filistin işgali, Rusya’nın Ukrayna işgali, Kızıldeniz’deki çatışmalar, ABD-Çin gerilimi ve Tayvan meselesi… Bu tablo karşısında Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesinin çok yakın olduğu söyleniyor. Bütün dünya bu tehlikeyi gündemine almış durumda. Türkiye’nin bu tablo karşısında hem kendi halkları, hem Ortadoğu halkları, hem de dünya için yapacağı en hayırlı iş, Kürt sorununu çözmek ve giderek bütün bölgede barışın öncülüğünü yapmaktır.’’

Sizce Esad’la görüşmelerin sonucunda Türkiye, Suriye’den çekilmeyi kabul eder mi?

‘’AKP’nin bunu bir pazarlık konusu olarak sonuna kadar kullanacağını, otuz kilometre olmasa bile belli bir derinlikte tampon bölge oluşturulması şartında direteceğini ve kolay kolay çekilmeyeceğini düşünüyorum. Öte yandan Esad ve Erdoğan arasında görüşmeler gerçekleşirse, Türkiye’de de uzantıları olduğunu bildiğimiz IŞID, El-Nusra ve ÖSO gibi örgütlerin harekete geçmesine, saldırılarına hazırlıklı olmak gerekiyor.’’