DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek'in Meclis’ sunduğu araştırma önergesinde şu ifadelere yer verildi:
Kadın yoksulluğu, kapitalist ve patriyarkal yapılar arasındaki ilişkiyle derinleşen çok boyutlu yapısal bir sorundur. Patriyarkanın kadın emeği üzerindeki tahakkümü ve kapitalizmin eşitsiz yapısı kadınların yoksulluğunu erkeklere kıyasla daha derin ve kalıcı hale getirmektedir.
Bugün, açlık sınırı 20 bin, yoksulluk sınırı 72 bin lirayı aşmıştır. Sermayeden yana politikalar, derinleşen ekonomik kriz ve artan hayat pahalılığı ile emekçi halklara derin yoksulluk dayatılırken kadınların erkeklere göre yoksullaşma, işsiz kalma ve iş bulamama oranlarının daha yüksek olduğu göz önüne alındığında vahim bir kadın yoksulluğunun yaşandığı ortadadır.
TÜİK’in Eylül 2024 işsizlik verilerine dayanarak hazırlanan DİSK-AR İşsizlik ve İstihdam Görünümü (Kasım 2024) Raporuna göre geniş tanımlı işsiz sayısı son iki yılda 2,7 milyon kişi artarak 7,6 milyondan 10,3 milyona yükselmiştir. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 6,7 iken kadınlarda yüzde 12,3’tür. Geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) verilerine baktığımızda da erkeklerde yüzde 20,3, kadınlarda yüzde 34,7 şeklinde 14,4 puan farkı bulunmaktadır. Bununla birlikte işsizlik türleri içerisinde en yüksek kategori yüzde 34,7 ile geniş tanımlı kadın işsizliği; üçüncü en yüksek işsizlik kategorisi ise yüzde 24 ile genç kadın işsizliğidir. Pandemi döneminde açıkça görüldüğü üzere ilk işten çıkarılanlar arasında kadınların yer alması, Kod-29 gibi uygulamalarla kadınları itibarsızlaştırma ve iş yaşamının dışına itme politikaları, kadınların işsizlik ve yoksulluk döngüsünü daha da pekiştirmiştir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak ev işleri ve bakım emeği yalnızca kadınların sorumluluğuymuş gibi normalize edilmektedir. Kadınların omzuna yüklenen ev işi, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı bir yandan kadınların ücretli iş gücüne katılımını engellerken diğer yandan ücretli bir işte çalışabilen kadınların hem ev işi ve bakım emeğinin devam etmesiyle çifte bir yük üstlenmelerine hem de düşük ücret, güvencesiz ve kayıt dışı işlerde yoğunlaşmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, kadınlar işten çıkarılma, mobbing, cinsiyetçi tutumlarla sıklıkla karşılaşmakta ve cinsiyet temelli ayrımcılıklara maruz kalmaktadır.
Patriyarkal aile yapısını kutsayan, kadınları bu yapı içinde tanımlayan ve makbul gören söylem ve politikaların yanı sıra uygulanan neoliberal politikalar ve kadınları sosyal yardımlara bağımlı kılan uygulamalar bir bütün olarak cinsiyet temelli ayrımcılığı ve erkek şiddetini beslemekte, kadınları ekonomik bağımsızlıklarından mahrum bırakarak, aileye bağımlı bireyler haline getirmekte ve kadın yoksulluğunu çıkışsız bir döngüye hapsetmektedir.
Önemle belirtmek gerekir ki, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamadan kadın yoksulluğunu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bu nedenle cinsiyet eşitliği esas alan bir yaklaşımla kadına yönelik şiddetle mücadele, eşit işe eşit ücret ve bakım emeğinin toplumsallaştırılması gibi kadınların temel taleplerin karşılanması, iş gücüne katılımda eşit, özgür ve güvenli bir şekilde yer almalarını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması, sosyal politikaların kadının yaşamını her yönüyle destekleyecek şekilde yeniden kurgulanması, öncelikli adımlar olmalıdır. Özellikle ücretsiz, nitelikli, anadilinde kamusal kreş ve yaşlı bakım merkezlerinin yaygınlaştırılması, kadın kooperatiflerinin desteklenmesi ve kadın istihdamının artırılması aciliyet taşımaktadır.