31 Mart 2024 seçimleri yaklaşırken seçime giren partilerin aday belirleme yöntemleri tartışılıyor. Adayların birlenmesi içimsel bir tercih olmayıp aynı zamanda demokratik değerlerin ne kadar içselleştirilmesiyle doğrudan ilgilidir. Sistemi temsil eden partilerde, adayları ağırlıklı olarak Genel Merkezlerin dar bürokratik yapısını oluşturan Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu tarafından belirlenir. Bu nedenle, Genel Merkez’de ‘adamı’ olanın aday olma olasılığı çok daha yüksektir. Burada yetenek, başarı ve samimiyetten çok, arka plan ilişkileri belirleyici oluyor. Hatta MHP gibi partilerde hiç temayül yoklaması yapılmadan kimin aday olacağını doğrudan Bahçeli tarafından tartışmasız belirlenir ve kabul görür.
Kürt Politik Hareketi’nin demokratik siyaset alanı içerisinde ortaya koyduğu ve geliştirdiği modeller, süreç içerisinde Türkiye genelinde demokratikleşmenin bir aracı olarak kabul görmektedir. Bunun en somut ve etkili örneklerden bir tanesi ‘Eş Başkanlık’ sistemidir. Kürtlerin Demokratik Siyasette uyguladığı eş başkanlık sistemi, ilk yıllarda uç noktadan bir örnek olarak gösterilmesine rağmen daha sonra hem demokratik sivil toplum örgütlerinde yoğun olarak kullanılmaya başlandı hem de politik partiler açısından örnek bir model teşkil etti. DEM Parti geleneğini temsil eden HDP ve öncellerinin özellikle belediyelerde hayata geçirdiği ‘eş başkanlık’ sistemi, bütün kurumsal yapılarda örnek bir model olarak bugün uygulanıyor. Hatta sistem partilerini de zorlamaya başladı.
Demokratik değerler üzerinde yükselen Kürt Politik Hareketi, halkın doğrudan temsiliyetini sağlayacak ve halkın iradesinin belirleyici kılacak yeni bir süreç başlattı. 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak olan belediye seçimlerinde halkın iradesinin doğrudan sandığa yansıması için ön seçim karar aldı.
Peki, ön seçim kavramsal olarak neyi ifade ediyor?
Birçok sistem partisi zaman zaman ön seçim adı altında oldukça dar bir alan içerisinde temayül yoklamaları gerçekleştirir. Yani Parti'nin il ve ilçe yöneticileri eski ve yeni milletvekilleri, belediye başkanları ya da partiye son derece yakın olup çalışmaların içerisinde yer alan sınırlı kişilerden oluşan grup içerisinde temayül yoklaması ile aday belirlenir. İl ve ilçeler düzeyinde yapılan anketler de adayları belirlemede bir faktör olarak kullanılmaktadır. AKP, İstanbul gibi 11 milyon seçmeni olan bir ilde 8 bin kişi ile temayül yoklaması yaptı. Ayrıca temayül yoklamalarının adayların belirlenmesinde kesin bir bağlayıcılığı bulunmamakta, son kararı Genel Başkan vermektedir.
DEM Parti, adayların belirlenmesinde dar ve bürokratik yöntemleri aşarak oldukça geniş katılımlı yani parti seçmenin önemli bir kesimini iradesini belirleyecek bir ön seçim sistemini uygulamaya koydu. DEM Parti’nin seçmeninin iradesini ortaya koyabilecek düzeyde bir katılımı sağlamış olması son derece önemlidir. Özellikle Kürt illerinde 90 bölgede, yaklaşık olarak 100.000 kişi adayları belirlemek için oy kullandı. Oy kullanmada delege sisteminin uygulandığı söylenmekle birlikte aslında halkın fiilen ve doğrudan seçime katıldığını söylemek daha doğru olur. Çünkü DEM Parti'nin 5 milyon seçmeni olduğunu düşündüğümüzde her 50 seçmenden bir tanesinin oy kullandığı anlamına gelir. Zaten dünyada hangi koşullarda olursa olsun seçmenin tamamının kendi iradesini ile aday belirlemesi oldukça zordur. Mevcut koşullar içerisinde DEM Parti'nin her elli seçmeninden birinin oyu kullanmış olması kavramı ile bütünleştiğini söyleyebiliriz.
DEM Parti sadece belediye eş başkanları için değil aynı zamanda il ve ilçe belediye meclis üyelikleri için de yüzlerce insan aday oldu. Demokratik değerlerin toplumun bütün katmanlarına nüfuz etmesi ve toplum tarafından bilince çıkartılması bakımından son derece önemli bir karar olduğunu belirtebiliriz. Bu düzeyde bir katılım hem sorumluluk bilincinin hem de toplumsal kolektif yönetim anlayışının geliştirilmesi bakımından oldukça önem arz ediyor.
Diğer dikkat çeken hususlardan biri de hiç bir adaya özel bir ayrıcalık tanınmadan her adayın kendisini tanıtabilmesi için olanakların sunulması oldu. Adayların seçmen kitlesi ile buluşabilmesinin zemini oluşturuldu. Adayların demokratik yarış içinde kendilerini ifade edebildiklerini Mardin örneğinden görebiliriz. Yaşamının önemi kısmını siyaset alanından geçirmiş, oldukça tecrübeli ve deney sahibi olan Ahmet Türk ile genç bir kadın adayının aynı platformda kendilerini tanıtmaları, iddialarını ortaya koymaları, adaylar arasında ‘eşit’ davranma ilkesinin bir örneği olarak sunabiliriz.
DEM Parti sadece kendi seçmenine dayanan bir ön seçim tercihi yapmadı aynı zamanda her ildeki ve ilçedeki sivil ve demokratik kurumlarını, meslek örgütlerini, sendikaları, basın emekçilerini, kadın ve gençlik kurumlarını doğrudan bu sürece dahil etti. Böylelikle ‘Kent Uzlaşısı’ veya ‘Halkın İradesi’ üzerinden en doğru adayın tercih edilmesi için olanaklar yaratıldı.
Demokratik siyaset geleneğini geliştirmek ve toplumsallaştırmak isteyen DEM Parti'nin uyguladığı model, pratikte yaşama geçirirken öngörülmeyen bir kısım aksaklıkların oluşması ve hataların ortaya çıkması gayet doğaldır. Çünkü modelin ne kadar başarılı olacağı veya ne gibi eksikliklerin ortaya çıkabileceği ancak pratiğin içerisinde denenerek öğrenilebilir. Kısa sürede, bu düzeyde bir hazırlıkla ön seçimin gerçekleştirilmiş olması önemlidir. Biliyoruz ki, her deney, gelecek için bir tecrübedir. Bu bakımdan aday belirlemede ‘niteliksel’ bir sıçrama yaratan ‘ön seçim’ modelinde ortaya çıkan bir kısım eksiklikleri ve hataları ön plana çıkartarak tartışmak esas değişimi kavramamaktır veya bilinçli olarak ‘etkisizleştirmeye’ çalışmaktır.
DEM Parti’nin ön seçimle aday belirleme yönteminin oldukça önemli olduğu görüldü. Böylelikle seçmenin ya da halkın, doğrudan temsili yöntemle kendi adayını belirlemesi aynı zamanda adayı sahiplenme bilinci bakımından da bir sıçrama yaratacaktır. Bugüne kadar ‘adaylar dışarıdan getiriliyor veya dar bir grup tarafından belirleniyor’ gibi yapılan eleştiriler fiilen ortadan kalktı. Demokratik yarış içerisinde ön seçimi göğüsleyen Eş Başkanlar ve il ve belediye meclis üyeleri, artık doğrudan halkın temsilcileri olarak kazanmak için adaydılar. Demokratik yarış içerisinde yer alan bütün adaylar da, seçimlerde sanki adayları kendileriymiş gibi çok aktif olarak çalışmaları gerekir. Aksi taktirde halkın iradesine saygı duymamış olurlar.
31 Mart 2024’te yapılacak olan yerel seçimlerde, kazanan eş başkanlarını ve il-ilçe belediye meclis üyelerini sahiplenmek demokrasinin bir gereğidir. Öyle ki halkın birinci aşamada doğrudan oy kullanarak adayını belirlediği, ikinci aşamada ise adayını belediye eş başkanı olarak seçtiği dikkate alındığında, iktidarın olası ‘kayyum’ gibi atamaları kolayca yapamayacağını belirtebiliriz. Bu süreçten sonra seçilen her belediye eş başkanının sahiplenilmesi seçmenin yani halkın öncelikli görevlerinden biridir.
DEM Parti, geçmişte ‘Eş Başkanlık’ modelini başarıyla uyguladı. Bugün de doğrudan ön seçimle veya doğrudan demokratik işleyişle ‘Belediye Eş Başkanlarını ve il-ilçe belediye meclis üyelerinin belirledi. Bu model önümüzdeki yıllarda özellikle sistem partileri tarafından da uygulanması zorunlu hale gelecektir. Bu modelin en önemli etkisi de toplumsal bilincin gelişmesinde önemli bir rol oynayacak olmasıdır.
DEM Parti, 31 Mart sonrasında kazandığı belediyelerde doğrudan demokrasiyi hayata geçirilebilmek için ‘yeni’ toplumsal örgütlenme alanları ve modelleri yaratıp geliştirecektir.