Kahramanmaraş,
Elbistan’dayız…
Görüntüler hiç iç açıcı değil!
Kaymakam’dan aldığımız bilgiye göre yaklaşık 500 bina yerle bir…
Ölü sayısı kesin olarak bilinmiyor…
Elbistan, terk edilmiş koca bir şehir…
Sokaklar bomboş…
Ana caddelerde, yıkılmış binaların önünde ateşler yanıyor…
İnsanlar ateşin başında ısınmaya çalışıyor…
***
Bazı binalar sağlam gibi…
Ama hepsi terk edilmiş durumda…
Çünkü bu büyük acının üzerine hiç kimse evine girmek istemiyor…
Zaten girmek de yasak! Henüz hasarlı binaların tespiti yapılmamış!
Şehirde sadece görevliler var…
Arama kurtarma ekipleri…
Güvenlik görevlileri…
Bir de yurdun dört bir yanından gelen, iyi kalpli, gönüllü yurttaşlar!
***
“Hava buz gibi” desek yalan olur!
Çünkü “Buz gibi ” kısmını çoktan aştık!
Canlı yayın aracımızın termometresi eksi 20’yi gösteriyor…
Kahramanmaraş’a girerken eksi 27’leri de gördük…
İnanılır gibi değil…
Burada depremin yaralarını sarmak için verilen mücadele bir yana,
insanlar soğukla savaşıyor!
Isınmak büyük sorun…
Deprem öldürmese bile bu soğuk öldürür!
Arabamızın kliması bile dışarıdaki soğuk karşısında içeriyi ısıtmaya yetmiyor…
Motor durunca içerisi buz!
Durum o derece beter!
Arabanın içinde battaniyelerle oturuyoruz…
***
Elbistan’da bir caddeden geçiyoruz…
Sağlı sollu bütün binalar çökmüş!
Ayakta kalan çok nadir…
Caddenin sonunda bir grup görüyoruz…
Duruyoruz yanlarında…
Yurdun dört bir yanından gönderilen giysiler, yardım malzemeleri kaldırımlara gelişi güzel serilmiş…
Dahası atılmış da denilebilir…
Paletler dolusu içme suyu…
Ama içilir gibi değil, çünkü hepsi soğuktan donmuş…
***
Grubun yanında durduk, indik araçtan…
Aracımızın üzerinde yazıyor zaten…
Biz kimiz;
Canlı Yayın Ekibiyiz…
“Geçmiş olsun” filan diyoruz…
Doğrusu, bu durumda başka ne denir, bilmiyoruz!
***
Ateşin başındayız…
Yardım kolilerinin kartonlarını yakıyorlar…
Dahası, ne varsa ateşe atıyorlar…
Hava öyle bir soğuk ki, anlatılır gibi değil…
Ama sıcak ortam iyi geldi, kemiklerimiz ısındı biraz…
***
Bir süre ateşin başında sohbet ettik…
Grubun arasında başka illerden gelen gönüllüler de var…
Bir kadın-bir erkek, soğuktan gözler faal taşı gibi açılmış…
Uzattım mikrofonu sordum;
“Siz neden geldiniz?”
“!!??”
“Haluk Levent çağrı yaptı, gönüllüler sakın gelmeyin dedi, duymadınız mı?”
Delikanlı yanıtladı beni;
“Bu görüntüler karşısında rahatsız olduk, sıcak yatağımızda uyumaktan utanır hale geldik” dedi…
Ve öylece çıkıp gelmişler…
Yapacak bir şey yok!
“Güzel yüreklerinizden öpüyorum” dedim, “Kendinize dikkat edin!”
***
Gönüllülerin işi çok zor…
Hiçbir kurum-kuruluşa bağlı değiller…
Yatacak doğru dürüst yerleri yok…
Yemek yiyecekleri bir ortam dahi yok…
Dahası, gidecekleri bir tuvalet bile bulunmuyor!
Herkes en yakın camiyi kullanıyor…
Ve deposu olan cami çeşmelerinde sular donmuş!
Hadi pet şişeyle su getirdiniz diyelim;
Dışarıda eksi 20 derece, bir süre sonra o da donuyor!
***
Afet bölgelerinde can kurtarmaya çalışırken bile,
İnsanlar canlarını korumakla daha çok mücadele etmek zorunda…
Deprem bölgesinde, bir şehirde en asgari olması gereken her şeyi unutun mesela!
Soğuk inanılır gibi değil…
Şehirde elektrik yok…
Doğalgaz verilmiyor…
Can güvenliği gerekçesiyle, “enkaz altında kalanların boğulma riski var” diye şehir şebeke suyu da verilmiyor…
“Rambo” gibi kendinizle bir başınasınız!
Onun için “yardım ederiz, can kurtarırız” filan diye sakın gitmeyin…
Çok zor durumda kalırsınız…
O da bir yana, orada insanlara yardım etmeye çalışan görevlilerin de zamanını alırsınız!
***
Bizim edindiğimiz izlenim şu;
Eğer depremzedelere yardım etmek istiyorsanız,
Elbise, ayakkabı vesaire göndermeyin…
Oradaki insanların tek talebi şu;
Soğuğa karşı verilen bir savaş var…
Bu konuda destek olunsun!
Böyle olunca da elektrik sobası filan gönderiyorlar!
Yapmayın, elektrik olmayan yerde elektrik sobası ne işe yarar?
Bildiğiniz odun-kömür sobası istiyorlar…
Bir de battaniye, hepsi bu…
Geri kalan her şeyden (En azından Elbistan’da) zaten ziyadesiyle var…
Zaten gönderdiğiniz giysileri de odun-kömür niyetine sokaklarda ateşe atıp yakıyorlar…
Bilginiz olsun…
***
(Sürecek)