Haber: Atilla Yoğurtçu

6 Şubat Deprem'inin 1. Yılında Edremit Demokrasi Platformu  Edremit Cumhuriyet Meydanı'nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Demokrasi bileşenleri dışında STK'lar ve yurttaşların  da destek verdiği açıklamada şu ifadelere yer verildi:

6 Şubat Deprem Felaketinin Birinci Yıl Dönümünde Deprem Bölgesindeki Sorunlar Hala Çözüm Beklemektedir!


6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen deprem felaketi üzerinden 1 yıl geçti. 13 milyon insanın yaşadığı 11 ilimizi derinden etkileyen bu felakette on binlerce yurttaşımız yaşamını kaybetti, binlerce bina ya yıkıldı ya da acilen yıkılmasını gerektirecek derecede ağır hasar aldı. Depremden en fazla etkilenen Maraş, Adıyaman, Antakya ve Malatya gibi kentlerde ise binaların yarısından fazlası artık yok ya da girilemeyecek halde; özetle şehir merkezlerini ve yaşamlarımızı tuzla buz eden bir kentkırım yaşandı.


Deprem felaketiyle birlikte sadece binalar değil, ülkenin yönetim rejimi, ekonomisi, doğaya ve bilime meydan okuyan, tamamen ranta dayalı kentleşme politikaları da yerle bir olmuştur. Böylesine büyük bir yıkımın yaşanmasının asıl nedeninin halkın can ve mal güvenliğini değil, sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen rantçı politikaları benimseyen merkezi ve yerel yönetim anlayışı olduğu açıktır.


Depremlerin üzerinden bir yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen barınma, sağlıklı beslenme ve eğitim sorunları başta olmak üzere, en temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan sorunlar hala sürmektedir. Depremin ilk günlerinden itibaren sorumluluktan kaçmak için öne sürülen ‘asrın felaketi’ algısı ve propagandası kısa süre içinde etkisini yitirmiştir. Deprem bölgesinde yaşam mücadelesi veren depremzedeler başta olmak üzere, depremden etkilenen milyonlar kendi kaderleri ile baş başa bırakılmıştır.


Depremin hemen ardından iktidar çok uzun bir süre müdahale bile yapmazken, emek ve demokrasi güçleri bütün imkanlarını depremzede yurttaşlarımız için büyük bir dayanışmayı örgütlemek için harekete geçirdi. İktidar ise yurt içi ve yurt dışından toplanan yardımlara el koymaya çalıştı ve bunları devlet-parti desteğiymiş gibi reklama dönüştürdü.


Resmi rakamlara göre depremde ölenlerin sayısı 53 bin 537 olarak açıklanmıştı. Ancak bu hafta içinde, Cumhur İttifakı’nın İstanbul adayı Murat Kurum 130 bin kişinin öldüğünü söyledi. Rantçı kent ve konut politikalarıyla, çıkardığı imar aflarıyla halkı ölüme sürükleyen iktidarın bu suçu ört bas etmek için başvurduğu yalanların birer birer ortaya çıkması ilk değildir.


Deprem bölgelerinde yıkımlar nedeniyle ortaya çıkan araziden nasıl kar ve rant devşirileceği hesabında olan iktidar yaklaşmakta olan, muhtemel depremlerle ilgili hiçbir önlem almadığı gibi kentsel dönüşüm kapsamında rant alanlarını genişletiyor. İstediği binayı boşaltma, istediği arsaya sorgusuz sualsiz el koyma hakkını kendine verdiği ‘Rezerv Alan’ yasası bunlardan biridir. Bu yasa kapsamında başta İstanbul olmak üzere birçok yerde bölgeler sermaye tarafından paylaşılmıştır. 

Deprem gerçeği yaklaşmakta olan yerel seçimler için de halka karşı bir şantaj, korkutma, pazarlık konusu haline de getirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hatay’da yaptığı “merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı” açıklaması bir seçim şantajıdır.


Bir deprem ülkesi olan Türkiye, önceliği kâr ve rant olan sermaye iktidarları tarafından yönetildikçe, doğal afetler büyük bir yıkımla yaşanmaya devam edilecektir.
6 Şubat’tan bu yana bölgede irili ufaklı sarsıntılar olmaya devam ediyor. Bilim insanları yeni depremlerin kapıda olduğuna da işaret ediyorlar. Buna rağmen iktidar hiçbir önlem almamaya devam ediyor.


Bilim insanlarının önerileri dikkate alınmalı, kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm olmaktan çıkarılarak halk için depreme dirençli konutlar yapılmalı, deprem toplanma alanları oluşturulmalı, acil ve hızlı müdahale için ekipmanlar ve ekipler hazırlanmalı, bir doğal afeti katliama çeviren politikalardan vazgeçilmeli; ‘Rezerv Alan’ yasası da iptal edilmelidir.


Yurttaşların acısı dinmeden, enkaza dönen kentlerin daha tozu düşmeden, sermayeye rant aktarma peşinde koşan Erdoğan iktidarı, 11 kentin ve milyonlarca depremzedenin geleceğini etkileyecek bir kararı yine halka, bilim insanlarına, meslek odalarına danışmadan bir gecede verdi.  24 Şubat 2023 günü; “6785 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla olağanüstü hal ilan edilen illerde yerleşme ve yapılaşma hususunda bazı tedbirlerin alınması” amacıyla “126 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” Resmi Gazete’de yayımlandı.


Bu kararname ile;
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, belirlediği orman alanları ve meraların vasfını iptal ederek yapılaşmaya açabilecek,
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve TOKİ’ye sınırsız inşaat yetkisi vererek yerel yönetimler etkisiz kılınacak,
Plan ve parselasyon işlemlerinde askı, ilan, itirazlara ilişkin hükümler uygulanmayacak,
Kararname kapsamındaki alanlarda 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun yapım işleri için ihaleye çıkılmadan önce idarelerce yerine getirilmesi gerekli düzenlemeler ortadan kaldırılacak; yani şeffaflıktan, liyakattan, denetimden uzak biçimde hükümetin istediği inşaat şirketine kolaylıkla verilebilecek,
Deprem bölgesindeki yıkıntı ve enkazların, Valiliklerce belirlenen döküm sahalarına gerekli belgelendirme ve izinler olmaksızın dökülmesinin önü açılacak; halk sağlığını asbest riskiyle ciddi şekilde tehdit eden molozlar denetimsiz, bilimsel temelden uzak bir şekilde kaldırılabilecektir.


Erdoğan hükümeti her türlü kriz ve doğal afeti, neoliberal kentleşme politikalarını derinleştirme fırsatı olarak kullanıp, kentleri kendine yakın sermaye gruplarına pazarlama çabasındadır. “Devlet nerede” diye yükselen isyan, temel ihtiyaçlar söz konusu olduğunda yanıt bulamazken; devlet kendini kapalı kapılar ardında kent planları yapıp ihaleler dağıtırken somutlaştırmaktadır.  Bu zihniyetten  kentler değil, ancak yeni toplumsal ve fiziksel yıkım tehlikelerine açık; kimliksiz, yatakhane yerleşimler ortaya çıkar. Saray rejimi, tıpkı önceki TOKİ projelerinde yaptığı gibi; bir araya getirdiği beton kütleleriyle yapay bir yerleşim alanı kurma ve içinde yaşayanları milliyetçi-muhafazkar kimliğe/kültüre sıkıştırılmış tek tip makbul vatandaşlara dönüştürmenin peşindedir.
Kentleri yeniden inşa edecek ve yaraları saracak olan bizleriz. Buradan bir kez daha ilan ediyoruz!


YIKIMI DERİNLEŞTİREN ZİHNİYET KENTLERİN YARASINI SARAMAZ!
KENTLER SARAYIN SİYASETÇİ-MÜTEAHHİT-İNŞAAT ŞİRKETLERİ SUÇ ŞEBEKESİNDEN BÜYÜKTÜR!