Haber: Sabri Kırdar

Eğitim Sen Antalya Şubesi, üniversite öğrencilerinin başlattığı boykota destek vermek için iş bırakma eylemi yapan Üniversite Şubeleri nedeniyle savcılık talimatıyla Eğitim Sen Genel Merkezi hakkında soruşturma başlatılması, MYK üyelerine ev hapsi cezası verilmesini Antalya İl Müdürlüğü önünde protesto etti.

 

Eylemde konuşan Eğitim Sen Antalya Şube Başkanı Kadir

 

Öztürk; Sendikal faaliyetlerimiz nedeniyle Eğitim Sen’i hedef gösterenler açıkça suç işlemektedir!

Saray talimatıyla, yargının araç olarak kullanıldığı 19 Mart darbesine karşı Eğitim Sen’in sessiz kalması beklenemez.

Bu, bir siyasal operasyondur. Bu, halkın iradesine, seçme ve seçilme hakkına darbedir.

Muhalefete, yerel demokrasiye yöneltilen tahammülsüzlüktür.

Yargı aracılığıyla yapılması ise bir fecaattir dedi.

Geleceğine dair hiçbir ümidi kalmayan, bir kişinin isteğiyle öğretim üyesi de dahil onlarca insanın diplomasının iptal edildiği gören üniversite öğrencileri 19 Mart darbesine karşı boykot kararı almıştır diyen Kadir Öztürk açıklamasının devamında şunları belirtti;

Tamamen siyasallaşan yargıya ve tek adam rejimine karşı meşru ve kitlesel eylemler yapılmaya başlanmıştır.

Değerli dostlar,

Üniversiteler sadece ders görülen mekânlar değildir

Üniversitede okuyorken bir gecede alacağınız diplomanın iptal edilebileceğini görüyorsunuz. Temel haklarınız, eviniz, mülkiyetiniz, diplomanız tek adamın isteğiyle yargı yoluyla elinizden alınınca boyun eğip sessiz mi kalırsınız? Üniversite öğrencileri de eyleme katılan geniş halk kitleleri de boyun eğmemiş, sessiz kalmamıştır.

Üniversite öğrencilerinin almış olduğu boykot kararı sadece adalet talebiyle sınırlı değildir. İktidarın tahakküm kurduğu bütün alanlara yöneliktir. Barınma, geçim, sağlık, ifade özgürlüğü, bilimsel özerklik de bu taleplerin içindedir.

Boykot kararları, iktidar tarafından her yönden kuşatılan gençliğin geniş bir alanda biriken öfkesinin yansımasıdır. 

Yoldaşlarım,

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu 24 Mart 2025 tarihinde “İnsan, toplum, doğa yararına üniversite” ilkesi ve anlayışıyla davranmıştır.

Öğrencilerin Anayasal, demokratik haklarını kullanma istek ve iradeleri doğrultusunda güvenli bir kampüs ortamında eğitim öğretim haklarını kullanmalarının sağlanması amacıyla öğretim elemanı üyelerimiz için “hizmet üretmeme” kararı almıştır. Üyelerimiz bu karar doğrultusunda 25 Mart 2025 tarihinde bir gün hizmet üretmemiştir.

Değerli Antalyalılar, dostlarım,

Eğitim Sen, öğrencilerin ve üniversitede görev yapan üyelerimizin sesine kulak vermiştir. Onların taleplerini sahiplenmiştir.

Bu, Eğitim Sen’in tarihsel sorumluluğu ve mücadeleci geleneğinin bir gereğidir.

Öğrencilerin demokratik tepkilerine sahip çıkmak bizim sorumluğumuzdur. Onları yalnız bırakmamak kamusal ve özgür bir eğitimi savunan sendikamız açısından bir zorunluluktur. Bu meşru dayanışmamız, iktidar bloğu ve siyasallaşmış yargının sendikamızı hedef almasına neden olmuştur. 

Yoldaşlar,

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yetkisiz olduğu halde “suç işlemeye alenen tahrik etme” gerekçesiyle bize dava açmıştır. Soruşturma, hukuki dayanaktan yoksun, gerçekleri çarpıtan ve sendikamızı hedef gösteren bir yaklaşımla hazırlanmıştı. Aynı savlarla oluşturulan ve benzer içerikli bir soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da başlatılmış; Merkez Yürütme Kurulu üyelerimiz ifadeye çağrılmıştır. MYK üyelerimiz ifadeleri sonrasında ev hapsi istemiyle mahkemeye sevk edilmiştir.

Mahkemece bütün MYK üyelerimize iki hafta ev hapsi ve sonrasında haftada bir imza atmak üzere adli kontrol cezası verilmiştir.

MYK üyelerimize verilen bu cezalarla hukuk, sendikal hak ve özgürlükler yok sayılmıştır. Bu eylemlere katılanlara verilen cezalar da hukuk dışıdır; evrensel hukuk kurallarına, temel hak ve özgürlüklere, aykırıdır.

Mücadele arkadaşlarım,

MYK üyelerimize verilen bu cezalar doğrudan doğruya Eğitim Sen’in sendikal faaliyetlerini yöneliktir. Eğitim Sen hiçbir zaman baskı ve yıldırma politikalarına boyun eğmemiş, geri adım atmamış; bundan sonra da atmayacaktır.

Eğitim Sen, sendikal mücadelesini ve faaliyetlerini kesintisiz sürdürecektir.

Yoldaşlarım,

Sendikal haklarımız, uluslararası sözleşmeler ve anayasa ile güvence altındadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ve Anayasamızın 90. maddesi sendikal haklarımızı açıkça tanımaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu bu sözleşmelere göre kamu emekçilerinin iş bırakma hakkı vardır.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sendikal hakları kullanan sendikamıza “suç işlemeye alenen tahrik etme” gibi maddi temelden yoksun şekilde soruşturma açması suçtur. Yargının görevi yasal ve Anayasal haklarını koruyanları tehdit etmek yoktur.

Dostlar,

Bununla da kalınmamış, Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, yıllardır ayaklar altına almaktan çekinmediği insan haklarına konusunda sendikamıza ders vermeye kalkmıştır.

Bakan Tekin’in bizim 100 yılı aşan insan hakları ve demokratik toplum mücadelemizden haberi yoktur. Aldığı talimatlarla haddini aşarak bizlere yaptırım tehditleri savurması ise suçtur. Tehditler bizlere vız gelir!

Sayın Bakan ilk önce eğitimden koparılarak gönderildiği MESEM’lerde can veren çocukların hesabını vermelidir.

Yol arkadaşlarım,

Eğitim Sen’in aldığı karar, bir suça ortaklık değil; üniversite gençliğine, üniversitelerden yükselen çığlığa kayıtsız kalmamadır.

Dolayısıyla, üniversite gençliği ve üniversitelerde görev yapan öğretim elemanları haklı mücadelelerinde yalnız değildir. Tüm üniversitelerde yaşanan boykot, bu karanlık rejime karşı halkın vicdanının temsilidir ve işte biz o vicdanın yanındayız.

Değerli kamuoyu, halkımız,

Eğitim Sen olarak bir kez daha haykırıyoruz: Baskı, tehdit, şiddet ve sömürüye karşı birlikte mücadele edecek, birlikte kazanacağız! Sadece kendi haklarımız için değil; çocukların, öğrencilerin, toplumun geleceği için mücadele etmeyi sürdüreceğiz.

Laik, bilimsel eğitim; insan, toplum, doğa yararına üniversite istiyoruz!

 

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Yaşasın Eğitim Sen, yaşasın örgütlü mücadelemiz!