Kazma Bırak Koordinasyonu’ndan Çiğdem Özbaş ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nden Vahap Işıklı, #dokuz8TV ekranlarında Gazeteci-Ekolojist Cemil Aksu’nun sorularını yanıtladı. Programda öne çıkan başlıklar arasında, Türkiye’deki çevre hareketinin geçmişi ve bugünü, Glasgow İklim Zirvesi ve iklim krizi yer aldı.

https://www.youtube.com/watch?v=QAUjiX0jKmQ

Sivil Toplum Saati programının 7 Haziran 2021 tarihli yayınında, 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olması sebebiyle Türkiye’deki ekoloji hareketi konuşuldu.

YEREL HALKLARIN İRADESİNİ YOK SAYAN BİR EKONOMİK MODEL VAR”

Türkiye’deki çevre hareketinin ekokırım şeklinde ifade edilen ekolojik tahribat süreci ile yakından ilişkili olduğunu ifade eden Kazma Bırak Koordinasyonu’ndan Çiğdem Özbaş, ekonomik krize giren devletlerin çözüm olarak yeraltı kaynaklarını çıkarmayı tercih ettiğini söyledi. “Son 20 yıldır, yerel halkların iradesini yok sayan bir ekonomik modele geçtiler. Bir “zombi kapitalizm” durumu var” diyen Özbaş, böyle bir ideolojinin yarattığı yıkımla mücadele eden yerel hareketlerin genelleşmesi gerektiğinin altını çizdi, sosyal hareketlerin toplumsal dönüşüm hareketine evrilmeye ihtiyacı olduğunu söyledi.

İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR”

Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nden Vahap Işıklı, Türkiye’deki ekoloji mücadelesinin 90’lar ve 2000’lerle beraber yükselmeye başladığını ve bu dönemde Hasankeyf mücadelesinin dünya gündeminde de önemli bir yer edindiğini ifade etti. Yerel hareketlerin gücüne değinen Işıklı, meselenin sistemi değiştirme hedefiyle ilerlemesi gerektiğinin altını çizdi ve “Sorunun kapitalist modernite olduğunu görme konusunda sıkıntı yaşıyoruz” dedi. Işıklı ayrıca, mücadeleyi ortak bir zeminde birleştirme kaygısı güttüğünü dile getirdi.

Vahap Işıklı, ekoloji mücadelesinin politik ve siyasi partilerin üstünde bir yerde olduğunu söyledi ve “Sistem hepimizi farklı bir noktadan vuruyor; kimisini maden üzerinden, kimisini HES’lerin üzerinden. Tamamen bir eko-kırım var ama Bölge açısından baktığımız zaman bizim bir de toplum-kırım meselemiz var” dedi.

GLASGOW’A GİDERKEN...

Çiğdem Özbaş, “Çevre hareketi, kapitalizm içerisinde bir şekilde kendisini var ettiğinde de sorunu çözemediğini gördük” sözleriyle dünyadaki çevre hareketinin tarihini değerlendirdi. Özbaş, şunları söyledi: “Paris Zirvesi’nden sonra bütün popülist liderleri gördük; iklim krizi inkarcılarının iktidarda olduğu bir süreç yaşadık. Dünya liderleri Glasgow’da buluştuklarında, hükümetleri zorlayacak, ulusal ve uluslararası alanda iklim adaletini sağlayacak bir programla oraya baskı yapmayı planlıyoruz.”

BÜTÜN İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLEYECEKLER”

Kazma Bırak Koordinasyonu’ndan Çiğdem Özbaş, pandeminin doğayı, yaban hayatını yok saymanın bir sonucu olduğunu ve bütün hükümetlerin iklim kriziyle ilgilenmek zorunda olduğunu dile getirdi. Özbaş “10 yıl içerisinde iklim nötr politikalar hayata geçmezlerse bütün insanlığa karşı bir suç işleyecekler. Kâr edemezse öleceğini düşünen bir sermayedar hegemonyası altında bu dönüşümü gerçekleştiremeyeceğini bilenler, alternatif bir Glasgow anlaşmasıyla toplumsal muhalefeti güçlendirmek konusunda kararlı bir mücadele yürütmesi gerekiyor” diye konuştu.

Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nden Vahap Işıklı, iklim krizinin etkilerinin dünyanın farklı yerlerinde, farklı şekillerde hissedildiğini ve Greta Thunberg’in başlattığı iklim hareketinin çok kıymetli olduğunu söyledi.

DEMOKRASİ VE İKLİM ADALETİ BİR ARADA SAĞLANMALI”

Meclisteki muhalefet partilerinin çevre politikalarını değerlendiren Çiğdem Özbaş, “HDP, Kazma Bırak Koordinasyonu’nun “yer altında kalsın” sloganına en uygun metne sahip ve bu doğrultuda bir mücadele yürütüyor” dedi. Özbaş, “Muhalefet demokrasi cephesini inşa etmek durumunda. Bu demokrasi cephesi iklim adaletinden yana yanıt verirken, halkı yeşil istihdamın mümkün olduğuna ikna etmeli, çiftçilerin yaşadığı kuraklık krizi için bir çözüm önerisi sunmalı. İktidar bloğu dışında kalan kesimin ortak çözüm programı oluşturması lazım” şeklinde konuştu.

SİSTEMİN İKTİDARINA DA MUHALEFETİNE DE İHTİYACIMIZ YOK”

Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nden Vahap Işıklı, muhalefet oluşturmak ile ilgili düşüncelerini şu şekilde ifade etti: “Ne sistemin yarattığı muhalefet gücüne ne de sistemin yarattığı iktidara mecbur değiliz. Evet ile hayır dışında bir seçenek her zaman vardır. İhtiyaç duyduğumuz muhalefet bir siyasi parti çatısı altında olmak zorunda da değil. Muhalefet iktidar yaratıyor, iktidar kendine göre bir muhalefet yaratıyor. Bunların hiçbirine mecbur değiliz. Biz bir arada durmayı başardığımız noktada partilere de pek ihtiyacımız yok.”

Bu program Friedrich Naumann Foundation Türkiye’nin desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu içerikte yer alan ifadeler dokuz8HABER'e aittir ve Friedrich Naumann Foundation’ın görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.