İktisatçı-yazar Mustafa Sönmez, dokuz8GÜNDEM Özel programında doların yükselişinin sebeplerini değerlendirdi.

Dokuz8GÜNDEM Özel programına katılan Mustafa Sönmez doların hızlı yükselişi ve yaşanan ekonomik krizi yorumladı. Türkiye'deki hükümetin dövizde yaşanan krizi başka gündemlerle bastırmaya çalıştığını belirten Sönmez bu krizden çıkmanın en önemli yolunun hükümet değişikliği olduğunu ifade etti. Sönmez, muhalefet partilerinin de yaşanan kriz karşısında yeterli duruşu göstermeyerek zaman zaman AKP'nin işini kolaylaştırdığını söyledi. Bekir Güneş’in sorularını yanıtlayan Mustafa Sönmez değerlendirmelerinde şu ifadeleri kullandı. 

DOLARIN ARTIŞININ SEBEBİ NEDİR?

Türkiye’nin dış borçları var 430 milyar dolar, bunun 181 milyar doları 12 ay içinde ödenecek. Dolayısıyla dış borca olanlar şimdiden döviz talep ediyorlar. Üçüncüsü, Türk lirasında birikimi olanlar, enflasyona karşı kendilerini korumak üzere döviz talep ediyorlar ya da altın alıyorlar ama altın da ithalat ile elde edildiği için böyle üç kanaldan dövize talep var. Buna karşılık dövizin arzı ne durumda, arzı yetersiz. Neden? Bir kere yeterince ihracat yapılmıyor ve döviz girmiyor. Pandemiden dolayı turizm dibe vurdu. Turizmden yaklaşık 40 milyar dolar bekleniyordu. O kanaldan para gelmiyor. Yabancılar Türkiye’ye gelmiyorlar. Yani hem borsaya hem de doğrudan yatırım yapmıyorlar. Türkiye dışarıdan kredi bulmak isterlerse de ateş pahası faizler, çünkü Türkiye, her ülke için farklı faizler, çok kırılgan ve riskli bir ülke olduğu için kredi bulmaya çıkan varsa da çok pahalı. Dolayısıyla 3 kanaldan döviz talebi var. Buna karşılık yetersiz döviz arzı var. Bundan dolayı fiyatlar yükseldikçe yükseliyor. Nereden baskı geliyor? Bir kere dış borcu olup döviz bulmak isteyenler, dövizin peşine düşüyorlar. Normal ithalat yapmak isteyenler dövizin peşine düşüyorlar. En çokta belki Türk lirasında kalmış olanlar dövize geçerek kendilerine bir güvenli liman bulmak üzere dövizin peşine takılıyorlar.

DÖVİZDE YAŞANAN İNFİALİ BAŞKA GÜNDEMLER İLE BASTIRIYORLAR

Dışarıda dolar eğer bir yükselme halinde ise haliyle bu içeriyi de etkiliyor. Şu anda bir dizi belirsizlik baş gösterdi dünyada. Bir kere Amerika’da seçim konjonktürü ve pandemiden dolayı bir mali teşvik paketi yeniden açılacaktı. Bunun açılması Demokratlar ve cumhuriyetçiler arasında bir çekişme konusu olunca, bir güvenli liman arayışı, böylesi dönemlerde bir gerilim doların fiyatını arttırdı. Ayrıca Avrupa’da olsun dünyanın birçok yerinde pandemi ile mücadele konusunda yeterince yol alınamadığından dolayı, ekonomilerin kısmi bir şekilde kapanması gündemde ve böylesi bir belirsizlik ortamında da dolara sığınma var. Bütün bu iç ve dış dolara yönelişler fiyatları yükseltiyor. Bütün ülkelerde yerli paralar değer kaybediyor ama Türkiye lirası en hızlı değer kaybeden para çünkü kırılgan, riskli, çok çabuk etkileniyor. Diğer ülkelerde biraz daha tempo düşük olmasına rağmen, Türkiye’de yüksek. Bu da hızla dövize yöneliği arttırıyor. Hükümetin bunu tersine çevirecek elinde fazla bir araç yok. Yani o araç Türk lirasının faizlerini arttırarak, Türk lirasını daha cazip kılmak olabilirdi ama buna hükümet yanaşmıyor. Çünkü faizleri arttırdığı dönemde birçok başka anomaliler ortaya çıktığını düşünüyor. Siyaseten ideolojik olarak da faize karşı olduğu için bu aracı pek kullanmıyor. Dolayısıyla çaresizce hadiseyi sadece seyrediyor. Bunun toplumda yarattığı infiali bastırmak ya da manipüle etmek için de başka gündemler ortaya atıyor. Dün tam dolar 8 TL olarak konuşulurken, birdenbire Fransa ile bir yapay gerilim ve Fransa mallarının boykotu ile gündeme girdiler.

TÜRKİYE ZAMANINDA ELİNDE OLAN PARAYI YANLIŞ SEKTÖRLERDE HARCADI

Türkiye ekonomisi öteden beri, yapısal olarak dışarıya bağlı bir ekonomidir. Kendi parası güçsüzdür. Dış paralarla, özellikle de hakim para olan dövizle büyüyen bir ekonomidir. Dolayısıyla AKP iktidara geldikten sonra dünya koşulları, Türkiye’ye yabancı dış kaynakların gelmesine müsaitti. Birçok açıdan hem içerideki birtakım değişimler yabancıların Türkiye’ye gelip gidişini kolaylaştırıyordu hem de dışarıda bol para vardı. Para gidecek adres arıyordu ve Türkiye’yi tercih etti. Bu durum yaklaşık 10 yıl kadar sürdü. AKP’nin ilk 10 yılında, dışarıdan sorunsuzca yabancı para girdi. Yabancı para girince döviz bollaştı. Dövizin fiyatı 10 sene boyunca 1 buçuk liradan 80 lira arasında dolaştı. Yani ancak yüzde 20 arttı. 2013’ten sonra şemsiye ters döndü. Dünya 2008-2009 krizini yaşadı. O dönemde para bollaştı. Bollaşan paranın bir kısmı da yine Türkiye’ye geldi. 2011 ve 2012 arası çok bol para girişiyle çok yüksek büyüme gösterdi. AKP çok büyük bir hızla siyaseten de güçlendi. Ama 2013’ten sonra Amerika Merkez Bankası parayı daraltacak yollara gitti çünkü genişletilmiş paradan tekrar normal paraya geçiş kararı ve dolar faizlerini yükseltmeye karar verdi. Faizler yükselince Amerika’da bütün dünyadaki sermayeler bu faize yöneldiler. Türkiye gibi ülkeleri yavaş yavaş terk etmeye başladılar. Türkiye’de bütün bu bol paranın geldiği zamanlarda har vurup harman savurdu. Daha çok inşaat sektörüne döviz üretmeyen sektörlere AKP yönlendirdi. Bunun siyaseten de nedenleri vardı. Çünkü bununla ekonomiyi büyütmek, iş, aş üretmek ve seçmeni memnun etmek siyaseten güçlenmek daha kolaydı. Bu amaçlarına belli ölçüde ulaştılar ama arkalarında çok ağır bir dış borç yükü ve döviz kazanamayan bir ekonomi kırılganlığı, zayıf, cılızlaşmış sanayisi, döviz üretemeyen ve ihracat yapamayan, rekabet edemeyen bir ekonomi bıraktılar. Tarımı çökmüş bir ekonomi bıraktılar. Dolayısıyla bu 2013 sonrasında dış para girişi yavaşladı. Dış borçlarını ödemekte zorluk çekmeye başladı. Ekonomisi döviz yaramadığı için büyüyememeye başladı ve bundan dolayı da döviz kıtlaştı. Buna karşılık yükümlülükler, zorunlu ithalat ve içerinin ve dışarının AKP hükümetine güveninin sarılması dövize yönelişleri hızlandırdı. https://www.youtube.com/watch?v=3rxwdUCsyOo&t=89s

DOLAR TEKRAR YÜKSELECEK Mİ?

Eylül ayında faizleri arttırdığında doların, dövizin yükselişi biraz yavaşlamıştı. Yani Türk lirası faizlerini arttırdığı zaman, faizler cazip hale geliyor. İnsanlar dolar ve dövizlerini bozdurup Türk lirasına geçip o faizlerle getiri sağlamaya başlıyorlar. Eylül ayında faizleri arttırdı. Ekim ayında da bekleniyordu. Çünkü her ay Merkez Bankası bunları Para Kurulu ile toplanıp karar veriyor. Ekim ayında da en az 3 puan arttırması bekleniyordu. Fakat Ekim ayında faizleri arttırmadılar. Arttırmayınca onun da etkisiyle aslında döviz fiyatları yükseldi. Şimdi Kasım ayının 20’si gibi Türk lirasının faizlerinin arttırması bekleniyor. O vakte kadar kalmayıp faizleri arttırmak isteyebilirler. Ellerinde Türk lirasının faizlerini arttırarak dövizin yükselişini yavaşlatma gibi bir yol var Fakat Erdoğan buna çok sıcak bakmıyor. Çünkü faizlerin yükselişi bu kez piyasada bir don etkisi yaratıyor. Talep düşüyor ve üretim olmuyor. Döviz yükseldiği zaman da öyle oluyor. Döviz yükseldiği zaman da enflasyon ciddi oranda artıyor. İnsanların şikayetleri yükseliyor. Firmalar önlerini göremiyor. Böyle dövizin ve faizin de yüksek olduğu zamanlarda sıkışmış bir pres altında kalmış bir durumu var. Erdoğan’ın bundan sıyrılması kolay değil. Bu bir ekonomik önlemler kadar siyasi tutum ve davranışla da ilgili bir durum. Güven tesis etmesi gerekiyor. Hem içeri de ve hem dışarıda çok ciddi bir güven kaybına uğradı. İçeride kimse yatırım yapmıyor önünü göremiyor ama daha önemlisi dışarısı, dışarıdan para girişi gerekiyor.

SEÇMENİN ŞİKAYETLERİ İKİNCİ PLANA ATILIYOR

Faizleri arttırdıkları takdirde bu kez başka bir problem ortaya çıkıyor. Faizlerin yükseldiği bir ekonomide bizler gibi kimse bankadan kredi kullanmaz. Faiz fiyatları ekonomiye ağır bir pranga getirir. Faizleri arttırmak halinde ekonomide yaşanacak şey ekonominin küçülmesi, işsizliğin daha çok büyümesi, geçim sıkıntısının daha çok artması, bundan da kaçıyorlar. Fakat bunu da arttırmadılar takdirde bu kez yıkıcı etkiyi döviz fiyatları yapıyor. Bu kez döviz fiyatları arttığı zaman, bu fiyatlarla ithal edilen her şey ateş pahası oluyor. Herkes kendini korumak için mal ve etiket fiyatını değiştiriyor. Dolayısıyla ortaya çık büyük bir enflasyon çıkıyor. Yüksek enflasyon karşısında insanlar gelirleri ile geçinemiyor. Onda da memnuniyetsizlik yükseliyor. Dolayısıyla iki durumda da kaybediyor iktidar yıpranıyor. Burada elinde tek şey var, şeçmenin ekonomik şikâyetlerini ikinci planda bırakacak başka gündemler yaratmak. Dini gündemler yaratmak, milliyetçi gündemler yaratmak, dış politikada zıtlıklar ve kutuplaşmalar yaratmakla toplumu böyle konsolide etmeye çalışmakla yapıyor. Buna maalesef bazen muhalefet de çanak tutuyor. Fransa boykotunda olduğu gibi ters düşmemek ve zıtlaşmamak için aynı trene binip yanlış politika izliyorlar.

MUHALEFET AKP’NİN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRIYOR

Dış politika konularında muhalefet, hükümetin eline malzeme vermemek için onlarda şöyle bir savunmaya geçiyorlar. ‘Biz farkındayız. Bununla kutuplaşma yaratmaya çalışmak istiyorlar. Toplumun milliyetçi duygularından faydalanmak istiyorlar. Biz bununla zıtlaşırsak seçmeni kaybederiz.’ Bu nedenle akıntıya kürek çekiyorlar. Ama yanlış, sonuçta AKP’ye yarayan bir tutum oluyor ve muhalefet gerçek gündeme odaklayamıyor. Dün 8 TL’lik doları konuşmak yerine, CHP kalkıp Fransa boykotunu doğrudur demeye getirdi. Özellikle Ana muhalefette bu tür yanlış durmuşlar var. Bu tabi AKP’nin işini zaman zaman kolaylaştırıyor.

İKTİDARA OLAN GÜVENSİZLİK DÖVİZLERE DE YANSIYOR

Bu mesele ciddi ölçüde bir güven bunalımı meselesidir. Bu hükümet, hukuk devleti diye bir şey tanımıyor. Son derece tek adam rejimi uygulanıyor. Anayasa Mahkemesini bile tanımaz hale geldiler. Böylesi dönemlerde herkes içine kapanır. Güvensizlik birçok şeyi bozar. Fiyatları yükseltir. Yabancı para girişini engeller. Bunlar hep güven meselesi ile ilgilidir. Bu nedenle güven duyulacak bir iktidarın gelmesi halinde hem yabancıların Türkiye’ye bakışı değişir hem de Türkiye’deki aktörlerin geleceğe bakışı değişir. Bunlar birdenbire düşünün gelmeyen yabancı güvenip gelmeye başladığı takdirde döviz arzı artar. Arz artınca döviz fiyatı düşer. Döviz fiyatı düşünce daha kolay ithalat ve üretim yapılır. İnsanlar dövize değil, Türk lirasına yönelim olur. Burada güven faktörü çok ciddi bir faktördür. Bu da anca siyaseten çözülür.