Cumhur İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mayıs seçim sonuçları henüz kesinleşmeden, balkona çıkıp zaferini ilan ettiği andan itibaren gelen soruların hepsi aynı nevidendi:
“Erdoğan gerçekten kazandı mı?”
Bence Erdoğan bu seçimin hem kazananı, hem kaybedeniydi.
Kaybı, kendi siyasal serüveninin içinde gizli; kazancı ise Türkiye’nin içinde bulunduğu krizin…
Erdoğan, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine yönelik sisteme geçildikten sonra ilk kez Cumhurbaşkanı adayı oldu. 2014’teki ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yüzde 51.79 oy aldı. İkinci kez Cumhurbaşkanı adayı olduğu 2018 seçimlerinde ise aldığı oy oranı bu kez yüzde 52.50 oldu. 14 Mayıs seçimlerinde aldığı oy oranı ise geçen her iki orandan da düşük seviyede. Erdoğan bu seçimlerde seçmenin yüzde 49.34’ünün desteğini alabildi. Bu seçim sonucu, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı için çıktığı yolda aldığı en düşük orana tekabül ediyor.
Seçimleri Erdoğan’ın yolculuğuna ilişkin olarak nesnel koşullarla değerlendirdiğinizde, bugün muhalefetin “Adam kaybetti” sözü kulağa hoş gibi gelebilir!
Bu kayıp görüntüsü sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi için değil, Parlamento seçimleri için de geçerli.
AKP, 3 Kasım 2022 seçimlerinde yüzde 34.3 oyla iktidara geldi. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde oy oranını yüzde 46.7’ye çıkardı. 12 Haziran 2011 seçimlerinde bu oran yüzde 49.8’e yükseldi. 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 40.8’e düşerken; aynı yıl yapılan 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise yüzde 49.5 oy oranına erişti. 2018 seçimlerinde aldığı oy oranı yüzde 42.56 oldu. AKP, 14 Mayıs seçimlerinde ise kesin olmayan sonuçlara göre 35.4’te kaldı.
Hem AKP’nin Parlamento seçimleri hem de Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oy oranları karşılaştırıldığında, Erdoğan’ın aldığı oy oranının bu derece düşmesi önemli bir veri.
Erdoğan’ın aslında kaybettiğini düşünenler, seçimlerin ilk turda alınamamasının yanı sıra bu oranlara da dikkat çekiyor. Oranlar, aslında Erdoğan’ın kendi kitlesini istediği kadar konsolide edemediğini, sandığa taşımakta ikna edemediğini ortaya koyuyor. Bu şiddetli düşüş, Erdoğan’a ilk turda kazanma şansını ortadan kaldırırken, “yenilgi” görüntüsünü de beraberinde getiriyor.
Erdoğan, siyasi kariyerinin dip noktasında.
Nesnel koşullar dikkate alındığında, Erdoğan kaybetti…
Ancak Türkiye’nin öznel koşulları dikkate alındığında, bence Erdoğan, bu seçimde büyük bir başarıyı göğüsledi.
Erdoğan’ın 2014 yılındaki ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oy oranı yüzde 51.79’du. Bu yıl Türkiye’nin dış borcu 168 milyar Dolar’dı. Enflasyon yüzde 7 civarındaydı. Erdoğan’ın ikinci kez Cumhurbaşkanı adayı olarak yüzde 52.50 aldığı 2018 yılında ise enflasyon oranı yüzde 20 civarındaydı. 2023 yılında ise enflasyon oranı En Ag’a göre yüzde 105’e yükseldi.
Erdoğan’ın girdiği son seçim, asrın felaketi olarak anılan Maraş depreminden sadece 2 ay sonra gerçekleşti. 50 bine yakın insan yaşamını yitirdi. Binlerce bina enkaza döndü. Erdoğan, deprem bölgesinde büyük bir enkaz henüz yerdeyken sandıklardan birinci çıkmayı başardı.
Depremin de etkisiyle ekonomik veriler açısından son 20 yılın en kötü koşullarında girdi Erdoğan, 14 Mayıs seçimlerine. Sosyal politikalar açısından durum hiç de iç açıcı değildi. Erdoğan, bu veriler üzerinden büyük bir seçim başarısı elde etti.
Bu veriler dikkate alındığında “Adam kazandı” demek hiç de yanlış olmaz.
14 Mayıs seçim sonuçlarını Erdoğan’ın siyasi yolculuğu açısından bir hezimet, Türkiye’nin öznel koşulları açısından ise bir zafer olarak değerlendirebilirim.
Erdoğan, bu seçim zaferini nasıl elde etti?
Seçim stratejisinde kullandığı argümanlar, seçmen üzerinde nasıl etkili oldu?
Erdoğan’ın öncelikli seçim stratejisini, Millet İttifakına yönelik muhalefeti oluşturdu.
Yaptığım seçim gezilerinde, Erdoğan’ın Millet İttifakına yönelik olarak geliştirdiği “terörle yan yana olma” propagandasının, halk üzerinde etkili olduğunu fark ettim. Özellikle Karadeniz’de bu konu, seçmenin gündemindeydi.
Erdoğan tarafından açık bir şekilde dile getirilmese de mezhep tartışması da seçmenin gündeminde olan önemli konulardan biriydi. Erdoğan, bugüne kadar girdiği tüm seçimlerde, seçim kampanyasını inanç ve kimlik üzerine oturtuyor; seçim kampanyasının ruhu gereği mezhep tartışması zaten sürekli seçmenin gündemindeydi, Erdoğan bunu açıkça dile getirmese de aslında kampanya boyunca gündemde tutmuştu. Konu seçmenin de gündeminde etkili oldu.
Sadece inanç ve kimlik meselesi değil, Erdoğan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini” savunurken, 6’lı Masa tartışmalarını hep gündemde tuttu. Belirsizlik sürecine işaret etti, Millet İttifakının tartışmalarını hep gündemde tuttu. Yaptığım seçim gezilerinde, Erdoğan’ın icraatlarından ve vaatlerinden çok; 6’lı Masa’nın tartışmalarının gündeme geldiğini gözlemledim.
Peki Erdoğan, bunu nasıl yaptı?
Kuşkusuz elinde tuttuğu önemli basın gücü ile gerçekleştirdi.
Bu da başka bir gerçeği ortaya çıkardı:
Erdoğan, muhalif siyaset analistlerinin dile getirdiği gibi 21 yıllık metal yorgunluğuna yenilmedi; aksine 21 yılda kurduğu ve örümcek ağı gibi tüm ülkeyi kapsayan metal zırhı ile kazandı.
Şimdi Türkiye’de ikinci bir seçim daha gündemde. Seçmen sadece 14 gün sonra 14 Mayıs seçimlerinin ikinci turu için yeniden sandık başına gidecek.
İkinci tur için Ankara’da dün gece konuşulan senaryo, hayli ilginçti…
Zira Erdoğan, henüz oylar sayılırken seçimlerin ikinci tura kaldığını ilan etmişti. 50+1’e çok az kalmışken, yaptığı erken zafer ilanının altında Ankara kulislerine göre seçimleri ezici çoğunlukla alma isteği vardı. Ankara’da konuşulanlara göre, Erdoğan 50+1’e razı değildi, ikinci turda yüzde 54, 55 hedefiyle ve ezici bir çoğunlukla zaferini ilan etmek istiyordu. İkinci tur söylemi de işte bu isteğin ilamıydı.
Önümüzdeki 14 günlük süreçte Erdoğan, yeniden sahalara çıkacak. AKP’de yapılan hazırlıklara göre, bu 14 günlük kampanya, vaatler ve ikna söylemleriyle oluşturulan alışageldik bir kampanya olmayacak, Erdoğan’ın güç gösterisine dönüşecek bir ülke turu olacak.