? Gözlem: Fatoş Erdoğan
Depremin olduğu ilk dakikalarda binlerce mesaj düştü sosyal medyaya “Enkaz altındayım Hatay'da” diye; sonra da adresi veriyorlardı. Hatay'a ekipler ulaştığında ise 2 gün geçmişti ve 3. günün akşamı dolaşan helikopter ilk gün gelseydi yıkımın büyüklüğü çok daha erken görülecekti. “Böyle olduğunu bilmiyorduk” dediler, öyle kolay söylediler.
Hatay Defne Armutlu, Antakya savaş alanı gibiydi. 2. günün gecesi kapkaranlık bir şehre ulaştık. Binlerce enkaz vardı; ne iş makinesi, ne arama kurtarma ekipleri... Bir sokak arasında Hollanda arama kurtarma ekiplerini gördüm, 2 kişiyi sağ çıkarmışlar, diğer binadan gelen sese koşuyorlardı. Yanlarında Köpek Irkı Federasyonu üyeleriyle bir kaç asker vardı. Hayvanlar için gelen bu KIF üyeleri, sabaha kadar Hollanda ekibiyle çalıştı, 2 can daha kurtuldu.
Ne AFAD, ne bir yetkili, ne belediye... Sadece bir kaç asker vardı Armutlu'da. Onlar da orada yaşayanlardı. TKP ve TÖP dayanışma merkezleri kurmuşlar, halka el uzatmışlardı. Defne Kaymakamlığı yakınlarında ve dere kenarındaki parklarda TİP, Sol Parti, Kaldıraç, Halkevleri, HDP, HDK, Emek Partisi, SODAP, CHP sayamadığım kadar STK ve gönüllü vardı. Herkes yardım etmek için oradaydı.
Armutlu'da ilk sıcak çorba üçüncü gün kaynatıldı, elektrik yok, su yok, ekmek yok, çadır yok, battaniye yok, tuvalet yok, mont yok, ayakkabı yok, tıbbi malzeme yok, enkazlardan toplanan odunlarla yakılan ateş başlarında binlerce insan vardı.
Hasarlı binalardan kurtulan, enkazlardan kendi imkanlarıyla çıkabilen binlerce insan sevdiklerini kurtarabilmek için çırpınıyorlardı. Elleriyle enkazları kazan bu insanlar, gönüllülerin araçlarını durdurdular, yalvardılar. Kim nereye yetişeceğini bilmiyordu, kağıt gibi yıkılmış binalara kazma yetmiyordu. Ne vinç, ne kepçe vardı.
3. gün öğle saatlerinde bir tabur asker geldi Armutlu’ya. Öfkeli Apartmanı'nda çalışıyorduk, enkaz altında aynı aileden onlarca insan vardı. Öfkeli ailesi yakınlarını çıkarmak için kendi kepçelerini getirmişlerdi. Elimde bir düdük yol kontrolü yaparken buldum kendimi, komutan “Bundan sonrası bizde” dedi sonra. Enkaz altında bekleyen insanlar için bir umut ışığı gibi geldi bu sözler. Aynı gün yüzlerce arama kurtarma gönüllüsü ve iş makineleri de geldi. Ama ses duyacak cihaz, termal kamera yoktu. “Sesimi duyan var mı?” diye bağırıyor, sonra bütün bir ilçe susuyorduk. Enkaz altından mesaj atan, konuşan, ses veren insanların sesleri duyulmuyordu artık, internet kesilmiş irtibat kurulamıyordu. “Bir ses duyduk oraya gidiyoruz” denilerek enkazlar terk ediliyordu. Kim nereyi ne kadar kazdı, hangi kısma ulaştı, enkaz başında yakınlarını bekleyen yoksa bilinmiyordu. Yeni gelen ekip sıfırdan bir daha başlıyordu. Ses gelmediği için bırakılan bir çok enkazdan ertesi gün sağ olarak insanlar kurtarıldı.
Zonguldak'lı madenciler şehre uzun saatler sonunda ulaşabildi. Uçakla, helikopterle gelebilirlerdi. En uzman onlardı. Ölüleri yakınları yoksa madenciler ya da askerler dışında sahiplenen olmuyordu; canlı çıkma ihtimali olan enkazlarda poz vermek isteyen çoktu. Kadraja girmek için bir sedyeyi on kişi taşıyordu. Geride enkaz içinde bir gönüllü, bir yabancı arama kurtarma ekibi ya da bir madenci vardı o esnada. Bir çok yabancı arama kurtarma ekibi belki bu yüzden şaşkındı.
Enkazlardan bir can kurtarabilmek için 4. gün bir çok şehirden gelen itfaiye ekipleri, arama kurtarma ekipleri, belediye işçileri, madenciler, gönüllüler, yabancı ekipler, memurlar vardı. Enkazların başında umutla bekleyen insanların umudu kırılmak üzereydi sesler yavaşlamış, ölüler kaldırımlarda bekletiliyordu. Muhtarla konuştuk çaresiz, Armutlu'da gördüğüm tek yetkili oydu 9 gün boyunca. 5. günde cenaze nakil araçları gelmiş, yaralı taşıyan ambulanslarla ilçe kalabalıklaşmıştı.
Gönüllülerden Harun abi vardı; Ankara’dan atlamış minibüse jeneratör, kablo, benzin ne varsa koymuştu. Onun sayesinde telefonlarımızı şarj ettik. Mesela o konuşmadı kameralara hiç. Bir başka gönüllü montları yüklemiş iş yerinden gelmiş, biraz sıcaklık hissettiysek onun emeğiyle oldu. O da sessizce el