Son günlerde dev bir Clubhouse odasında yaşadığımı hissediyorum. Sanırım hem çok fazla sosyal medyada kalmaktan hem de bulunduğum ortamlardan; herkesin her şeyi ne kadar iyi, nasıl mükemmel, ne derece doğru yaptığına fazlaca maruz kaldım. Kimsenin hiçbir şey bilmediği yerde, birinin her şeyi bileceğine herkes öyle inanmış ki; herkes adına her şeyi bildiklerini iddia ediyorlar. Linkler, tanımlar, etiketler, yanıtlar havada uçuşuyor. Yaptığım işi benim yerime tanımlayan, hayattaki duruşuma dair ifade şeklimi düzelten, bir toplantıda uzmanı olduğum konuya dair bana sorulmuş soruya yanıt veren adamlarla dolu bir hafta geçirdim. Şu an sayfa sayfa mansplaining’in kitabını yazabilecek haldeyim.
Tabii elbette bu yüce(!) deneyimi ilk kez yaşamıyorum. 11 senedir kendi işimin başındayım. Zamanında 2 kadın ortak, dijital odaklı bir iletişim ajansı kurduk, inişli çıkışlı bir yolculukla iyi de yönetiyoruz. 20 kişiden fazla sayıda büyükçe bir ekibimiz, global markalarımız ve çokça deneyimimiz var. Hal böyleyken, yaşımdan ve tecrübemden bağımsız, sıkça yaşadığım bir enstantaneyi paylaşmak isterim. (Yaşımdan ve tecrübemden bağımsız diyorum, çünkü 23 yaşımda da başıma geldi, 30 üstüyken de.)
Ben ve ekibimizdeki erkek yöneticilerimizden birisi müşteriyle toplantıdayızdır. Yanımdaki takım lideri de olabilir, genel koordinatör de, pozisyonu bu noktada pek bir değişiklik teşkil etmiyor. Karşımızda müşterimiz ya da potansiyel müşterimiz oturmaktadır. Kallavi bir adam görünümündedir, pozisyonu genel müdür de olabilir, pazarlama direktörü de. Onu uzunca dinleriz, sıra kendimizi ve birlikte yapabileceklerimizi anlatmaya gelir. Paslaşarak anlatırız. Sonra kallavi bey, markayla ilgili bir sıkıntısını dile getirir. Ben bir çözüm öneririm, adam alakasız bir cümle kurar. Yanımdaki arkadaş sunduğum çözümü tekrarlar ve kallavi bey hemen coşar: “Çok iyi dediniz Ahmet Bey!”
Buna benzer şekillerde, 23 yaşında kendi işini kurmaya cesaret edip 11 sene boyunca, hem kendini hem işini büyütmüş bir kadın olarak, kendi ajansımın toplantısında duyulmadığım çok zaman olur.
Böyle anlarda, bazen karşımdakini bütçe konusunda benimle pazarlık etmek zorunda bırakır ve rahatsız ederim. Yaptığını yüzüne açıkça vurduğum da çok olur. Açıkçası köprüden geçerken ayıya dayı demek gerekiyorsa, o köprüyü yakmayı yeğlerim. Bazen insan köprüyü yakarsa, yolu geçemeyeceğine dair bir yanılsamaya kapılır; ama çoğu zaman o ateş başka yolları aydınlatır.
Bir kadın olarak, şu anda oy hakkı için savaşmıyor ve mansplaining hakkında yazabiliyorsam, bu geçmişte yollarımızı aydınlatan kadınlar sayesindedir. 1857’de New York’ta dokuma fabrikasında direnen ve hayatını kaybeden kadınlara, süfrajetlere, Christabel Pankhurst’a, sosyalist hareketlere, feminist oluşumlara, Duygu Asena’ya, toplumsal cinsiyet eşitliği için çalışan herkese teşekkür borcumuz var.
Hiçbir şey hala güllük gülistanlık değil. Anıt Sayaç’a göre Türkiye’de 2020 yılında 410, 2021 yılında ise 345 kadın öldürüldü. 2022’nin sadece ilk iki ayında ise, 36 kadın cinayete kurban gitti. Çoğunun faili dışarıda geziyor, cezalar düşük, iyi hal indirimleri bol keseden dağıtılıyor. Bu durum, cinayete meyilli kişileri suça teşvik ediyor. Tam da bu nedenle, umutsuzluğa iyice kapılmadan, alınan emsal niteliğindeki kararları, verilen yüksek cezaları gündem yapmak ve cinayetin sonuçsuz kalmadığının altını çizmek önemli. Burada hem bize hem basına iş düşüyor.
Son birkaç yılda verilen kararlardan olumlu birkaç örnek vermek isterim:
-
Beşiktaş'ta 2018 yılında, gürültü yaptığı gerekçesiyle kendisini uyaran 53 yaşındaki apartman görevlisi Nefise Dolapcı'ya tecavüz ettikten sonra boğazını keserek öldürdüğü iddiasıyla yargılanan fitness eğitmeni İbrahim Yener (33), ağırlaştırılmış müebbet ve 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
-
Antalya'da Ukrayna asıllı kız arkadaşını öldüren sanık, müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Cezada indirim uygulanmadı.
-
Kendisinden ayrılmak isteyen Nursel Aris'i öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan sanık Nizam Çınar'a, "kasten öldürme" suçundan müebbet hapis cezası verildi.
-
Yargıtay 1. Ceza Dairesi bir kadını pompalı tüfekle vurarak öldürdüğü iddiasıyla yargılanan sanığın, cezasında "haksız tahrik" indirimi uygulanması talebini kabul etmeyerek yerel mahkemenin verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kararını onadı.
Temel yaşam seviyesinde savaş veriyor olsak da, her alanda çabaların sonuç verdiği örnekler mevcut. Bilim adamı yerine bilim insanının, iş adamı yerine iş insanının kullanılması dildeki önemli kazanımlardan. Zaten “bayan değil kadın” konusunda kafalara vurarak öğretmeye devam.
Reklam sektörüne gelelim. Kadını ne çiçek ne de kahraman olmaya zorlayan, olduğu gibi olmasının yeterli olduğunu anlayan markalar karşılığını aldıklarını fark etti. Reklamlardaki kadın imajını değiştirense markalar değil, kadınlar. Hem o markaları seçen hem de o markalarda çalışan kadınlar.
Film endüstrisi kalıplaşmış kadın karakterlerin artık bir karşılığı olmadığının sonunda ayrımına vardı. Bir kadının iyi ya da kötü, hırslı ya da sakin, komik ya da sıkıcı, katil ya da şefkat dolu, yani herkes gibi, her insan gibi çeşit çeşit olabileceğine vakıf oldu. İzlediğimiz kadın karakterler uzun süredir değişim ve gelişim halinde.
Her gün sesini çıkaran, sesini çıkarana destek olan kadınların sayısı artıyor.
Elbette daha atacak çok adımımız, gidecek çok yolumuz var; ama önemli olan asla yalnız yürümeyeceğimizi biliyor oluşumuz.
Dünyadaki tüm kadınlar özgür olana, gelir eşitliği sağlanana ve her birimiz her sokakta rahatça yürüyene dek, haklı mücadelemiz bitmeyecek. O zamana kadar, karanlıktan korkan birimiz için köprüleri de, gerekirse şehirleri de yakmaya devam.
Tam da burada hatırlatarak bitirmek isterim. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne her sene büyüyen kalabalık, coşku ve isyanda yerini almak için geliyor musun?
Ben geliyorum.