13. Karaburun Bilim Kongresi'nde 'Türkiye'de Siyaset' paneli Barış Yıldırım'ın moderasyonunda gerçekleştirildi. Panelde, AKP'nin siyasal durumu tartışıldı.
Dokuz8Haber/Barkın Karslı (@barkinkarsli) [mks_dropcap style="letter" size="52" bg_color="#ffffff" txt_color="#000000"]K[/mks_dropcap]araburun Bilim Kongresi'nde 7 Eylül Cuma günü Barış Yıldırım'ın moderasyonunda 'Türkiye'de Siyaset' paneli gerçekleştirildi. Panelde 'Türkiye'de Ne Yapmalı' başlıklı sunumuyla söz alan Büşra Ferligül içinde yaşanılan dönemi 12 Eylül rejiminin devamı olarak nitelerken, bu rejimin üç sac ayağının MGK, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime ve Cumhurbaşkanı seçimine etki edebilmesi ile Meclis'teki %10 barajı olduğunu, bunların güçsüzleşen ordu ile rejim krizinin yaşanmakta olduğunu belirtti. AKP'nin "ne ordu, ne ABD yanlısı TÜSİAD ne de ABD tarafından desteklenmediğinin" altını çizen Ferligül, AKP'nin kendi örgütünde dahi çatlaklar bulunan bir oluşum olduğunu belirtti. Ferligül, bundan ötürü Erdoğan'ın "partili" cumhurbaşkanı olmasına rağmen kabinesini herhangi bir kabinede yer alabilecek teknokrat ağırlıklı bir kadro ile oluşturmak zorunda kaldığını ifade etti. Diğer yandan AKP ve Erdoğan'ı istemeyen ABD'nin gücünün Türkiye'de iktidarı değiştirmeye yetmediğini söyleyen Ferligül, gelinen noktada artık AKP'nin seçimle gitmesinin mümkün olmadığını, iktidarın ancak bir halk seferberliği ile meydana gelecek bir darbe veya askerî bir darbe ile değişebileceğini belirtti. 'YAKLAŞAN SEÇİMLER SAMİMİYET TESTİ OLACAK' Türkiye'deki kitlelerin siyasal bilinç düzeyinin yüksek olduğunu, bunu seçimlere yüksek katılım oranlarından da görebileceğimizi ifade eden Ferligül, kitlelerin de soldaki yaygın yanlış görüşün aksine Erdoğan'ın seçimle gitmeyeceğinin farkında olduğunu, yoğun devlet baskısına rağmen her seferinde kitlelerin sinmediğini gösterecek şekilde davrandığını ve Erdoğan'ın da bundan korktuğunu söyledi. Erdoğan'ı "indirecek" tek şeyin halk seferberliğini olduğunu belirten Ferligül, bunun önündeki en önemli engelin ise sola "musallat olan CHP kuyrukçuluğu" olduğunu belirtti. Türkiye solunun önemli bir bölümünün ABD yanlısı muhalefeti benimseyen CHP'ye takılmasının yükselen halk dinamiğini sekteye uğrattığını ifade eden Ferligül, yaklaşan yerel seçimlerin bu konuda yeni bir samimiyet testi olacağını, HDP'yi merkez alarak kurulacak bir bağımsız sol blokla seçime girmenin CHP kuyrukçuluğuna alternatif oluşturabileceğini vurguladı. 'SAVAŞLAR SINIF İLİŞKİLERİNİ DE DEĞİŞTİREBİLİR' Daha sonra söz alan Göksal Caner Malatya, Hikmet Kıvılcımlı'nın Osmanlı'da devlet ve sınıf ilişkileri konusundaki görüşlerini anlattı. Tarihi 'antika tarih' ve 'modern tarih' olarak iki başlık altında irdeleyen Kıvılcımlı'nın "barbar" olarak nitelenen kavimlerde daha eşitlikçi ilişkiler meydana geldiğine dikkat çeken Malatya, bunlarla yerleşik kavimler arasındaki savaşların sınıf ilişkilerini de değiştirebildiğini dile getirdi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun büyüyebilmesinin de, yerleşik kavimlerdeki sınıf ilişkilerindeki eşitsizliklere ilişkin Osmanlı'nın sunduğu daha adil vergilendirme gibi seçeneklerle mümkün olabildiğini belirtti. Malatya, ayrıca Osmanlı'daki büyüme ve küçülme süreçlerini Kıvılcımlı'nın İbn-i Haldun'un 'üç kuşak tezi' ile temellendirdiğini ifade etti. '1980 ÖNCESİ SOL HAREKET İNSAN HAKLARI İÇİN HİÇ ADIM ATMADI' Üçüncü konuşmacı Osman İşçi, dünyada insan hakları mücadelesine ilişkin bir sunum yaptı. İnsan hakları kavramının evrenselliğine vurgu yapan İşçi, sürmekte olan Karaburun Bilim Kongresi'nde dahi engellilerin etkinliklerine daha kolay katılımına yönelik olanaklar olmamasını insan haklarına ilişkin farkındalık eksikliğine bir örnek olarak gösterdi. İşçi, ayrıca 1980 öncesindeki sol hareketin de insan hakları için mücadele konusunda hiç adım atmadığını belirtti. İnsan haklarının düzen nasıl olursa olsun en önde tutulması gereken bir olgu olduğunun altını çizen İşçi, yalnız kapitalist devletlerde değil, sosyalist devletlerde de ihlallerin söz konusu olabildiğine dikkat çekti. Daha sonra Türkiye'deki duruma değinen konuşmacı, AKP döneminde meydana gelen binlerce ölüm, sokağa çıkma yasakları ve 500 binden fazla kişinin göç ettirilmesi gibi durumların mevcut iktidarın insan hakları konusundaki kötü karnesine işaret ettiğine vurgu yaptı. İşçi, ayrıca bu konuda mücadele eden akademisyenlerin de devlet şiddetinden payını aldığını, barış metnini imzalayan akademisyenlerin yoğun bir şekilde işten çıkartmalara, baskılara ve hapis cezalarına maruz kaldığına işaret etti. 'LENİN'İN 'NE YAPMALI'DA TARİF ETTİĞİ BİR ÖRGÜTE İHTİYAÇ VAR' Son konuşmacı Kazım Bayraktar ise sınıf mücadelesi ve bunun burjuva diktatörlüklerinde adalete nasıl yansıdığını irdeledi. 1980 yılının mayıs ayında avukat olarak çalışmaya başladığını, o zamandan beri devlet baskısına maruz kaldığını ve bunun aynı zamanda sınıf mücadelesi içinde doğal bir durum olduğunu ifade etti. Kapitalizmin türettiği özel hukuk uygulamaları ile sınıflar arası ilişkileri de düzenlediğini belirten Bayraktar, bu durumu ters yüz edebilmek için Lenin'in 'Ne Yapmalı'da tarif ettiği gibi bir örgüte ihtiyaç duyulduğunu, diğer yandan solun gelişen teknolojik olanaklar ve devlet aygıtının artan gücü karşısında örgütlenmeyi yeni yöntemlerle sürdürmesinin önemli olduğunu, bugün solun bu konuda geri kaldığını dile getirdi. PANEL SORU-CEVAP KISMI İLE SON BULDU Soru cevap kısmında bir dinleyici Büşra Ferligül'ü eleştirerek, herkesi "CHP kuyrukçusu" olarak nitelemenin yanlış olduğunu belirtti. Buna yanıt veren Ferligül, bu konuda yerel seçimlerde solun göstereceği tutumun belirleyici olacağını söyledi. Bir başka dinleyici ise Osman İşçi'nin belirttiği gibi sosyalistlerin 12 Eylül öncesinde insan hakları derneği kurmaması vurgusunun önemli olduğunu belirterek, sosyalistlerin toplumdaki insan hakları dahil tüm sorunları bir devrim sorunu olarak göregeldiklerini, bu nedenle tüm sorunların çözümü için devrim mücadelesine odaklandıklarını ifade etti. Bir başka dinleyici Hikmet Kıvılcımlı'nın zaman içerisindeki kemalistleşen yönelimlerine dikkat çekerken; buna yanıt veren Göksal Caner Malatya, Kıvılcımlı'nın tüm yaptıklarını devrim perspektifi düşüncesini temel alarak yaptığını söyledi. Söz alan bir başka dinleyici, Büşra Ferligül'ün Türkiye'deki rejim tanımına katılmadığını söyleyerek Türkiye'de örgütlenme ve grev hakkı gibi hakların kısıtlanmasının ülkede faşizm olduğunu gösterdiğini ifade etti. Dinleyici ayrıca ABD'nin hâlâ Erdoğan'ı desteklediğini ama yalnızca biraz burnunu sürtmek istediğini belirterek, "Erdoğan Amerikancıdır" dedi. Buna yanıt veren Ferligül, 24 Haziran sonrası solun yaşadığı depresyonun sebebinin yazgısını CHP ve İnce'nin yazgısına bağlamak olduğunu ifade edip Türkiye'de yaşanmakta olana "burjuva demokrasisi" tanımı yaparak bunun Marks ve Lenin'in tanımları gereği olduğunu ifade etti. "Türkiye'de faşizm var" diyenlerin aslında burjuva demokrasisinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını arzu eden reformistler olduğunu söyleyen Ferligül, böylece iyi burjuva demokrasisini kötü burjuva demokrasisine yeğlemek gerekeceğinden dem vurup devrimden söz etmemenin mümkünleştiğine dikkat çekti; 'faşizm var' yanlış tespitinin güçsüzleşen Erdoğan rejiminin kendisini güçlüymüş gibi göstermesine yardım ettiğini belirtti.