Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Ayasofya'daki cuma hutbesinde "Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar" sözleri hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ankara Barosu'na kayıtlı avukat Çağrı Ayhan Şenel bireysel olarak başvurduğu suç duyurusuna dair, "Diyanet İşleri Başkanının ayrıştırcı değil birleştirici bir üslup kullanması gerekirken ve görevine girmeyen bir konuda hem de kutsal bir mekanda bu sözleri sarf etmesi hem yanlış hem de suçtur" ifadelerini kullandı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’da geçtiğimiz Cuma günü hutbe okumaya kılıç ile çıkmış ve “Fatih Han bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” ifadelerini kullanmıştı. Bu sözlerin üzerine Ankara Barosu'na kayıtlı avukat Çağrı Ayhan Şenel bireysel olarak suç duyurusunda bulundu. Konuya ilişkin dokuz8HABER'e açıklama yapan Şenel, "Diyanet İşleri Başkanının ayrıştırcı değil birleştirici bir üslup kullanması gerekirken ve görevine girmeyen bir konuda hem de kutsal bir mekanda bu sözleri sarf etmesi hem yanlış hem de suçtur" ifadelerini kullandı.

"HAKARET ETTİĞİ AÇIKTIR"

Şenel'in açıklamasının tamamı şu şekilde: "Diyanet İşleri Başkanı Ali ERBAŞ, 24.07.2020 tarihinde Ayasofya Camii'ndeki ilk cuma hutbesinde ''Fatih Sultan Mehmet Ayasofya'yı cami olması için vakfetti. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar.'' ifadelerini kullanmıştır. sarf ettiği bu sözler ile, Ayasofya Camii'ni 24.11.1934 tarihinde müze haline getiren Bakanlar Kurulu kararına gönderme yaptığı ve Atattürk'ün manevi hatırasına alenen hakaret ettiği açıktır." 

"HEM YANLIŞ HEM DE SUÇTUR"

"Bilindiği üzere Kamu görevlisi olan Diyanet İşleri Başkanı’nın bu ülkenin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanına karşı sözleri, öncelikle anayasaya ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'a ve Türk Ceza Kanuna aykırılık taşımaktadır. Diyanet İşleri Başkanının ayrıştırcı değil birleştirici bir üslup kullanması gerekirken ve görevine girmeyen bir konuda hem de kutsal bir mekanda bu sözleri sarf etmesi hem yanlış hem de suçtur. Her ne kadar daha sonrasında Atatürk’ü hedef almadığını ifade etmiş ise de; konuşmasında bir keze bile Atatürk’e değinmeyen Ali Erbaş’ın bu açıklaması da samimi değildir." Şenel'in şikayet başvurusu şu şekilde: "1-Diyanet İşleri Başkanı Ali ERBAŞ, 24.07.2020 tarihinde Ayasofya Camii'ndeki ilk cuma hutbesinde ''Fatih Sultan Mehmet Ayasofya'yı cami olması için vakfetti. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar.'' ifadelerini kullanmıştır. (EK-1) Şüpheli, sarf ettiği bu sözler ile, Ayasofya Camii'ni 24.11.1934 tarihinde müze haline getiren Bakanlar Kurulu kararına gönderme yaptığı ve ATATÜRK'ün manevi hatırasına alenen hakaret ettiği düşünülmektedir. 2- Hukukumuzda, kişilik hakları gerek Anayasa gerek Türk Ceza Kanunu gerekse Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun ile koruma altına alınmıştır.  Bu sebeple, kişinin onur, şeref ve saygınlığını zedeleyecek söz ve beyanlar, aşağılama düşmanlık yaratmaya yönelik açıklamalar düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında tutulmamış; bu davranışlara karşı cezai müeyyideler öngörülmüştür. 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun; 'Madde 1 – Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır. Madde 2 – Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumi veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde artırılır.' hükümlerini içermektedir. 3- Hakaret ve sövme suçları aleniyet arz eden herkesin gelip geçtiği cadde, herkesin bulunduğu alışveriş merkezinde vb. işlenirse yasada yer alan aleniyet unsuru gerçekleşecek olup;  söz konusu yerler aynı zamanda umuma açık yer olduğu için verilecek cezanın da artırılması söz konusu olacaktır.  Şüpheli tarafından, Ayasofya Camii'nin açılışında cuma hutbesinde sarf edilen sözler ile camiinin müze haline getirildiği Bakanlar Kurulu Kararnamesi'nde imzası bulunan ATATÜRK hedef gösterilmiş, ATATÜRK'e lanet okunmuştur. 24.07.2020 tarihli Ayasofya Camii'nin açılışında binlerce insanın bulunduğu cuma namazının akabinde sarf edilen bu sözler ile, yukarıda belirtilen 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'un 1. Maddesinde yer alan Atatürk'ün manevi hatırasına alenen hakaret etme suçu sübuta ermiştir. 4-Hukukumuzda, ifade özgürlüğü kural olarak esas olmakla birlikte, Anayasa'da sayılan meşru amaçlarla sınırlamalar getirilebilmektedir. Bu özgürlük bakımından Anayasa'da sayılan sınırlama nedenleri başta 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere çeşitli kanunlardaki düzenlemelerle somutlaştırılmaktadır. Özellikle ceza hukukunun ifade özgürlüğüne ilişkin sınırlamaların söz konusu olduğu bir alan olması, dışa vurulan düşünce ve kanaatlerin artık üçüncü kişilerin hakları ve özgürlükleri bakımından etki doğurmasından ileri gelmektedir. Ceza hukukundaki sınırlamalar; kişilerin düşünceleri değil, bu düşüncelerin açığa vurulmuş halidir. 5-İfade özgürlüğüne ilişkin sınırlama şeklinde nitelendirilebilecek bir düzenleme olan 5237 sayılı Kanun'un 216. Maddesi şu şekildedir:  “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.'' 6-Her ne kadar, ifade özgürlüğü bağlamında kişilerin düşündüklerini özgür bir ortamda söyleyebilmeleri, demokratik toplumun varlığı için zaruri olsa da; ifade özgürlüğüne ilişkin böyle bir sınırlamanın getirilmesi özellikle kamu barışının sağlanmak istenmesinden kaynaklanmaktadır. Şüpheli, halen icra etmekte olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı göreviile bağdaşmaz şekilde ülkenin kurucusu olan ATATÜRK'e lanet okuduğu sözlerle TCK 216. Maddede yer alan halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu işlemiştir. Şüphelinin bu ifadeleri cuma hutbesi sırasında sarf etmesi sebebiyle, aleniyet unsuru gerçekleştiğinden, suçun nitelikli hali vücut bulmuştur. Kin ve düşmanlığa ilişkin olarak maddenin gerekçesinde, husumet beslenen konuya  karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zeminini oluşturan psikolojik hâl şeklindeki açıklama bağlamında, yalnızca şiddet içeren ya da şiddeti tavsiye eden tahriklerin, bu düzenleme kapsamında değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte, kin ve düşmanlığa tahrik yeterli olup, tahrik edilen halk kesiminin ayrıca kin ve düşmanlık içeren fiiller icra etmesine gerek bulunmamaktadır. (İzzzet Özgenç, “Suç Teşekkülü, Düşünceyi Açıklama ve Örgütlenme Hürriyeti”, s.61) 7- Şüpheli, halihazırda  Diyanet İşleri Başkanı'dır, yani kamu görevlisidir. Kamu görevlisi olan şüphelinin, kanundan doğan bir görevi ve bu görevi dolayısıyla yetkisi vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihinde, Şer'iye ve Evkaf Vekaleti yerine kurulan, İslam dininin ihtiyaçlarını, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurumdur. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 3. Maddesinde başkanın görevleri belirtilmiştir. Bahsi geçen hükme göre, Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlığı temsil etmektedir ve din hizmetlerinin etkin ve verimli sunulması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu amaçla; kaynakların etkin kullanımını sağlar; hizmetlerin düzenlenmesi, yürütülmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi görevlerini yerine getirir; strateji, hedef ve performans kriterlerini belirleyip uygulanmasını temin eder. Ayrıca, din hizmetleri ile ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar. Bir kamu görevlisi olan şüpheli, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, Türk Ceza Kanunu’nun 257. Maddesinin 1. Fıkrasında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu işlemiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 257. Maddesi; ‘’Madde 257- (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’ şeklindedir. 8- Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, şüphelinin sarf ettiği sözler sebebiyle tahkikat yapılarak hakkında kamu davası açılmasını talep etme zarureti hasıl olmuştur. SONUÇ VE İSTEM           : Yukarıda izah edilen ve re’sen göz önüne alınacak sebeplerle; suç işleyen şüphelinin eylemine uygun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nın 216. ve 257. Maddelerini; ayrıca 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'un 1. maddesini ihlal etmesi nedeniyle gerekli soruşturmanın yapılarak kamu davası açılmasına karar verilmesini arz ve talep ederim."