HDP bu hafta Meclis'te kadın grup toplantısı yaptı. 8 Mart nedeniyle Ankara'ya gelen çok sayıda kadın da HDP'nin toplantısına katıldı. HDP Eş Başkanı Pervin Buldan ve kadın milletvekilleri "Jin Jiyan Azadi" sloganları ile grup toplantısına katıldı.

HDP'nin grup toplantısına çok sayıda kadın işçi de katıldı. Konuşmasına gazetecilerin tutuklanmasını eleştirerek başlayan Buldan, "Konuşmama geçmeden önce iki konuya değinmek istiyorum. Bu ülkede gazetecilere yönelik hukuk dışı tutuklamalar devam ediyor. Geçen hafta gazeteciler ve yazarlar tutuklandı. AKP yargısı eliyle gerçekleştirilen bu hukuk dışı tutuklamaları HDP olarak kınıyoruz. Biliyoruz ki, iktidar ne yaparsa yapsın hakikatin sesini kesemeyecektir, gerçekler asla karanlıkta asla kalmayacaktır." dedi. Selçuk Mızraklı'nın tutuklanmasını da eleştiren Buldan, "Yine bir diğer konu, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanımız Sevgili Selçuk Mızraklı’ya AKP mahkemelerince 9 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Bu karar hukuk dışıdır, siyasidir, gayrimeşrudur, halk iradesine bir saldırıdır. Asla tanımıyoruz. Selçuk Başkan kayyım yolsuzlukları ve hırsızlıklarını ortaya çıkardığı için özellikle hedef alınan bir belediye eşbaşkanımızdı. Hırsızlık yapanlar dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezerken, hakikatin sesi olan Selçuk Başkanı tutuklayıp ceza veren zihniyet şunu iyi bilsin ki; bu devran böyle sürmeyecektir, bu devran böyle devam etmeyecektir. Halk iradesine kelepçe vuranlar elbet gerçek adalet önünde tüm bu hukuksuzlukların hesabını teker teker verecekler, adaletten kaçamayacaklar. Buradan bir kez daha hem Selçuk Başkana hem de tutuklanan gazetecilere selamlarımızı ve dayanışma duygularımızı gönderiyoruz. Hakikati ortaya çıkarmaya ve halkın iradesini yok sayan politikalarınıza karşı mücadele etmeye devam edeceğiz" diye konuştu. 8 Mart kutlamalarında kadınların polisler tarafından darp edilmesi ve gözaltına alınmasını sert bir şekilde kınayan Buldan şunları söyledi: Türkiye’de de kadın mücadelesi yeni bir direniş dalgası ortaya koymaktadır. Artan kadın kırımına karşı kadınlar her yerde faşizme karşı direnmektedir, direnmeye devam etmektedir. Çünkü kadınların bedeni ve kadın kazanımları ağır saldırı altındadır. 18 yıllık AKP erkek iktidarı kadınların haklarını ve kazanımlarını ortadan kaldırmak için kadın karşıtı politikalarına olanca gücüyle ağırlık vermektedir. Günde neredeyse 3 kadının katledildiği, şiddetin erkek devlet-erkek iktidar-erkek yargı eliyle teşvik edildiği ağır bir süreç yaşıyoruz. Bunun en son örneğini İstanbul Taksim’de gördük. Kadınlar her şeye ama her şeye rağmen, tüm engellemelere rağmen Feminist Gece Yürüyüşünü gerçekleştirdi. İstanbul’da yürüyen bütün kadınlara da buradan selam olsun! Yürüyüş sonrası polis gaz bombalarıyla, plastik mermilerle saldırdı. Kadınlar şiddet uygulanarak gözaltına alındı. Hem de 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde bunu yaptılar. 8 Mart’ta kadınlara işkence yaptılar. Hem gözaltına alınırken hem otobüste hem de götürüldükleri yerlerde kadınlar şiddete uğradılar. Mültecilere gaz bombası atan Yunanistan’a “Savunmasız insanlara gaz sıkmak barbarlıktır” diyen AKP İktidarının sözcülerine bunu hatırlatıyorum; 8 Mart’ta Taksim’de kadınlara yaptığınızın bundan bir farkı var mı? Hiç bir fark yok.

"SİZ KADIN DÜŞMANISINIZ"

Kadınlara saldırılırken AKP Genel Başkanı pişkin bir şekilde “Kadınların özgürlük alanını genişlettik” diye bir açıklama yapıyor. Siz özgürlüğü değil kadın düşmanlığını genişletiyorsunuz. Kadınlar bunu görmüyor mu sanıyorsunuz? Siz kadın düşmanısınız, bu sabittir; tarihe de böyle geçtiniz. Bundan sonra kadınlar bunun bilinciyle hareket edecekler. Bunların bir bakanı da var ya ismini söylemeyeceğim: Kültürel terörizmden söz ediyor: “Sözde kadın hakları, kadın özgürleştirmesi kültürel terörizmin parçasıdır” diyor. Kadınların hak arayışını “terörizm” olarak nitelendiren bu kafa kadın düşmanıdır. İşte bu kafanın yönetimde olduğu bir ülkede her gün kadınlar katlediliyor. Rabia Naz, Emine Bulut, Nadira Kadirova, Şule Çet… Bu isimleri biz biliyoruz ancak bu isimleri unutturmaya çalışanlar var, onları da biz iyi tanıyoruz! Öyle bir yargı düşünün ki Nadira Kadirova davası çok kısa sürede takipsizlikle sonuçlandı. Çünkü ucu AKP’ye dokunuyordu. Elazığ’da Kırgızistan uyruklu kadın gazeteci Yeldana Kaharman şüpheli bir biçimde öldü ve intihar olarak kayıtlara geçirildi. Ama burada da işin ucu yine bunlara AKP’ye dayanınca olayın üzeri kapatıldı. Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku iki aydır kayıp. İktidar, Doku’nun bulunmaması için özel bir çaba göstermektedir. Öyle ki milletvekili arkadaşlarımızın verdiği soru önergesinde Doku’nun kaybolmasından sorumlu kişinin ismi kayıtlara geçmesin diye TBMM Kanunlar Kararlar Dairesi tarafından sansürlenerek bu önergeler kayıt altına alınıyor. https://twitter.com/dokuz8haber/status/1237372635484286976?s=20

"KADINLARA YÖNELİK ŞİDDETİN HESABINI SORACAĞIZ"

Yine; Dersim’de kadın öğrencilerin güvenlik görevlilerinin yoğun takip ve tacizine maruz kalması, orada iktidarın sürdürdüğü özel bir politikanın varlığını bize göstermektedir. Hayatın her alanında olduğu gibi yargıda da erkekleri koruyan zihniyet karşımıza çıkmaktadır. Hele ki şiddeti uygulayan bir kamu personeli ise, polis veya asker ise, yandaş ise üstü daha çabuk kapatılıyor. Siirt’te, Pertek’te, Cizre’de, Diyarbakır’da, Batman’da ve daha birçok Kürt ilinde tırmanan çocuk istismarları tesadüf değildir. Urfa’da kayıtlara geçen çocuk istismarlarının sayısı dehşet vericidir. Kadınlara ve çocuklara yönelen her türlü şiddetin hesabını sonuna kadar soracağız. Saray’da inşa edilen tek adam erkek sistemi evde, sokakta, iş yerinde, kamuda, siyasette kurulan erkek iktidarına dayanmaktadır. Ve bu iktidar kadın kazanımlarını sistemli bir biçimde hedef almaktadır. Bu nedenle kazanılmış bir hak olan nafaka hakkı kadınların elinden alınmaya ve kadınlar yoksulluğa mahkum edilmeye çalışılmaktadır. Erkek şiddetine karşı kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi iktidar eliyle ortadan kaldırılmak istenmektedir. Kadınlar çalışma yaşamının dışında bırakılarak eve mahkum edilmek istenmektedir. Çalışabilecek durumda olmasına rağmen 20 milyonu aşkın kadın iş gücüne dâhil edilmemektedir. Kentlerdeki genç kadın işsizlik oranı yüzde 36’dır. Bölgede ise durum çok daha kötüdür: Kadınların yüzde 87’si işsizdir. KHK’lerle binlerce kadını işsiz ve yoksul bıraktılar. Sosyal yardıma başvuranların yüzde 80’i yine kadınlardır. Ekonomik krizin en ağır yükünü yaşayan biz kadınlarız. Tüketim ihtiyaçlarından ilk feragat edenler yine biz kadınlarız. Gıda masraflarını azaltmak için indirimli ve ucuz gıda arayanlar yine biz kadınlarız. Tüm bunlara rağmen geçinemedikleri için “ek gelir” olsun diye ev temizliğine ve merdiven silmeye giden, geçici işler bulmaya çalışanlar da yine biz kadınlarız. Buldan AKP'nin Suriye politikasına yönelik de eleştirilerde bulundu. Cumhur ittifakının Türkiye'yi savaşa sokmak istediğini belirten Buldan sözlerine şu şekilde devam etti: Kaybetmeye yüz tutmuş AKP-MHP bloğu iktidarlarını sürdürebilmek için savaş, yıkım ve talan politikasını olanca hızıyla sürdürmektedir. İçeride toplumla, kadınlarla mücadele halindeler, dışarıda Suriye’yle savaş içerisindeler. Evet, İdlib’de yaşanan savaş halkların tercihi değildir. Bu, iktidarın ayakta kalma çabasıdır. AKP iktidarı başından beri mezhepçi bir politikayla çeteleri destekleyerek Suriye’de bir yönetim değişikliğini hedefledi. Uluslararası güçlerin payandası haline gelerek Suriye iç savaşının derinleşmesinde rol oynadı. Amaçları; bir yandan kendi tekçi iktidarlarını ayakta tutmak diğer yandan da Kürtlerin Suriye’de söz sahibi olmasını ve temsil edilmesini engellemektir. Biz başından beri iktidarı uyardık. 'Bu savaşa son verin' dedik. 'Halklara daha fazla bedel ödetmeyin' dedik. 'Suriye’nin geleceğine Suriye halkları karar versin' dedik. Tezkerelere hayır oyu verdik. Ancak iktidar HDP’lileri dinlemedi. Yanlış hesap bu kez Bağdat’tan değil İdlib’den geri döndü. Fakat bunu görecek bir göz ve akıl yok. Çıkmaları gereken yerde kalmaya devam ettikçe ülkeyi uçurumun kenarına sürüklemekteler. İdlib’de battıkça soluğu Moskova’da alıyorlar! Moskova'yla, NATO'yla, Washington'la bugüne değin sayısız görüşme yaptılar. Hiçbir şey değişmedi. Acı ve yıkım katlanarak devam etti. AKP’nin iktidar hırsı nedeniyle binlerce insan Suriye savaşında hayatını kaybetti. Askerler de siviller de hayatını kaybetti. Elbette biz bu ölümlerin hesabını sormaya devam edeceğiz. Toplumun da iktidardan bunun hesabını sorması gerekmektedir.

"SURİYE'DEN ELİNİZİ ÇEKİN"

2015’te, o dönemin tanığıyız, Dolmabahçe Sarayı'nda çözüm masasını devirdikleri için bugün Kremlin Sarayı'ndan çıkamıyorlar. Ama bu gerçeğin farkında değiller. Buradan AKP’ye hatırlatmak istiyorum: Suriye'den, İdlib'den size bir iktidar hikâyesi çıkmaz. Suriye’den hikâye değil ancak ve ancak siz çıkarsınız ve çıkmak zorundasınız. Türkiye'nin geleceği adına çocukların geleceği adına oradan çıkmak zorundasınız. Yol yakınken yapmanız gereken tek şey tüm varlığınızla Suriye’den derhal çıkmanızdır. Suriye’den elinizi çektiğiniz gün hem Suriye hem Türkiye hem de Ortadoğu rahatlayacaktır. Kürt düşmanlığından ve Kürtleri Suriye’de statüsüz bırakma politikasından artık vazgeçmelisiniz ve bir an önce demokratik çözümün önünü açmalısınız. Doğru olan yol Suriye’nin Suriye halklarına bırakılmasıdır. Ve eninde sonunda bu noktaya da gelecekler, bunu da biliyoruz. Çözüm ve barış ancak halklar arası diyalogla, toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Suriye sorunu Suriye’de kurulacak masayla, Suriyelilerin kendi arasında başlatacağı diyalogla çözülebilir. Halkları dışlayan bir politikayla, Kürt karşıtı tutumla o masada hiç kimse oturamaz. Bunu artık anlamanız ve kavramanız gerekir! O masada Suriye halkları ve temsilcileri olacaktır!

"HDP, 3. YOLDUR"

HDP tüm bu karşı çıkışların, ortak mücadelenin örüldüğü Üçüncü Yoldur. Bunun için demokrasi ittifakı diyoruz. Demokratik bir geleceği hep birlikte kuralım diyoruz. HDP’nin kongresi bu umudu büyütmüştür. Demokratik seçeneği oluşturmuştur. Farklı farklı yerlerde olunsa da, demokratik ittifakın önünde bir engelin olmadığını gördük. Demokrasi, barış, özgürlük, eşitlik ve adalet ortak paydasında bir araya gelebiliriz. Ülkenin buna ihtiyacı var. Halklarımızın bu demokratik birliğe ihtiyacı var. Kadınların öncülük ettiği dayanışma ve ortak mücadele anlayışının tüm topluma yayılması ve demokrasi güçlerinin de aynı zeminde bu birlikteliği geliştirmesi tarihsel bir sorumluluktur. Bunu hep birlikte başarabiliriz ve başaracağız da! Bu ülkeye, bu coğrafyaya barışı bizler armağan edeceğiz! Bu umutla ve temenniyle sizlerin 8 Mart’ını kutluyor, yeniden sevgi ve saygıyla selamlıyorum.