Pandemi döneminde çocuk işçiliği ve istismarında artış gözlenirken, resmi veriler bu hak ihlallerini yansıtma konusunda yetersiz kalıyor. Mevsimlik işçi olarak çalıştırılan çocukların eğitime erişimi zaten sınırlıyken, çevrimiçi eğitime geçilmesiyle beraber bu çocukların büyük bir çoğunluğu eğitim haklarından tamamen mahrum kaldılar.

https://www.youtube.com/watch?v=C78E9QHl-BQ

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü dolayısıyla dokuz8 TV’ye konuk olan UCİM Türkiye Hukuk Koordinatörü Avukat Yeşim Aydın, Avukat Süreyya Kardelen Yarlı ve Hayata Destek Proje Yöneticisi Leyla Ezberci, Büşra Ağaç'ın çocuk işçiliği ve istismarı ile ilgili sorularını yanıtladı.

TEMİZ İÇME SUYUNA ERİŞİM ÇOĞU SAHADA YOK”

Özellikle mevsimlik işçi alanında sahada pek çok proje yürütmüş olan Hayata Destek Proje Yöneticisi Leyla Ezberci, mevsimlik işçi olarak çalıştırılan çocukların ya 12 saat, ağır koşullar altında tarlada çalıştığını, ya da ebeveynsiz ve denetimsiz bir şekilde çadırda kaldıklarını söyledi. Ezberci, “Mevsimlik tarım işçiliği birçok riski barındırıyor ve pandemi bu şartları ağırlaştırdı. Hijyen problemleri, elektrik problemleri var. Temiz içme suyuna erişim çoğu sahada yok” dedi.

ÇOCUK İŞÇİLERİN YÜZDE 75’İ EĞİTİM HAKKINDAN MAHRUM”

Leyla Ezberci, bu şartlar altında yaşayan çocukların oyun haklarına erişemediğini ve altyapı olmamasından dolayı çevrimiçi eğitime katılamadıklarını ifade etti: “Yaptığımız çalışmaya göre, tarladaki çocukların yüzde 90’ı çevrimiçi eğitime erişemedi. Çocuk işçilerin yüzde 75’i okula devam edemiyor. Okula kayıtlı görünen öğrencilerin yüzde 54’ü çevrimiçi derslere katılamıyor.”

İSTİSMARA UĞRAYAN ÇOCUKLAR BİLDİRİMDE BULUNAMIYOR

Avukat Süreyya Kardelen Yarlı ise, ihmal ve istismar bildirimlerinin çoğunlukla okuldaki rehber öğretmen veya diğer yetkililer tarafından yapıldığı için çevrimiçi eğitime geçildikten sonra ihmal ve istismar oranın arttığını ifade etti. “Bildirimlerin azalması ihmal ve istismarın azaldığı anlamına gelmiyor. Aksine, çocuklar bildirim yapabilecekleri yerlere erişemiyorlar.

KIZ ÇOCUKLARI İÇİN 4+4+4 SİSTEMİNDEN ÇIKMALIYIZ

4+4+4 eğitim sisteminin de benzer sonuçlar doğurduğunun ve özellikle kız çocuklarının okuldan kopmasına, eğitimine devam edememesine neden olduğunun altını çizen Yarlı, bu sistemden çıkmamız gerektiğini söyledi ve “İlk 4 bittikten sonra kız çocukları dini nikah adı altında evlendirilmeye, okullardan alınmaya başlandı” dedi.

PANDEMİDE ÇOCUK İŞÇİLİĞİ DÜNYA GENELİNDE ARTTI

Covid-19 pandemisinin başladığı dönemlerde, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde yaptıkları bir çalışmanın çıktılarını aktaran Ezberci, salgının ilk ayında ebeveynlerin yüzde 31’inin pandemi dolayısıyla işlerini kaybettiğini ifade etti. Yoksulluğun çocuk işçiliğinin başat sebeplerinden biri olduğunu dile getiren Ezberci, “Okullar fiziki olarak kapandı dolayısıyla çocukların çalışmasının önündeki engel kalkmış oldu” dedi. Leyla Ezberci, UNICEF ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından ortak hazırlanan rapora göre, dünya genelinde uzun zamandır ilk defa bu yıl çocuk işçiliğinde artış gözlendiğini aktardı.

GERÇEK SAYI VERİLERİN 2-3 KATI”

Hayata Destek’ten Leyla Ezberci, 2019 TÜİK verilerine göre 5-17 yaş arasında 720 bin çocuk çalıştığını ama gerçek sayının bundan çok daha yüksek olduğunu aktarıd: “Çocuk İşgücü Anketi senenin son çeyreğinde yapıldığı için mevsimlik tarım göçünün olduğu dönemi kapsamıyor. Mülteci çocuklar da sayılmadı ve tahmin edilen çocuk işçi sayısı 2 milyon.” Avukat Süreyya Kardelen Yarlı da çocuk işçiliğinin, yasada 16 yaş ve üzerinde tanımlanmasından dolayı hukuken çok sıkıntılı bir alan olduğunu ve çalıştırılan çocukların yoğunlukla daha küçük yaş gruplarını kapsadığını ifade etti. ‘Eğer ortada bir veri varsa gerçek sayı bunun 2-3 katı” dedi.

TARIM İŞÇİLİĞİ DENETİMİN AZ OLDUĞU ALAN”

Tarım işçiliğini en problemli alan olduğunu söyleyen Yarlı, şunları söyledi: “En az kontrol edilebilen, en az denetlenebilen alan çünkü sürekli göç yolundalar; daimi bir barınma yok. Sağlık tedbiri, eğitim tedbiri yok. Ailelere eğitim verilmiyor. Bu ailelerin çoğunluğu, Türkiye içinde sürekli göç hâlinde olduğu için aile hekimliğine başvuramıyorlar, bunu yapmayı bilmiyorlar, hatta kayıt bile açamıyorlar. Denetimden uzak kalan çocuklar ihmal ve istismara açık hâle geliyor, aşı olamadıkları için bir çok hastalığa yakalanıyor ve bu hastalıklar ölüme kadar gidebiliyor. Hem tarımdaki çocuk işçiliğini hem mülteci çocukların çalıştırılmasını hem de diğer ağır sanayide olan, kağıt toplayıcılarından torna tesviyedekilere kadar, çocuk işçiliğini şeffaflaştırmamız ve kabul etmemiz gerekiyor.”

ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİ BİTİRME VAATLERİ YERİNE GETİRİLMİYOR

Hayata Destek Proje Yöneticisi Leyla Ezberci, Türkiye’de 2005 yılında hazırlanan “Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi için Zamana Bağlı Ulusal Politika ve Program Çerçevesi” kapsamında, 2015 yılına kadar Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) üç alanda çocuk işçiliğini bitirmeyi taahhüt ettiğimizi belirtti. “Bu üç alan; sokakta çalışma, ağır ve tehlikeli işlerde ve sanayide çalışma ve mevsimlik tarımda çalışma olarak ifade ediliyor. Ancak bu hedef gerçekleştirilemiyor ve 2015 yılına geldiğimizde, 138 ve 182 sayılı ILO sözleşmeleri gereği 2017-2023 eylem planı hazırlıyoruz.” 2005 ve 2017 planlarının uygulama konusunda zayıf kaldığını ifade eden Ezberci, yaptırım mekanizmalarının yetersiz olduğunu söyledi.

EĞİTİME HİÇ BAŞLAMAMIŞ SURİYELİ ÇOCUKLAR VAR”

UCİM Türkiye Hukuk Koordinatörü Avukat Yeşim Aydın da Türkiye’nin çocuk işçiliği bitirme hedefiyle ilgili olarak yeterli raporlamanın yapılmadığını ifade etti ve “Çocukların neden okula gidemediğinin tespiti yapılmadı. Eğitime hiç başlamamış Suriyeli çocuklar var” dedi.

Suriyeli mülteci çocuklar için bir dilendiricilik çetesi olduğunu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın konuyla ilgilenmediğini aktaran Avukat Aydın, “Bakanlığı arıyoruz bu konuyla ilgili, ‘O bizim alanımız değiş, İçişleri Bakanlığı’ndan 155’e ihbar edin’ diye geri dönüş alıyoruz. Konuyla ilgili yetki görev ayrımı bile yapılmamış. 155’in durumu tespit etmesinin ardından, dilendirilen çocuk Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na teslim edilmeli,” dedi.

YARGI PAKETİ NE ANLAMA GELİYOR?

Bu hafta TBMM Komisyonu'na gelecek olan 4. Yargı Paketinde, katalog suçlara somut delil aranacak olması sebebiyle çocuk istismarında faillerin aklanacağı yönünde tartışmalar bir süredir kamuoyunun gündeminde. Bu konuyla ilgili görüşlerini ifade eden Avukat Süreyya Kardelen Yarlı, “Sulh Ceza Hakimliği ilk aşama çocuğun beyanına itibar edebiliyorsa, ve çocuk o beyanı verirken adli hizmet görevlisi tarafından düzenlenen ÇİM raporunda da çocuğun cinsel istismara uğradığına dair beyan belirtiliyorsa, bunun dışında başka bir somut delil aramadan zaten Sulh Ceza Hakimliği, soruşturma aşamasında çoğu zaman tutuklamayı gerçekleştiriyor,” dedi. Yarlı ayrıca, “Bizim problemimiz hakim ve savcıların çocuğun beyanını delil olarak kabul etmemeleri” dedi.

Avukat Yeşim Aydın ise, cinsel istismar ve şiddet vakalarında tanık bulunmasının çok zor olduğu vurgusunu yaparak “Tanık bile dinlettiğimiz durumlarda, elimizde somut delil olduğu davalarda bile biz beraat kararlarıyla karşılaşıyoruz,” dedi. Bu suç tipinde, genellikle olayın üzerinden çok uzun zaman geçmiş olduğu için Adli Tıp raporunun hazırlanamadığını dile getiren Aydın, “Böyle bir durumda nasıl somut delil bulabiliriz bilmiyorum ama çocuğun beyanı somut delil kabul edilirse bir sorun yok ama bu olmadığı takdirde benim bu yasa tasarısıyla ilgili içim rahat değil” diye konuştu.

ÇOCUK İSTİSMARCILARINA AF GÜNDEME GELEBİLİR

Avukat Kardelen Yarlı, 4. Yargı Paketiyle ilgili endişe uyandıran bir başka meseleye dikkat çekerek, “Bu yargı paketinde erken yaşta zorla evlilik, yani 15 yaş altı cinsel istismar vakalarından hükümlü bulunan bir kısmın, afla dışarı çıkarılmak istendiği iddiası dolanıyor” dedi. 2016’dan beri bu konunun gündeme getirildiğini ama kamuoyu tepkisiyle geri çekildiğini hatırlatan Avukat Yarlı, toplumun tepkisini bu meseleye yoğunlaştırması gerektiğinin altını çizdi: “Bizim kulislerden aldığımız duyumlara göre bu tekrar öne çıkarılmaya çalışılacak. Eğer yargı paketinde bu geçerse, İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararında olduğu gibi, potansiyel failler cesaret alacak; ‘Çocuğu istismar etti, evlendi, çocuk yaptı, şimdi dışarıda. Demek ki bu yasal’ diye düşünecekler.”

ÇOCUKLARIN HAKLARINA ERİŞMESİ HEPİMİZİN SORUMLULUĞU”

Hayata Destek Proje Yöneticisi Leyla Ezberci, çocukların haklarına erişmesinin toplum olarak her bireyin sorumluluğunda olduğunu vurguladı: “Sağlıklı büyüme, çalışmama, oyun oynama gibi hakları var çocukların. Herkesin bir ucundan tutması gerekiyor. Yalnızca kurumsal değil, bireysel olarak da hepimizin sorumluluğu.”

Avukat Yeşim Aydın, kadın ve çocuk hakları arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, “Güçlü yetiştirilen çocukların güçlü kadınlar, bireyler olduklarını görüyoruz. Haklarının bilincinde olan annelerin çocuklarını da koruduğunu görüyoruz. Mücadelenin birlikte yürütülmesi gerekiyor” dedi.

ÇOCUKLARIN ADALETE ERİŞMESİNDEKİ SIKINTILAR

Birleşmiş Milletler’e hazırladıkları bir rapor kapsamında, çocukların adalete erişimini izlediklerini aktaran UCİM Türkiye Hukuk Koordinatörü Avukat Yeşim Aydın, “Çocukların adalete erişememesinde ‘Babam, abim katil olursa, ya bana inanmazlarsa’ gibi korkularının olduğunu tespit ettik” dedi.

Kadın ve çocuk hakları alanlarının birbiriyle bu derece ilişkilendiriliyor olmasını eleştiren Avukat Süreyya Kardelen Yarlı ise, “Bunun altında feminist olmayan bir düşünce var ve bu da çocuğa ve kadına bakış açımızı özetliyor. Erkeklere ve bakım yükümlülüğü olan diğer kişilere bu sorumluluğu artık vermemiz lazım. STK'larda gönüllü olarak anne dışındaki bakım verenleri, erkekleri daha çok görmek istiyoruz” diye konuştu.

HPV AŞISI ÜCRETSİZ VE ULAŞILABİLİR OLMALI

Avukat Süreyya Kardelen Yarlı, son günlerde ulaşılabilir ve ücretsiz olması yönünde kamuoyundan yoğun bir talep gelen HPV aşısının da çocuk hakları meselesi olduğunu dile getirdi. Yarlı, bu konuda şu bilgileri verdi: "Çocuklara, özellikle kız çocuklarına erken yaşta yapılması gereken 3 dozluk bir aşı. Çoğu çocuk yetişkin olduktan sonra rahim ağzı kanserine yakalanabiliyor. Oğlan çocukları için de risk teşkil ediyor. Çocuk hakları alanında farkındalık yaratmamız çünkü insanların tek başına karşılayabileceği bir miktar değil bu."

Bu program Friedrich Naumann Foundation Türkiye’nin desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu içerikte yer alan ifadeler dokuz8HABER'e aittir ve Friedrich Naumann Foundation’ın görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.