İdlib'de yaşanan çatışmalar ve daha sonra hava saldırısında 36 askerin yaşamını yitirmesi üzerine Türkiye Avrupa ülkeleri ile olan sınırları mültecilere kapatmama kararı aldı. Bu karar ve yapılan açıklamaların ardından binlerce sığınmacı ve göçmen Yunanistan başta olmak üzere Avrupa sınırlarına akın etti. Sınırlarda çok tepki çeken görüntüler de oluştu. Yaşanan bu tabloya ilişkin DİSK çağrı yaptı.

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, AB ve Türkiye'nin mültecilere ve göçmenlere yönelik tavrını sert bir şekilde eleştirdi. "Türkiye’nin sınırlarında büyük bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Suriye sınırındaki kamplarda savaştan kaçan insanlar, her türlü insani destekten uzak zorlu bir yaşam savaşı veriyor. Batı sınırlarında ise kışın bu soğuk günlerinde insan tacirlerinin botlarına doluşarak ölümcül bir yolculuğa çıkanlar canlı yayınlardan ekranlara yansıtılıyor." diyen Çerkezoğlu, sınırlar arasına sıkışıp kalan binlerce mültecinin gaz bombaları ve şiddetin hedefi haline geldiğini söyledi. Çerkezoğlu açıklamasının devamında şunları söyledi: Bu manzaranın sorumlusu elbette ki öncelikle bölgedeki nüfuz alanlarını genişletmek için iç savaşları kışkırtan emperyalist güçler ve onların işbirlikçileridir. Bölgede savaş politikalarından, akan kandan, yakılan yıkılan kentlerden, ülkelerden güç devşiren her kim varsa, burada yaşanan trajedinin sorumlusudur. Mültecilerin yaşadığı büyük insani krizin en esaslı çözümü, emperyalizmin bölen-parçalayan politikalarını boşa çıkararak, bölge halklarının bir arada, barış içinde, kardeşçe yaşaması için çaba harcamaktan geçmektedir. Öte yandan, mevcut savaş ve çatışma durumu sürerken yaşananlar, insanlık tarihinde kapkara bir leke olarak geçmiştir. Öncelikle, mülteciler savaştan kaçan ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan insanlardır. Dünyanın büyük bölümünün bir iki kuşaklık soy ağacında savaşlardan, fakirlikten, şiddetten, çaresizlikten göç edenler bulunmaktadır. Dünyada işçilerin önemli bir bölümü göçmenlerden ve mültecilerden oluşmaktadır. Ancak göçe ve mültecilere dair insanlığın kazanımı olan evrensel kabuller ve değerler son yıllarda ayaklar altına alınmaktadır.AB ile Geri Kabul Anlaşması da dahil olmak üzere, bu konudaki çeşitli anlaşmaların ve pazarlıkların sonucu olarak hükümet, mültecilerin AB’ye geçişini önlemek üzere “sınır koruyucusu” olmayı, bunun karşılığında da maddi ve politik destek almayı kabul etmiştir.

BU ANLAŞMALAR MÜLTECİLERİ İNSAN OLARAK GÖRMEYEN BİR ZİHNİYETİN ÜRÜNÜDÜR

Bu anlaşma ve pazarlıklar mültecilerin insan olduğunu yok sayan, bir meta olarak gören zihniyetin ürünüdür. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC bu anlaşma ve pazarlıkları sert bir şekilde eleştirmekte, “Mültecileri ticari meta haline getirmek insanlık dışıdır” demekte, AB’nin bu tutumunu “uluslararası yükümlülüklerden kaçmaya yönelik iki yüzlü bir çaba” olarak değerlendirmektedir. ETUC AB üyesi devletleri mültecilerin entegrasyonu için çaba sarf etmeye çağırmaktadır. Ancak AB’yi yönetenler bu çağrılara kulaklarını tıkamakta, Türkiye’ye ödeme yaparak, iktidara politik destekler yaparak mültecileri sınırların dışında tutmaya çalışmaktadır. Bugün hükümet, Suriye’deki gelişmeleri gerekçe göstererek sınırları kapatmaktan vazgeçtiğini duyurmuş, insanlar otobüslerle sahillere ve sınır boylarına taşınmış, insan kaçakçıları açıktan medyaya röportaj verecek kadar kendilerini “özgür” hissetmiştir. Bu durum utanç vericidir. Karşılıklı anlaşmaya dayanmadan, tek taraflı olarak, tehlikeli yollarla insanları sınırı geçmeye teşvik edenler, denizlerin daha büyük bir mezarlığa dönüşmesinin vebalini de üstlenmişlerdir. AB’nin mültecileri meta olarak gören yaklaşımı ne kadar insanlık dışı ise, bebeklerin ve çocukların da aralarında olduğu mültecileri siyasi, askeri ve diplomatik destek almak adına şantaj malzemesi olarak kullanmaya kalkmak da insani bir yaklaşım değildir.

"BU TABLOYA DERHAL SON VERİN"

DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu, mülteciler ve göçmenlere ilişkin yapılması gerekenleri de şu şekilde saydı: -Yunanistan hükümetinin mültecilere yönelik saldırıları derhal son bulmalı, sınırlar açılmalı, AB ülkeleri mültecileri kabul etmeye ve entegrasyonlarına yönelik acil önlemler almalıdır. -Türkiye’de kalan “sığınmacı”ların entegrasyonu için önlemler alınmalı, Cenevre Sözleşmesi’ne konan çekince kaldırılarak mülteci statüsü tanınmalı, ILO’nun “Göçmen İşçiler” hakkındaki 143 Sayılı Sözleşmesi onaylanarak gereği yerine getirilmelidir. -Nihai olarak da, insanların evlerine dönebilmeleri için bölgede savaşları, çatışmaları şiddetlendirecek politikalara son verilmeli, diyalog ve barış güçlendirilmelidir. AB’yi ve hükümeti, mültecileri siyasi ve ekonomik pazarlık konusu yapmaktan vazgeçmeye ve bu insanlık dışı tabloya derhal son vermeye çağırıyoruz."