Diyarbakır'da, sivil toplum örgütü temsilcileri ve kanaat önderleri "2013 sürecine yeniden dönülmeli" çağrısında bulundu.

Önce Öcalan'ın avukatları ardından ise CPT'den yetkililer İmralı Adası'nda Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi. Öcalan gönderdiği mesajda 2013'te başlayan çözüm sürecine vurgu yaparak o dönemin ruhunu önemsediğini belirtti. Türkiye'deki cezaevleri başta olmak üzere binlerce kişi Öcalan ile görüşmelerin rutine bağlanması için açlık grevinde ve 2 grup da ölüm orucuna girdi. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ise geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada Öcalan ile görüşmelerin önünde bir engelin artık kalmadığını söyledi. Yaşanan bu gelişmeler acaba yeniden bir çözüm süreci olur mu sorularını da akıllara getirdi. 2013'te çözüm sürecinin başladığı Diyarbakır'da Sivil Toplum Örgütü temsilcileri ve kanaat önderleri yaşanan süreci Dokuz8 Haber'den Bekir Güneş'e değerlendirdi.

"YENİ MÜZAKERE SÜRECİ EKMEK KADAR, SU KADAR İHTİYAÇ"

DİSİAD Başkanı Burç Baysal, uzun bir aranın ardından avukatlarının İmralı'da Öcalan ile görüşmesinin çok önemli olduğuna dikkat çekerek, "Görüşmenin amacı çok uzun zamandır devam eden açlık grevleri ile ilgiliydi.  İmralı'dan gelen bir açıklama ile bu eylemden vazgeçmeleri yönünde bir beklenti vardı ama gerek Kürt siyasi hareketini gerekse de bu eylemi yapanlar açısından tam tatmin edici bir açıklama gelmediği için açlık grevlerinin devam ettiğini görüyoruz. Öcalan'ın açıklamaları daha çok Ortadoğu'daki gelişmelere işaret eden bir mesajdı. İstanbul seçimlerini etkileyebilecek bir görüşme olarak görmüyorum. Çünkü HDP seçmeni son 5-6 yıldır direkt olarak inisiyatif kullanan bir kesimdir.  O açıdan HDP'nin 23 Haziran seçemleri için söyleyebileceği yeni bir şey yok. Erdoğan da zaten 'bir çözüm süreci beklentisi içerisinde olmayın' dedi. Tabii ki bizler ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle yeni bir müzakere sürecine ekmek kadar su kadar ihtiyaç olduğunu her seferinde tekrarladık. Kürt yurttaşların Cumhuriyet sınırları içinde ülke ile aidiyetlerinin oluşması açısından gerek tıkanmış olan siyasetin gerekse de Kürtlerin anayasal haklarının bir şekilde seçimlere malzeme edilmeden yaşam hakkının öznelliği içinde verilmesi ülkenin geleceği açısından kıymetlidir" dedi.

"ÖCALAN'IN 2013 SÜRECİNDE ISRARLI OLMASI ÖNEMLİ"

İmralı ile yapılan görüşmenin çok önemli olduğuna dikkat çeken İHD MYK Üyesi Raci Bilici, çözüm sürecinin Kürtler için çok önemli olduğunu söyledi. Bilici, "Kürtlerin ve Öcalan'ın öteden biri arzuladığı bir süreçtir, 2013 sürecinin canlanması. Hem Türkiye hem Ortadoğu'daki gelişmeler için bir çözüm olacağına inanıyor. Tekrar oraya dönme ve arzusu içindedir, umarız oraya döner, Öcalan'ın orada ısrarcı olması ve hala orayı önermesi bizim için önemlidir. Umut ediyorum ki siyasi iktidar ve devlet buna bir çözüm bulur. Açlık grevleri en azından bu noktada sonlanır ve Türkiye'nin önünü açar" dedi.

"KÜRTLERE HAKARET EDİLİYOR"

Dicle Üniversitesi Öğretim Görevlisi Vahap Coşkun, Kürtler üzerinden bir tartışmanın yürütüldüğüne dikkat çekerek, "Kürtlerin sanki sadece bir işaretle hareket ettiğini ve parmak gösterildiğinde A şahsına, B şahsına oy veren bir toplum olarak gösterilmesini de Kürtlere hakaret olarak kabul ediyorum. Öcalan'ın mesajlarına gelince burada öne çıkan iki husus var. Bu görüşmenin bence acil gündem maddesi açlık grevleri. Her ne kadar devlet ilgisiz görünse de devlet açısından sıkıntı çıkarma ihtimali ciddi. Bir parlementerin açlık grevinden hayatını kaybetmesi bir devlet için hem içeride hem dışarıda çok ciddi zor durumda bırakabilecek bir olay. Devlet burada gönüllü ve ilgili gözükmese de önlemeye çalışıyor. Öcalan ile görüşerek bu açlık grevlerinin önüne geçerek devleti hem içeriden hem dışarıda zor durumdan kurtarmaya çalışıyor bence. Birinci gündem maddesi bu" dedi.

"ROJAVA'DA GÖRÜŞMELER OLUYOR"

İmralı'dan gelen açıklama ile çözüm sürecine yönelik bir sahiplenmenin olduğunu belirten Coşkun, " Hala orada durduğunu belirtme, oradaki duruşunu kararlılıkla sürdürmeyi belirtme bence önemli. Suriye'ye ilişkin gelişmeler bence bir arka kapı diplomasisinin sonucu. Arka kapıda bir takım gelişmeler oluyor. Bu gelişmelerin olduğunu biz bir takım kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Örneğin Pentagon sözcüsü 18 Nisan'da yapmış olduğu açıklamada Suriye Demokratik Güçleri ile Türkiye arasında süren görüşmelere ilişkin herhangi bir bilgi vermeyeceğini söyledi. Aslında bu açıklamanın kendisi yürütülmekte olan bir görüşmeyi ifade ediyordu. Daha sonra Jofrey'in arabuluculuk yaptığı Salih Müslim tarafından ifade edildi. Yine SDG komutanlarından Mazlum Kobani Türkiye ile dolaylı görüşmelerin olduğunu söyledi. Dolayısıyla şuan Türkiye ile SDG arasında bir görüşmenin olduğunu söylemek mümkün. Bu temas bazılarının iddiasına göre doğrudan bazılarının iddiasına göre ise dolaylı olarak gerçekleşiyor. Ama doğrudan ya da dolaylı bir görüşmenin olduğu aşikar artık. Bu temasın yeniden bir çözüm sürecine evrilip evrilmeyeceğini görmemiz için biraz daha bekleyip görmemiz gerekiyor. Sadece Öcalan'ın açıklaması ve bu görüşmelerden yola çıkarak bir çözüm sürecinin başladığına dair fikir beyan etmekten imtina etmek lazım. Bence bu iki şarta iki gelişmeye bağlı. Bunlardan bir tanesi Suriye'de bir mutabakat zemininin oluşup oluşamayacağına bağlı. Eğer Suriye'de taraflar asgari düzeyde bir zeminde bir araya gelebilirlerse bu Türkiye'de bir çözüm sürecine evrilebilir. İkincisi de Türkiye içerisindeki siyasal gelişmelere bağlı. Bir çözüm süreci Türkiye'deki ittifak siyasetlerinin yeniden gözden geçirilmesini gerektirebilir. Örneğin Cumhur ittifakının yeniden sürdürülüp sürdürülemeyeceğine dair yeni bir tartışmayı beraberinde getirebilir. Dolayısıyla hem Suriye'deki gelişmeler hem de Türkiye'deki iç gelişmeler bu süreci tayin edecektir bir çözüm sürecinin başlayıp başlamayacağına ilişkin."

"İSTANBUL SEÇİMLERİ VE HDP'NİN TAVRI TAMAMEN AYRI BİR SÜREÇ"

Rawest Araştırma'nın kurucularından Reha Ruhavioğlu ise Öcalan'ın mesajı üzerinde durarak Rojava ekseninde gelişmelerin olabileceğin söyledi. Hükümet'in bundan bir tartışma yaratmak zihinleri bulandırmak isteyebileceğine vurgu yapan Ruhavioğlu, "Fakat ben bu iki sürecin tamamen birbirinden ayrı olduğunu düşünüyorum. İstanbul seçimleri ve HDP'nin tavrı tamamen ayrı bir süreç,  Öcalan'ın mesajı Rojava bağlamlı yeni bir tartışma ise ayrı bir süreç. Şimdi Suriye'de YPG, PYD ya da o blokun tamamı Kürtler gerileyebileceği kadar gerilemiş, Türkiye ilerleyebileceği kadar ilerlemiş diğer uluslararası güçler de Türkiye'nin bundan daha ilerisine gitmesine razı değil bir pozisyondalar. Dolayısıyla bütün bu aktörler uzlaşmaya en yakın pozisyondalar. Türkiye YPG'ye ilişkin bazı güvenceler isteyecektir. Bu güvenceler Öcalan'ın Türkiye'nin hassasiyetlerine dikkat edin güvenceleri olabilir. Suriye, Rojava üzerinden başlayan bu görüşme trafiğinin kapı arkasında bir şeylerin pişmeye başladığının, bir görüşmenin olduğuna dair işaretler olarak kabul ediyorum ancak İstanbul seçimlerinin bunun bir parçası olduğunu düşünmüyorum. Hükümetin mesajı o gün göstererek bunun seçimle ilgili olduğunu göstermek istemiş olabilir ama hem HDP'nin bu kadar kısa bir sürede 180 derece bir U dönüşü yapamayacağını düşünüyorum" dedi.

"AÇLIK GREVLERİ NEDEN SONLANDIRILMADI ANLAMADIK"

DESOB Başkanı Alican Ebedinoğlu seçimlerin artık Türkiye ve bölge gündeminden çıkarılması gerektiğini vurgulayarak, "Biliyorsunuz şuan ekonomideki dalgalanma dövizdeki dalgalanma her alana yansıyor. Son bir yıldır ekonomide dövizde yaşanan dalgalanma ile bir kriz yaşadık açıkçası. Develüasyon yaşandı yüzde 30'un üzerinde. Bölge yıllardır yaşananlardan dolayı ekonomik sıkıntı içerisinde. Birçok alanda iş yerlerimiz kapandı birçok meslek dalı bitme noktasında. Özelikle biliyorsunuz Diyarbakır ilimizde inşaat sektörü önemli bir istihdam sağlıyordu. Yüzde 30'un üzerinde bir istihdam alanı vardı. Bunlar şuanda yüzde 10-15'ler düşmüş durumda. Bu ekonomik kriz gittikçe sosyal daralmayı ve krizi de beraberinde getirecektir. Biran önce bu kararların sağlıklı ve demokratik bir şekilde verilmesi gerekiyor. 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde verilen bir kararda insanlar nasıl rahatsız olduysa bugün bu karara da aynı şekilde tepki gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum" dedi. Ebedinoğlu, "2013 çözüm sürecinden önce biliyorsunuz yine açlık grevleri cezaevlerinde başlamıştı. Yine o dönem biz STK temsilcileri olarak ciddi bir çaba içerisinde olmuştuk. O dönem yaptığımız girişimler ve çabalar ciddi sonuç gösterdi ve ülke önemli bir çözüm sürecine girdi. O umut içerisinde ülkede ciddi anlamda huzur ve dalgalanmalar oldu. Yeni yeni iş yerleri ve istihdam alanları açıldı. O çözüm sürecinde bölge adeta çok ciddi bir rahatlamaya girdi. Şu anki açıklamanın içeriği de birçok insanı tatmin etmiştir.  Şuanda kaosa sürükleyecek bir açıklama yok. Ben sadece sağduyu çağrısını gördüm. Bu vesileyle cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin sonlandırılmasını bekliyorduk ama neden sonlandırılmadı anlamadık. İmralı'dan gelen açıklama bir umut ışığı gibi, umuyoruz ve diliyoruz ki 2013 yılındaki gibi bir sürece tekrar evrilir" diye konuştu.

"AÇLIK GREVLERİ İÇİN CUMHURBAŞKANI VE ADALET BAKANI'NA ULAŞAN GİRİŞİMLERİMİZ VAR"

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya, YSK'nın İstanbul kararı ile İmralı'da yapılan görüşmenin detaylarının aynı gün verilmesine dikkat çekerek, "Hiç bağımsız diyemiyorum ama tek başına da etkileyebilicek bir gelişme olarak görmüyorum. Bölgede bir açlık grevi ile başlayan ve ölüm oruçlarına varan bir eylem var, bizim de Cumhurbaşkanına ve adalet bakanına ulaşan bir girişimimiz var bu işin çözümü ile ilgili. Temel beklenti de avukatlarının Abdullah Öcalan'a gönderilmesiydi. Şimdi dönüp 23 Haziran'daki ara seçim sürecinde AKP'nin MHP ile oluşturduğu cepheye baktığımızda bu kısa sürede hiçbir gücün Kürtlerin oyunu geçmiş 31 Mart seçimlerinden farklı bir yere konsolide etme şansı yok. Hem dönem çok kısa, hem hükümetin MHP ittifakı ile Kürtlerin oylarını alabilecek zemini yok. O zaman tamamen MHP'yi dışlaması lazım. Bazı muhafazakar Kürtlerin oyunu almak için bu ve bunun gibi adımlar atabilir, görüşmelerin sürmesi önemli, bazı söylemleri düzeltebilir, ama bunun genelde anlamda İstanbul'daki Kürt oylarını değiştirmede yeterli adımlar olduğuna inanmıyorum" diye konuştu.