Camiler ve Din Görevlileri Haftası Programı'nda konuşan ve müminin görevinin varlıkta şımarmamak, yoklukta ise sabretmek olduğunu söyleyen Erdoğan, "Gerçek mümin, musibetler karşısında, 'Kahrın da hoş, lütfun da hoş' diyerek acıyı bal eyleyendir" ifadelerini kullandı.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde, Camiler ve Din Görevlileri Haftası Programı'na katıldı. Hafta dolayısıyla din görevlilerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde misafir etmekten memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, 129 bin mensubuyla, 81 ilin yanı sıra Asya'dan Afrika'ya dünyanın farklı köşelerinde ilim ve irşat çalışmaları yürüten gözbebeği bir kurum olduğunu söyledi. AA'nın aktardığı habere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un İslamiyetle ilgili sözlerine ilişkin, "Sen kimsin ki İslam'ın yapılandırılması diye bir ifadeyi ağzına alıyorsun. Fransız Devlet Başkanı olarak İslam'ın yapılandırılmasından bahsetmesi hadsizliktir, edepsizliktir" ifadelerini kullandı.

"DEAŞ BELASININ EN AZ ZARARLA ATLATILMASINDA DİYANET'İN PAYI BÜYÜKTÜR"

Türkiye'nin IŞİD'den en az hasarla kurtulduğunu ve bunda Diyanet'in payının büyük olduğunu söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu: "Maalesef toplumun belli bir kesimi, Diyanet İşleri Başkanlığımızın görev alanının sadece cami ile sınırlı olduğunu düşünüyor. Oysa Diyanet camiamız, insani yardım çalışmalarında, eğitim ve irşat faaliyetlerinde, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde, milli bünyemize yabancı sapkınlıklarla mücadelede çok önemli roller üstleniyor. Yaşanan onca provokasyona rağmen milletin birlik ve beraberliğini korumasında, Diyanet İşleri Başkanlığının katkısı göz ardı edilemez. Sınırlarımızın hemen dibinde yuvalanan DEAŞ belasının en az zararla atlatmasında da Diyanet camiamızın payı büyüktür. Gerek 15 Temmuz darbe girişiminin savuşturulmasında gerekse FETÖ ihanet çetesinin toplum bünyemizde açtığı yaraların sarılmasında Diyanet İşleri Başkanlığımız hep ön saflarda yer almıştır. Diyanet personelimiz, koronavirüse karşı yürüttüğümüz mücadelede de fedakarca görev yaptı."

"DİYANET BİLİNÇLENDİRME ÇALIŞMALARINA DEVAM ETMELİ"

Salgın sürecinde Diyanet'in halkı bilinçlendirme çalışmalarını sürdürmesini isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: "TAMAM diye sloganlaştırdığımız 'temizlik, maske, mesafe' kurallarına riayet ederek salgınla mücadelemiz sürüyor. Bu kurallara uymamak kul hakkına girmektir. Hiçbir vatandaşımın, bilerek ve isteyerek, böylesi ağır bir vebalin altına girmeyeceğine inanıyorum. Diyanet camiamızdan, toplumumuzun bilinçlendirilmesinde oynadığı öncü rolü aynı kararlılıkla devam ettirmesini bekliyorum. Rabb'imden bizi, milletimizi ve tüm insanlığı salgın musibetinden bir an önce kurtarmasını niyaz ediyorum."

"GERÇEK MÜMİN YOKLUKTA SABREDENDİR"

Erdoğan, ayrıca "Bizim inancımızda dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek, yarın ruz-i mahşerde onu biçeriz. Dünya tarlasına iyilik, güzellik eken, ahiret hasadında iyilik, güzellik toplar. Bu hayatın albenisine kendini kaptırıp nefsinin esiri olan kişi ise dünyasını da ahiretini de kaybeder. İmtihan dünyasında kul, varlıkla beraber yoklukla, nimetlerle beraber külfetle de sınanır" diye konuştu. Müminin görevinin varlıkta şımarmamak, yoklukta ise sabretmek olduğunu söyleyen Erdoğan, "Gerçek mümin, musibetler karşısında, 'Kahrın da hoş, lütfun da hoş' diyerek acıyı bal eyleyendir. Kur'an-ı Kerim bizlere 'Her zorlukla beraber muhakkak bir kolaylığın' olduğunu müjdeliyor. Nitekim koronavirüs salgınıyla mücadele ettiğimiz sıkıntılı dönemde, millet olarak, Rabb'imizin birçok müjdesine mazhar olduk" ifadelerini kullandı.

"AYASOFYA İÇİN AĞIR BEDELLER ÖDENDİ"

Erdoğan, Ayasofya ile ilgili ise şöyle konuştu: "Karadeniz'de keşfedilen toplam 320 milyar metreküplük rezerv, salgın günlerinde milletimize umut vermenin yanı sıra daha büyük keşifler için inancımızı artırdı. Doğu Akdeniz'de yürüttüğümüz sondaj çalışmalarından da inşallah güzel haberler almayı ümit ediyoruz. Yine bu dönemde, 86 yıllık uzun bir hasretin ardından Ayasofya'yı, asli kimliğine döndürmenin bahtiyarlığını yaşadık. Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'ni, 24 Temmuz Cuma günü dualar, niyazlar, gözyaşlarıyla yeniden ibadete açtık. Ayasofya'nın, Fatih Sultan Mehmet Han'ın vasiyetine uygun şekilde tekrar cami hüviyetine kavuşması, milletimizin en büyük hayallerinden biriydi. Bu uğurda pek çok şairimiz, edebiyatçımız, siyaset adamımız ağır bedeller ödedi, hatta aralarında idamla yargılananlar oldu. Bizler de ilk gençlik yıllarımızdan itibaren, Ayasofya'nın minarelerinden yükselecek Ezan-ı Muhammedileri dinlemenin umuduyla yaşadık. Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'nin ibadete açılması hukuk ve demokrasi içinde yürütülen, her günü sabırla örülmüş 86 yıllık mücadelenin en tatlı meyvesidir. Ayasofya kararıyla Türkiye, bağımsızlığı üzerindeki bir gölgeyi kaldırmış, iradesine vurulan bir prangadan daha kurtulmuştur. Hemen arkasından Kariye'nin de camiye çevrilmesi aynı şekilde ardı ardına bizler için bir müjdeydi."

"IRKÇILIK, AYRIMCILIK VE İSLAM DÜŞMANLIĞI ZEHİRLİ SARMAŞIK GİBİ YAYILIYOR"

Batı'da ırkçılığın, ayrımcılığın ve İslam düşmanlığının yayıldığını ifade eden Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti: "Türkiye dini hak ve özgürlükler konusunda örnek bir tavır sergilerken Batı dünyasında tam tersi bir atmosfer hakim olduğunu görüyoruz. Uzun yıllar demokrasinin beşiği olmuş Batı ülkelerinde ırkçılık, ayrımcılık ve İslam düşmanlığı zehirli bir sarmaşık gibi yayılıyor. Müslümanlara ait iş yerleri hemen her gün faşist grupların hedefi oluyor. Müslüman kadınlar başörtülerinden dolayı sokakta, çarşıda, okulda sözlü ve fiili tacize maruz kalıyor. Neredeyse her gün sırf Türk ve Müslüman olduğu için saldırıya uğrayan, hakları gasp edilen, işten atılan insanlarımızın haberlerini alıyoruz. Bu eylemlerden Müslümanlarla birlikte etnik kimliği, görünüşü, dini aidiyeti farklı olan diğer kesimler de etkileniyor. Neonazi terörü, bizim vatandaşlarımız kadar Afrikalı, Asyalı göçmenleri, Müslümanlar kadar Musevileri de hedef alıyor. DEAŞ benzeri ideolojik bir fanatizmin Avrupa toplumlarını günden güne daha fazla zehirlediğine şahit oluyoruz."

MACRON'UN "İSLAM KRİZDE" AÇIKLAMASINA YANIT

Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "İslam krizde" açıklamasına şöyle yanıt verdi: "Müslümanlara saldırmak, Avrupalı siyasetçilerin başarısızlıklarını perdelemek için kullandıkları en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. Siyasette sıkışan dış politikada çuvallayan Avrupalı liderler İslam'ı hedef göstererek kifayetsizliklerini örtmeye çalışıyor. Bu kervana katılan son isim Fransa Cumhurbaşkanı Macron olmuştur. Macron'un Müslümanların yoğunlukta olduğu bir şehirde yaptığı 'İslam krizde' açıklaması saygısızlıktan öte açık bir provokasyondur. Fransız Devlet Başkanı olarak daha şurada bir hafta, on gün önce, münasebetlerimizi geliştirelim, görüşmelerimizi geliştirelim derken nasıl da çabucak unutuveriyor. Hemen ardından bu açıklamayı yapması kendisine ne denli saygı duyulacağını gösteriyor. Fransız Devlet Başkanı olarak İslam'ın yapılandırılmasından bahsetmesi hadsizliktir, edepsizliktir. Bizim ağzımızdan bugüne kadar Hristiyanlığın, Museviliğin yapılandırılması diye bir şey duydunuz mu? Sen kimsin ki İslam'ın yapılandırılması diye bir ifadeyi ağzına alıyorsun. Kendisinden artık sömürge valisi gibi davranmak yerine, sorumlu bir devlet adamı gibi hareket etmesini bekliyoruz. Devletin görevin, milyarlarca inananı olan bir dine müdahale etmek değil, tüm inanç mensuplarının hak ve özgürlüklerini garanti altına almaktır. Devlet eliyle "dinde reform" girişimleri totaliter toplumların alametifarikasıdır."

"DİNSİZ BİR DİNDARLIK DAYATILMAK İSTENİYOR"

Macron'un yaptığı açıklama ile ülkesindeki krizi perdelemeye çalıştığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Macron 'İslam dünyasının krizi'nden bahsederek, ülkesinin ve Fransız toplumunun içinde bulunduğu krizi perdelemek istiyor. Aşırılıkla mücadele yasasıyla asıl amacın fanatizmle mücadele etmek değil, İslamla ve Müslümanlarla hesaplaşmak olduğu anlaşılıyor. Avrupa İslamı, Fransa İslamı, konsüler İslam gibi kavramlarla Müslümanlara dinsiz bir dindarlık dayatılmak isteniyor. Oryantalizmin yeni bir versiyonu olan bu zihniyet, samimi Müslümanları ötekileştirirken, DEAŞ ve FETÖ gibi istismarcıların önünü açıyor. Yarım asırdır Fransız toplumu içinde yaşayan Müslümanların ayrılıkçı olarak damgalanması, çok büyük çatışmaların kapısını aralayacaktır. Hiç kimsenin Müslümanların can ve mal emniyetini, inanç ve ibadet özgürlüğünü riske atma hakkı yoktur. Onlarca insanını ırkçı teröre kurban vermiş bir ülke olarak bu tür provokasyonlara sessiz kalamayız."