Ülkelerin vatandaşlarına sunduğu özgürlükleri ve yönetim kalitesini değerlendiren Freedom Barometer’a göre 2018 yılında Türkiye, “siyasal özgürlük” kategorisinde ölçümlerin başladığı 2013 yılından bu yana en düşük puanını aldı. Puan, altı yıldır kesintisiz düşüşte.
Aşağı yönlü eğilim, özgürlükleri ölçen diğer büyük endekslerle aynı doğrultuda: Türkiye, Freedom House’un daha önce açıklanan “Dünyada Özgürlük” (Freedom in the World) raporunda bu yıl ilk kez “özgür değil” olarak sınıflandırılmıştı. Freedom Barometer* (Özgürlük Barometresi) adlı ölçümleme projesi kapsamında ülkelerdeki özgürlüklerle ilgili son durum yayınlandı. Raporun son sayısı, Türkiye'nin her yıl üst üste özgürlükler alanında daha da geriye düştüğüne işaret ediyor. Raporda, Türkiye'nin 2018 yılı performansı değerlendiriliyor. [infogram id="5fe68811-7b32-453e-a7e4-dbe662f75e9f" prefix="rgS" format="interactive" title="freedom barometer siyasal özgürlük"] FREEDOM BAROMETER NEDİR? Bangkok'taki Friedrich Naumann Vakfı’nın Güneydoğu Asya ve Doğu Asya Bölge Ofisleri tarafından tasarlanan “Özgürlük Barometresi Asya” projesi, seçili Asya ülkelerinde özgürlüğü ölçmek için bir araç olarak geliştirildi. Diğer endekslerin aksine, bu proje politik, ekonomik ya da özgürlük alanlarını birlikte ele alıyor. Ekonomik, medeni ve siyasi özgürlüğün en önemli unsurlarını liberal bir bakış açısıyla birleştiren "Freedom Barometer"; 2013'ten bu yana, önce Batı Balkan ülkelerinin daha sonra 30 Avrupa veya Orta Asya ülkesinin katılımıyla düzenli bir şekilde uygulanıyor. Barometre, siyasal özgürlük, hukukun üstünlüğü ve ekonomik özgürlük olmak üzere üç farklı kategoriye uygulanan 10 ana değişkenle sınırlandırılmış durumda. Bir ülkenin 'Siyasal Özgürlük' derecesi, 'Özgür ve Adil Seçim' düzeyine, 'Anayasaya Aykırı Düzenlemeleri Veto Olanağı'na ve 'Basın Özgürlüğü'ne göre ölçülüyor. 'Hukuk Kuralları' konusunda ise, 'Yargı Bağımsızlığı', 'Yolsuzluk Düzeyi' ve 'İnsan Haklarının Korunması' alt başlıklarına bakılıyor. 'Ekonomik Özgürlük' ile 'işleyen bir demokrasi' arasındaki ilişki yaygın olarak kabul edildiği için ölçeğe dahil edilmiştir. 'Ekonomik Özgürlük' başlığındaki değişkenler; 'Devlet Harcamaları' (Devletin Büyüklüğü), 'Uluslararası Ticaret Özgürlüğü', 'Mülkiyet Haklarının Korunması' ve 'Kredi, Emek ve İş Dünyasının Yasal Olarak Düzenlenmesi' olarak sıralanıyor. HAZİRAN 2018 BASKIN SEÇİMİ, NOTU DÜŞÜRDÜ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18 Nisan 2018'de yaptığı açıklamada, Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Milliyetçi Hareket Partisi ile istişare edilerek iki ay içinde yapılacağını açıklamıştı. Bu karar, Kasım 2019'dan önce yapılması beklenmeyen seçimleri yaklaşık bir buçuk yıl öne çekmişti. Raporda bu noktalara dikkat çekiliyor ve not düşüşü şu şekilde gerekçelendiriliyor: "Türkiye’nin yönetim sistemi 2017 Nisan ayında yapılan referandum sonucunda, savunucuları tarafından “Türkiye Modeli” olarak etiketlenmiş, geniş çapta tartışmalı, parlamenter sistemden uzaklaşan bir başkanlık sistemine dönüştürülmüştü. Baskın seçim kararı, siyasi partilere etkin bir kampanya yapıp yürütme konusunda asgari süreyi tanımadığı için eleştirilmiş, adil seçim beklentilerini bir kez daha yarı yolda bırakmıştı. Ocak 2018'de, Türkiye Yüksek Seçim Kurulu, bir sonraki seçimlere katılmaya uygun bulunan 9 siyasi partinin bir listesini açıkladı. Bu karar, diğer 23 siyasi partinin, seçimler yasasının verdiği teknik şartları yerine getirememesi nedeniyle seçimlerde yer almasını önledi." TRT'DE ERDOĞAN'A 181, DEMİRTAŞ'A 1 SAAT Raporda, 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminden birkaç gün sonra OHAL ilan edildiği hatırlatılırken, bu süreçte, muhalefet partilerinin üyeleri ve liderlerinin tutuklandığı dile getiriliyor. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) o dönemdeki Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, 4 Kasım 2016'da HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve HDP'li 9 milletvekiliyle birlikte, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü üyesi olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "örgüt adına suç işlemek" iddialarıyla gözaltına alındığı, tutuklanarak Edirne F Tipi Cezaevi'ne gönderildiği yazılan raporda, Demirtaş'ın Haziran 2018 seçimlerinde, cumhurbaşkanlığı için HDP adayı olduğu ve kampanyasını internet erişimi olmayan cezaevi hücresinden ve resmi devlet televizyonu, Türkiye Radyo Televizyonu tarafından “toplam 1 saatlik” yayın süresiyle yürüttüğü vurgulanıyor. Raporda ayrıca 9 milletvekili ve 68 belediye başkanının 2017’de sonuçlanan davalar yüzünden hapishaneye girdikleri de dile getiriliyor. Türkiye raporu şöyle devam ediyor: "Seçimler, OHAL rejimi altında yapıldı. Özgür ve adil seçimler konusunda, TRT’nin cumhurbaşkanlığı adayları için belirlediği yayın süreleri bir başka eleştiri sebebiydi. Türkiye'de yayın için en yüksek denetim otoritesi olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyesi olan İlhan Taşçı, TRT’nin görevdeki cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili toplam 181 saat yayın yaptığını ve kalan beş adayın toplam 23 saat ekranlarda göründüğünü belirtti. Özel medya kuruluşlarında da durum çok farklı olmadı. Beş aday arasında Erdoğan en çok görünen isim oldu." ANAYASAYA AYKIRI DÜZENLEMELERİ VETO EDECEK KİMSE YOK "Cumhuriyetin başlangıcından beri, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk iç ve dış politikasında önemli bir etkiye sahip olarak kabul edildi. Bu etkinin son yıllarda nispeten azaldığı düşünülmekle birlikte, 2016'daki başarısız darbe girişimi bunun böyle olamayacağını tekrar gösterdi. Freedom Barometer, 2017 yılında Türkiye’nin bu alt alandaki puanını 5.00’dan 2.50’ye düşürdü. Olağanüstü Hal sırasında, Türk ordusu, özellikle Güneydoğu Türkiye ve Suriye'deki operasyonlardan sonra, önemli bir rol oynamaya devam etti. Haziran 2018 seçimlerinden sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, geleneksel olarak sivil siyasetçilerin bulunduğu bir görev olan Savunma Bakanı olarak kabineye girdi. OHAL; hükümete, ifade ve dernek kurma özgürlüğünü ya da mülkün keyfi olarak el koyulmasını reddetme gibi, Türkiye'de anayasal hakları engelleyen aşırı güçler sağladı. Olağanüstü Hal Devleti kaldırılmış olmasına rağmen, 7145 sayılı Kanun, kamu görevlilerine görevden alma, toplanma ve örgütlenme haklarını sınırlama ve bir avukata erişim hakkını sınırlama gibi acil durum yetkilerini kullanma yetkisi vermek konusunda kamu makamlarına üç yıl boyunca daha yetki vermekte." [infogram id="a423d3d8-5d39-4b71-a770-f2409f49bdb9" prefix="M3w" format="interactive" title="4 karma"] BASIN ÖZGÜR MÜ? Türkiye’de cezaevlerinde hala çok sayıda gazeteci var. Haziran 2017 ile Haziran 2018 arasında, önde gelen gazeteci yargılamalarının çoğu, 10 yıldan çok, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına kadar devam eden ağır cezalarla sonuçlandırıldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası TGS’nin verilerine göre 24 Aralık 2018 itibariyle 142 gazeteci hapiste. Meclis soruşturmasına cevap veren Başbakan Yardımcısı, Mayıs 2018'den bu yana OHAL'de toplam 116 medya kuruluşunun yürütme kararı ile kapatıldığını açıkladı. Türk gazetecilerin karşılaştığı yasal zorluklara ek olarak medya kuruluşlarının birkaç büyük holdingin elindeki yoğunlaşması gazetecilere bir başka zorluk daha getiriyor. Siyasi duruşu nedeniyle binlerce kişi kovuldu. [infogram id="645b6d5a-77bb-43eb-80bd-9336bfa803ab" prefix="TUo" format="interactive" title="freedom barometer"] PEKİ, YA YARGI BAĞIMSIZ MI? Rapora göre Türkiye’nin adli bağımsızlık puanındaki keskin düşüş, yargıdan gelen işten çıkarılmaların etkisiyle açıklanabilir. Son iki yılda, -Anayasa Mahkemesi'nin iki üyesine ve o zamanki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun beş üyesine ek olarak- toplamda 4279 hakim ve savcı, 'terör örgütleriyle bağlantı' iddiaları nedeniyle görevden alındı. Görevden alma kararlarına itiraz merci olan Danıştay bu konuda henüz bir karar vermedi. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri bu durumun, geride kalan hakimler ve savcılar arasında "bir korku atmosferi yarattığını” ifade etti. Rapora göre Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi (PACE), hakimlerin ve savcıların görevden alınmasının mahkemelerin kapasitesi üzerinde ciddi bir etkisi olduğunu ifade etti. Hakimlerin devleti ilgilendiren davalarda bağımsız ve tarafsız davranma istekliliği üzerinde korkutucu bir etkisi olduğu yine Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi tarafından dile getirildi. Sonunda, Avrupa Komisyonu bu işten çıkarılmaların yargı üzerinde bütüncül olarak kötü bir etkiye sahip olduğunu ve hakimler ve savcılar arasında yaygın bir oto-sansür riski bulunduğunu vurguladı. Yargının bağımsızlığını güvence altına alan yasal güvenceleri geri almak için herhangi bir önlem alınmadı. Raporda, bunun aksine, yargı üzerindeki yürütme kontrolünün, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nu yeniden yapılandıran Nisan 2017 referandumu ile artırıldığı vurgulandı. Raporda, adli prosedürlerle yürütme müdahalesi konusunda birçok örnek içinden ABD'li rahip Andrew Brunson'ın tutuklanması ve serbest bırakılması gösterildi. Rapora göre yargı süreci, hükümetin ABD makamlarıyla yaptığı açıklama ve müzakerelere paralel bir yol izledi. [infogram id="8c357672-6159-47ff-8793-fd185fe12e19" prefix="nnh" format="interactive" title="3"] Başka bir örnek olarak da yerel mahkemelerin, kapatılan Zaman gazetesinden Mehmet Altan ve akademisyen Şahin Alpay'ın serbest bırakılmasını emreden Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayı reddetmesi olarak gösterildi. Hatırlanacağı üzere yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “dava dosyasında tutukluluğunu haklı çıkaracak olduğuna dair bir kanıt bulunmadığı” kararına rağmen, Mehmet Altan'ı şartlı tahliye şansı olmadan hapis cezasına çarptırmıştı. Raporda ayrıca AİHM'nin Mehmet Altan ve Şahin Alpay'ın başvurusunu değerlendirerek hak ihlaline hükmettiği de yer aldı. AİHM'nin, Altan ve Alpay'ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS) güvenceye alınan haklara ilişkin yaptıkları sekiz şikayetten "Özgürlük ve güvenlik hakkı" ile "İfade özgürlüğü hakkı" ihlal edildiğine hükmettiği bilgisi paylaşıldı. Bu kararlar kapsamında Altan ve Alpay'a 21 bin 500'er euro tazminat ödenmesine hükmedilmişti. ORTAM YOLSUZLUĞA DAHA DA ELVERİŞLİ HALE GELDİ Bağımsız adli kurulların yokluğu ve kamu gider ve eylemlerini inceleyecek bağımsız, çoğulcu medya eksikliği içinde, sistem kötüye kullanıma fazla açık hale geldi. Nisan 2017'deki anayasa değişikliklerinin ardından, hükümet politikaları ve kamu harcamaları üzerindeki parlamento kontrolü önemli ölçüde zayıfladı. Cumhurbaşkanlığı Ofisi'nin tüm alımları, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kamu İhaleleri Yasası'ndan muaf tutuldu. “Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye”, tüm kamu ihalelerinin yüzde 40'ından fazlasının kamu alımları kanununa tabi olmadığını ifade etti. OHAL’de, Türkiye 40 milyar doların üzerinde değere sahip tüm kamu kuruluşlarının devredildiği bir Varlık Fonu yarattı. Fon, kurulduğundan beri finansal tabloyu gözler önüne seren herhangi bir rapor açıklamadı, bilgi vermedi. Öte yandan, Cumhurbaşkanı'nın örtülü ödeneği, halka açıklanmamakla birlikte 3,7 milyar Türk Lirası seviyesine yükseldi. https://www.youtube.com/watch?v=Bho6vVVYCKQ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ: TÜRKİYE LİSTENİN EN ALTINDA Kamu görevlilerinin toplu olarak işten çıkartılmalarına 2018 yılında da devam edildi. Herhangi bir işlem yapmadan uzaklaştırılan memurların sayısı, 6000 akademisyen de dahil olmak üzere 130 bini aştı. Kendi pasaportlarına ek olarak eşleri ve çocuklarının pasaportlarına da el konuldu ve yurt dışına seyahat etmelerine izin verilmedi. Yasal uygulama, güvenlik hizmetleri veya muhasebe gibi belirli özel mesleklerde veya özel okullarda veya üniversitelerde akademisyenlik yapmalarına da izin verilmedi. Derneklerin, vakıfların, gazetelerin veya TV ya da radyo istasyonlarının kapatılmasına devam edildi ve mal varlıklarına el konuldu. Acil Durum Kararnamesi ile görevden alınmaya veya kapatılmalara karşı itirazlarda karar vermek için Aralık 2017'de bir “Acil Durum Devlet Komisyonu” kuruldu. Komisyon, yüzde 95'i başvurunun reddinden oluşan 30 binden fazla karar verdi. Komisyonun, işten çıkartılanların FETÖ ile ilişkilendirilmemesi konusunda gerekçe belirtmediği de görüldü. Yani bu dönemde birçok kişi FETÖ ile alakasız gerekçelerle işlerinden oldu. Öte yandan gazeteciler, insan hakları savunucuları ve sivil toplum aktivistleri 2018 boyunca çeşitli suçlamalarla gözaltına alınmaya devam edildi. Anadolu Kültür Derneği Yöneticisi Osman Kavala, geçirdiği bir yıldan sonra cezaevinde hala iddianamesini bekliyor. Sosyal medyada ise tartışmalar sıkı bir şekilde 'inceleniyor'. İktidar partisi veya Cumhurbaşkanı için 'kritik' öneme sahip tek bir sosyal medya gönderisi uzun bir tutukluluğa yol açabiliyor. Cezaevlerinin çoğu, kötü muamele iddialarıyla birlikte aşırı kalabalık. LGBTİ+ derneklerinin faaliyetleri sınırlı kalmaya zorlanırken, LGBTİ+’lere karşı önemli bir ayrımcılık söz konusu. Türkiye insan hakları endeksi sıralamasında ise 45 ülkeden oluşan listenin en sonunda yer alıyor. Kişisel güvenlik sıralamasında ise, Türkiye bir tek Rusya'yı geçebilmiş durumda. Türkiye, genel sıralamada ise 42. sırada. [infogram id="4ce80526-f3d2-4122-8819-ce2668b6fc2b" prefix="8el" format="interactive" title="2"]