Süresiz nafakanın kaldırılması tartışmalarına ilişkin dokuz8Haber’e konuşan Avukat Selin Nakıpoğlu, “Mesele başından beri bilimsel veri düzleminde, kanuni düzlemde tartışılmıyor, hep bir ajitasyon, daha önce hiç duymadığımız dava örnekleri var” dedi.
https://youtu.be/rpoK-nUMAZQ dokuz8Haber/Bahar Ünlü (@jeannrhys) [mks_dropcap style="letter" size="52" bg_color="#ffffff" txt_color="#000000"]İ[/mks_dropcap]lk olarak 2016 yılında ailenin korunması çalışmalarına ilişkin hazırlanan raporda gündeme getirilen süresiz nafakanın kaldırılmasını destekleyen “nafaka mağdurları”nın taleplerini ve Türkiye’de nafaka hukukunun problemlerini Avukat Selin Nakıpoğlu, dokuz8Haber’e değerlendirdi. Nakıpoğlu, “Ortada milyarlarca lirayı erkeklerden alıp, yan gelip yatan, o kuaförden bu kuaföre giden kadınlar varmış gibi konuşuluyor. Nasıl bu kadar dezenformasyon yapılabiliyor?” dedi. “NAFAKADAKİ PROBLEM TAHSİL PROBLEMİDİR” Nafaka hukukunun Türk Medeni Kanunu’nun 175 ve 176. maddelerinde düzenlendiğini hatırlatan Nakıpoğlu, "Ben çok şaşırıyorum. Bu mesele nasıl böyle karşımıza geldi? Ben bu meselede tahsil problemleriyle ilgili devletin farklı çareler araması gerektiğini düşünürdüm hep Hangi istatistiklerle hangi verilere dayanarak bunu gündemimize soktuklarını bilmiyoruz. İstiyoruz, hangi verilerle bunu bir mesele olduğunu düşünüyorsunuz, diyoruz. Çünkü ben size öbür taraftan nafakanın tahsil probleminin Türkiye'de ne kadar büyük bir problem olduğu gibi veriler çıkarabilirim. Mahkemenin hükmettiği nafakayı kadınlar gerçekten alamıyorlar. Kadın orada baş başa bırakılıyor. 'yatarım içeri girer üç ay yatarım yine de o parayı ödemem' diyen erkekler var. Bu artık inatlaşma noktasına geliyor” ifadelerini kullandı. “SÖYLEMLER ÜZERİNDEN KONUŞUYORUZ” Avukat Selin Nakıpoğlu, meselenin yanlış düzlemde tartışıldığını belirterek, “Bir kere mesele, baştan beri söylüyorum kanuni düzlemde, bilimsel veri düzleminde gitmiyor, hep bir ajitasyon, bilmediğimiz, daha önce hiç duymadığımız dava örnekleri var. Tabii ki olabilir tr çok büyük bir ülke, çok fazla dava açılıyor, elbette olabilir. Fakat şunu soruyorum, bu tekil örneklerle kanuni düzenleme yapmak ne kadar sağlıklı? Kanunun ruhuyla oynamak ne kadar doğru? Nafaka yükümlüsünün kendi haklarını, madde 176'yı bilip bilmediği hiç soruluyor mu? Yani şu gerçekçi mi: 1300 lira geliri olup 700 lira nafaka ödeyen kişi gerçekten var mı? Böyle bir nafakaya hiç hükmetmediler benim davalarımda. Bu rakamda bir gariplik yok mu? Bunu söyleyenler o zaman bize bu davalarla ilgili istatistiki veri versinler, onun üzerinden konuşalım. Biz şu anda söylemler üzerinden konuşuyoruz. Ama ben size yaşadığım dosyalarımdaki gerçekliklerden bahsediyorum“ dedi. “BUNLAR GERÇEKÇİ DEĞİL, KEŞKE OLSA DA BUNLARI KONUŞSAK” Nakıpoğlu, Türkiye’nin durumuna ilişkin bir değerlendirme yaptı: “Şunu da söyleyeyim, İsveç gibi bir gayrisafi milli hasıla var da ortada, kadınlar da istemiyorlar çalışmıyorlar gibi bir tablo yaratılıyor.. Bunlar gerçekçi değil, hakikaten değil. Keşke olsa da biz öyle bir refah düzeyinde konuşsak. Keşke benim ülkem Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 144 ülkeden 131. Olmasa, keşke kadınların çalışma oranı%25 olmasa keşke. Ama hayır bizim gerçekliğimiz bu o nafakaları kadınlar istemiyor bile, nafakası kalsın yeter ki kurtulayım. Ben ikna edemiyorum, hâkim de edemiyor. Ben çalışırım ederim diyor.” “BİZİM EN ÖNEMLİ SORUNUMUZ NAFAKA MI?” Nakıpoğlu, 10 Ekim’de Adalet Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği çalıştayı anlattı: “Çalıştayda, gündem toplantılarında nedense ilk konu nafaka oldu. Türkiye’ de günde en az öldürülen beş kadın, tecavüz edilen çocuklar gibi acayip durumlar söz konusuyken, neredeyse bir “cins kırımı” yaşanıyorken biz orada en önemli meselemizin nafaka olduğunu öğrendik. Bizim en önemli problemimiz nafaka mı? Peki, eğer öyleyse de, benim için de buradaki en önemli mesele de mahkemelerin takdir ettikleri nafakaların tahsil edilmemesidir.” “EN SON YAPILACAK ŞEYİ EN BAŞTA KONUŞUYORUZ” Avukat Selin Nakıpoğlu, “Yani ortada milyarlarca lirayı erkeklerden alıp, yan gelip yatan, o kuaförden bu kuaföre giden kadınlar varmış gibi konuşuluyor. Nasıl bu kadar dezenformasyon yapılabiliyor? Asıl soru, neden yalan söyleniyor? Gerçeklerin bu olmadığını onlar da biliyor. Boşanmış İnsanlar ve Aile Platformu’nun hazırladığı sunum dosyasını da gördüm. Tamamen şahsi, benim davam, şunun davasından çıkmış. Birincisi ben senin o davanın gerçekten öyle olduğunu nereden bileyim? İkincisi, tekil bir önekle i biz bir yasa değişikliğine gideceğiz? Üçüncüsü, özel olan bu kadar yasa değişikliğini gerektirir mi? Dört, her şeyi kazuistik yöntemle mi yapacağız? Yani her şeyi kelimesi kelimesine yasada yazacak mıyız? Soyut sistem de vardır yasalaşmada ve bu hâkimlere geniş takdir yetkisi sağlanmasıdır. Bizim hukuk sistemimiz böyle bir sistemdir, kazuistik değildir. Bir kere burada kanunun ruhuyla oynanıyor. Biz en son yapılacak şeyi en başta konuşuyoruz” dedi. “HİÇ KADINLARA SORDUNUZ MU?” Yasal düzenleme kısmın işin en son noktası olduğunu belirten Selin Nakıpoğlu, “Önce altyapıdan bahsedelim mi? Bu kadın çalışmak istiyor, diyelim ki iş de buldu, çocuğu kime bırakacak? Ücretsiz kreş var mı? Bunun cevabını verin bunun üstünden konuşalım” şeklinde konuştu. Nakıpoğlu, tekrar 10 Ekim’deki çalıştaydan bahsetti: “Çalıştayda Sayın Adalet Bakanı, 'şikâyetler geliyor anlatın bize nedir bu iş' dedi. Güzel bir yerden yaklaştı ama eksik olan şuydu: o toplantıda gerçekten bu mesele hayatlarına birebir değen kadınlar, muhataplar yoktu. Kendi komşusunun üstünden anlatan ya da oturduğu yerden olur mu canım ne demek süresiz diyenler vardı. Yapılacaksa en son yapılacak şeydir kanun değişikliği. Lütfen önce, ilgili bakanlıkların, ilgili birimleri çalıştın. Siz şu anda kadının iş hayatına katılamadığını çok da iyi biliyorsunuz. Bunu bile bile, bu tür kulislerin nasıl yapıldığını anlayamadım. Nasıl böyle meclise ciddi bir şekilde girdiler, bunlar çok ciddi işlerdir. Siz hiç kadınlara sordunuz mu? Bu komisyona bir kadın davet ettiniz mi sadece yaşadıklarını anlatsın.” “HAPSEN TAZYİK VAR ÇÜNKÜ BAŞKA TÜRLÜ ÖDENMİYOR” Selin Nakıpoğlu, refah içinde yaşayan çiftlerden bahsetmediğini söyleyerek, “Biz burada iki tarafın da yoksul olduğu meselelerdeyiz. Yani ayda 200 lira gibi nafakalardan bahsediyoruz. Fakat şunu atlıyorlar, bu kişiler, erkekler asgari ücret gösteriyor maaşlarını, gelen cevap asgari ücret oluyor, buna göre de nafaka miktarı çok azalıyor. Nafaka yükümlüsünün yaşamını idame ettirmesi gereken miktarı hesaplıyor hâkim, bunu üçte birini geçmiyor zaten. Mevcut rakam iyice küçülüyor. Biz o yüzden aylık iki bin, üç bin liralardan bahsetmiyoruz, öyle bir gerçekliği yok Türkiye’nin” dedi. "KADININ NAFAKA YÜKÜMLÜSÜ OLDUĞU DAVALAR DA VAR" Kanunun cinsiyetsiz olduğunu ifade eden Nakıpoğlu, “Kadının nafaka yükümlüsü olduğu davalar da var, bunları sorun olarak görenler dillendirmese de böyle davalar da var. Bu miktar kadını yoksulluktan kurtaran bir miktar da değil. Biz bir de hâlihazırda yoksulluktan bile kurtarmayan bir miktarı tahsil etmekte sorun yaşıyoruz. Deniyor ki, hapsen tazyik denen, yani nafaka ödenmediğinde gelen hapis cezası niye var, çünkü başka türlü ödemiyorsunuz. Kadın ayrıca bir icra ceza mahkemesine başvurup harcı, avukatı, onlarla uğraşmak istiyor mu, bunun nasıl rahatlıkla yapılabildiğini düşünüyorsunuz” diye sordu. Nakıpoğlu, nafakaya hükmedilme sürecinden bahsetti: “Aile Mahkemesi hakiminin çok geniş yetkileri var, İki tarafın da gelirine sosyo-ekonomik durumlarına bakıyor bunlar araştırılıyor,. Nafakanın hükmedilmesinde hâkim, yasa da olmasa da tabii ki takdir yetkisini kullanarak evlilik süresini göz önünde bulunduruyor. Bunları hâkimlerin kendisi söylüyor. Tabii ki öyle, hakkaniyet ölçüsü kullanıyorlar. Bu hukukun her alanında böyle. Onların söylediği gibi fake hesaplardan “oh kocam keriz gibi ödüyor ben de geziyorum” gibi gerçekçi olmayan hususlarla hareket etmiyorlar. Hakkaniyet ölçüsünde değerlendiriliyor. “HAKİMLER HAKKANİYET ÖLÇÜSÜ KULLANIYOR” Nakıpoğlu, boşanma davalarında nafakaya hükmeden hakimin yetkilerinden bahsetti: “Nafakanın hükmedilmesinde hakim, yasa da olmasa da tabii ki takdir yetkisini kullanarak evlilik süresini göz önünde bulunduruyor. Bunları hakimlerin kendisi söylüyor. Tabii ki, hakkaniyet ölçüsü kullanıyorlar. Bu hukukun her alanında böyle. Onların söylediği gibi fake hesaplardan 'oh kocam keriz gibi ödüyor ben de geziyorum' gibi gerçekçi olmayan hususlar yok. Hâkim hakkaniyet ölçüsünde değerlendiriyor. Zaten en ufak geçici de olsa bir işe girseniz hemen kesiliyor nafakanız. Diyelim üç aylık bir projeye girdiniz, nafakanın kaldırılması davası hemen açıldı, kesilebiliyor. Bu o kadar kolay ki. Zaten en ufak geçici de olsa bir işe girseniz hemen kesiliyor nafakanız. Diyelim üç aylık bir projeye girdiniz, nafakanın kaldırılması davası hemen açıldı, kesilebiliyor. Bu o kadar kolay ki. Madde 176 çok net zaten, nafakayı kaldırmak gayet kolay bir mesele. Siz bu davayı açmayı bilmiyorsanız biz ne yapalım? Maddi durumum kötüleşti artık ödeyemiyorum diyen erkek dava açıyor ve davası da kabul ediliyor." Nafakanın ödenmesinin çeşitlendirilebileceğinden bahseden Nakıpoğlu, “Hâkimler aynı zamanda her ay ödeme değil toplu ödemeye hükmedip her ay ilişkiyi de kesebiliyorlar. Yani hâkimin böyle bir yetkisi de var, lütfen hâkimlerin takdir yetkisine güvenin. Toptan ödeme veriyor ve ilişki bitiyor. Diyorlar ya sürekli iletişim halinde kalıyoruz. Bir kere süresinde yükümlülüğünü getiriyorsan kimse seni aramıyor zaten sen demek ki mahkeme emrini yerine getirmiyorsun ki kadın sana neden ödemiyorsun diyor. Taraflar sadece erkek değil ki, kadın da istemiyor, bir ilişki kurma halini. Konuşmak bile istemiyor” dedi. “İŞ DİĞER KADINA GELDİ, ERKEK EGEMEN SİSTEMİN SİLAHLARINA BAKAR MISINIZ” Selin Nakıpoğlu, erkeğin evlendiği ikinci kadının da nafaka ‘mağduru’ olduğuna dair söylenenlere ilişkin de konuştu: “Çok acayiptir ki süreçte, cümle bitti söylenenler aynılaştı, sıra diğer kadına geldi. Ben yeniden evlendim, bir kadın aslında bir kadına şiddet uyguluyor. İşi buraya getirdiler. Erkek egemen sistemin bakar mısınız silahlarına. Olmadı bir yere kadar getirdiler, sözleri bitti çünkü yasal düzlemde gidilmiyor. Sonra, başka kadınlar da şiddete uğruyor sizin yüzünüzden nasıl buna razı oluyorsunuz. Vay efendim. Siz ne zamandan beri kadınların haklarını bu kadar düşünür oldunuz? 6284 sayılı yasanın şeytan yasası olduğunu manşetten yazan gazete mi söylüyor bunu? Kadınların kazanılmış haklarını birer birer geri ellerinden alınmasını söyleyen gazete? Bu mu samimiyet?”  “NEDEN KAZANILMIŞ HAKLARIMIZA SALDIRILIYOR?” Konuya ilişkin değerlendirmesinin sonunda Nakıpoğlu, “Hiçbiri gökten zembille inmedi, biz mevcut düzenlemelerimiz için mücadele ettik, bu kadınlar bu topraklarda her şeyi tırnaklarıyla aldılar. Önceden de böyleydi şimdi de böyle.maksat ekonomik olarak güçlü bir halde olmaısnı istememek. Güçlenmesin, boşanmaya kalkmasın, düşünsün, nasıl boşanacağım nasıl geçineceğim diye. Sakin dursun boşanmasın” dedi. Avukat Selin Nakıpoğlu, tartışmanın onu ürküttüğünü belirterek, şunları söyledi: “Çok önemli bir sözleşmenin imzacısıyız ama bu yokmuş gibi davranılıyor. İstanbul sözleşmesi (Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi: 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan, 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe giren sözleşmedir.)eğer bugün, zaten yürürlükte anayasada madde 90 çerçevesinde, ama uygulamada daha çok yer bulsa, bunları bile konuşmayacağız. Fakat maalesef hayalet b,r sözleşmeymiş gibi. Ne yaptıysak sözleşmeyi kararlara geçiremedik. Bununla ilgili adalet bakanlığı personeline hakimlere savcılara eğitim verdi mi, hiç sanmıyorum. Ya da 6284 sayılı yasaya (şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenleyen yasadır) neden bu kadar saldırı var? Bu şiddet yasasının ne kadar önemli olduğunu biliyor musunuz? Mesele öldürüldükten sonrası değil, öldürülmeden tedbir almak. Mesele o insan ölmesin. Önemli olan tedbirdir, çağdaş hukuk sistemi bunu gerektirir; tedbirlere önem vermek, tedbirlere para harcamak, önlem almak. Olduktan sonrası elbette bir şeyler yapılır ama olmaması için uğraşmak neden bu kadar kazanılmış haklarımıza saldırılıyor, her düzlemde. Sadece medeni kanun 175. ve 176. maddeler çerçevesinde bakmıyorum, daha geniş bir çerçeveden bakıyorum, bu sebeple de endişeliyim.”