Cezaevlerinde "Tek Tip Kıyafet" uygulaması ile ilgili özel haber dosyamızın ilkini TAYAD'lı ailelerle yaptığımız görüşme ile başlatıyoruz.  “Tek Tip Kıyafete" karşı Galatasaray Lisesi önünden Silivri Cezaevi'ne yürümek isterken gözaltına alınarak serbest bırakılan TAYAD'lı aileler, "Çocuklarımızı dört duvar arasında ezmeye çalışmasınlar, onları ezemeyecekler. Onlara her şeyi yapabilirler ama boyun eğdiremeyecekler, biat ettiremeyecekler. O paçavraları evlatlarımıza giydiremeyecekler" dediler.
Dokuz8Haber / M. İrem Afşin [mks_dropcap style="letter" size="52" bg_color="#ffffff" txt_color="#000000"]T[/mks_dropcap]arihe kayıt düşmekten hareketle, geçmişten ders alarak, kapsamlı ve konunun her cephesiyle konuşacağımız “Tek Tip Kıyafet” özel haber dosyamıza başlarken, 2 gün önce gözaltına alınan TAYAD'lı ailelerden  Naime ve Fatma anneler ile konuştuk. https://youtu.be/rU64XQEwgzk Aylardan Mart, günlerden Çarşamba. İstanbul’a bahar gelmeye çalışıyor, yavaş yavaş ısıtmaya çalışan güneş kendini hissettiriyor. Hızlı adımlarla İstiklal Caddesi’nde Galatasaray Meydanı’na doğru yürüyorum, vakit öğlene yaklaşıyor. Yürürken “yetişmeye çalıştığım randevuyu kaç kişi biliyor?” diye düşünüyorum. Üzerilerinde “Tek Tip Kıyafete Hayır” yazan kırmızı önlükleri ile birkaç anne, belki bir baba, belki bir abi, orada meydanın ortasında, 2 TOMA, bir akrep, bir panzer ve onlarca kadın, çevik ve sivil polis tarafından kuşatılmış durumda, neden o meydana çıktıklarını anlatmak için güneşe doğru duruyorlar. Sadece 6 kişiler. Hepsinin oğlu, kızı, yeğeni, kardeşi veya bir akrabası hapishanelerden birinde –onların deyimiyle- tutsak. Polis yoldan gelip geçenlerin değil kim olduklarını anlamalarını, durup onlara bakılmasını bile engelliyor. Canlarından varlıkların dört duvar arasından dışarıya ulaşamayan seslerini karşılarında duran birkaç basın mensubu aracılığı ile kamuoyuna, ülkeye, dünyaya duyurmak isteyen aileler, kısa bir basın açıklaması ile “Suçlu değil devrimciyiz. Tek tip elbise giymeyeceğiz” yazan pankartları ile “tek tip kıyafet düzenlemesi”ne karşı duruşları için farkındalık yaratmak amacıyla son dönemde yoğun işkence haberlerinin geldiği Silivri Ceza İnfaz Kurumu’na doğru yürüyüş yapacaklarını açıklıyorlar. Daha basın açıklaması biter bitmez, basının arkasında duran polislerin telsizlerinden “yürüyüşe engel olun, gözaltı yapılacak” anonsları duyuluyor. Yürüyüşün yasal olmadığını söyleyen polis ile eylemciler arasında pek de uzun sürmeyen bir tartışma yaşanıyor. Amirler “ben anneyim, bir dinleyin size anlatayım” diye bağıran yaşlı kadını hiç dinlemiyorlar. Yapmak istedikleri yürüyüşün “yasal” olmadığını, ısrar ettikleri takdirde gözaltına alınacakları söyleniyor. Yürüyüşü gerçekleştirmek isteyen gruba polis oldukça sert müdahale ediyor. Yaşanan arbede sonucunda 4 eylemci – 3 kadın, bir erkek- darp edilerek gözaltına alınıyor, sürüklenerek çevik kuvvet aracına bindiriliyor. Olan biteni görüntülemek isteyen biz basın mensupları da nasibimizi alıyoruz elbette: Kılık kıyafetimize göre gazeteci olup olmadığımız sorgulanıyor, son zamanlarda sokakta çok rastladığımız şekilde “sarı basın kartı” soruluyor, çekim yapmaya devam ettiğimiz için itiliyoruz, kameraların önüne geçiliyor, çekime devam etmek isteyen, “biz de işimizi yapıyoruz” diyen basın emekçileri GBT ile tehdit ediliyor. “Uzak durun” bağrışları arasında aileleri alan araç, saatler sonra öğreneceğimiz şekilde Karaköy Merkez Karakolu’na doğru yola çıkarken, kameraların önünde hala onlarca polis var… O andan birkaç ay geriye dönüp hafızamızı tazeleyelim: OHAL döneminin rutinlerinden biri haline gelen Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’lerden Aralık 2017’de çıkarılan 696 sayılı KHK’da yer alan “cezaevlerinde tek tip kıyafet düzenlemesi” maddesi, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren yaklaşık 60 bin tutuklu ve hükümlüyü ilgilendiriyor. Maddeye göre, kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle tutuklu ve hükümlü bulunanlar, duruşmaya sevk nedeniyle cezaevi dışına çıkarılmaları durumunda, ceza infaz kurumu idaresi tarafından verilen kıyafetleri giymek zorunda olacaklar. Buna göre, darbeye teşebbüs suçlarından tutuklu veya hükümlü olanlar “badem kurusu”, diğer terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olanlar ise “gri” renkte göğüs ve pantolon bölümü bitişik tulum giyecekler. Çocuklar ile hamileler bu uygulamanın dışında tutulurken, kadın tutuklu ve hükümlülerin giyecekleri elbiselerin renkleri erkeklerle aynı olmakla birlikte, duruma göre farklılık gösterebilecek. Tek tip kıyafeti giymeyi reddeden veya kıyafete kasten zarar verenlere, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, iletişim cezası gibi yaptırımlar öngörülüyor. Kısa süre içinde, düzenlemeye yönelik tepkilere karşı cezaevlerinde güvenlik önlemlerinin artırıldığı da gelen bilgiler arasında. 696 sayılı KHK yayınlandıktan sonra tek tip kıyafet düzenlemesine ilişkin yönetmeliğin bir ay içinde çıkarılması beklenirken,  öngörülen süre 26 Ocak’ta sona ermesine rağmen halen yönetmelik çıkartılamadı ve bu nedenle tek tip kıyafet uygulaması başlatılmadı. Erkek mahkumların giyeceği tek tip kıyafetler farklı cezaevlerine gönderilirken, kadın mahkumların giysileri ise yönetmeliğin çıkmaması nedeniyle dikilmedi. Yönetmeliğin gecikmesinde, uygulama sırasında yaşanması muhtemel sıkıntıların etkili olduğu düşünülürken; KHK ile tek tip kıyafeti giymeyi reddeden veya kıyafete kasten zarar verenlere, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma disiplin cezası verilmesinin caydırıcı olmayacağı gibi;  tek tip kıyafet giymeyi reddeden mahkumların duruşmalara katılmaması nedeniyle yargılamaların da uzamasına neden olabileceği kaydediliyor. Yönetmelik beklenirken, gerek dönemi bizzat yaşayanlardan anımsatmalar gelmeye başlıyor:  80 darbesi sonrasından 1996-2000 açlık grevleri, ölüm oruçları ve Hayat Dönüş Operasyonu’na uzanan süreçte cezaevlerinde yaşanan ağır ve sonu ölümlerle biten dönemi bilen tutuklu yakınları ve uygulama karşıtı sivil toplum kuruluşları tek tipe karşı mücadele etmek için güçlerini birleştiriyorlar. TAYAD -Tutuklu Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Tutsak Yakınları İnsiyatifi, farklı sosyalist örgütler, demokrasi güçleri ile tek tipe karşı bireylerin bir araya geldiği Tek Tipe Karşı Mücadele Platformu, yönetmelik çıkmadan önce gerek cezaevlerindeki ağır insan hakları ihlallerini, gerekse neden tek tip kıyafete karşı olduklarını kamuoyuna iletmek, KHK ile gelen “yasa”yı geri çevirmek için çalışmalara başlıyorlar. “Tarih acaba gerçekten tekerrürden ibaret midir?” diye düşünüyorum. Tanıdığım Wernicke Korsakoff hastalarının durumlarını, gencecik kızının hapishanede yanarak öldüğünü anlatan anneyi, “Hayata Dönüş Operasyonu”ndan sağ kurtulanların yaşadıklarını nasıl gözlerini gökyüzüne dikerek aktardıklarını, bir de Veli Saçılık’ın kolunu düşünüyorum. Her ne yaşanırsa yaşansın, tarihe kayıt düşmekten hareketle,  geçmişten ders alarak, kapsamlı ve konunun her cephesiyle konuşacağımız “Tek Tip Kıyafet” özel haber dosyamızı böyle başlatıyoruz. Hayatın garip tesadüflerinden biri midir, yoksa nokta atışı doğru insanlarla konuşabildiğimiz için midir, geçtiğimiz Çarşamba günü gözümüzün önünde yerlerde sürüklenerek gözaltına alınan tutsak yakını iki anne, Naime Emlik ve Fatma Yayla birkaç hafta önce röportaj yaptığımız ilk aileler arasında. Naime Abla ile gözaltına alınmadan bir gün önce yine Beyoğlu’nda karşılaştığımızda, “Ben de sizi arayacaktım şimdi, yarın yürüyoruz” derken gözleri ışıl ışıl. Oğluna tüm yaşatılanlara rağmen asla pes etmeden desteğini ve umudunu sürdüren Naime Emlik’e kulak verelim:
  • NAİME EMLİK- TAYAD- FİKRET KAYA’nın Annesi;
“DÜŞÜNÜN Kİ YAPMADIĞI BİR ŞEY İÇİN, SIRF ÜLKESİNE GELDİĞİ İÇİN 33 YIL CEZA VERDİLER” “Adım Naime Emlik, Fikret Kaya’nın annesiyim. Kendisi Şakran T2 No.lu hapishaneye yeni sürgün edildi. Oğlum ilk kez 1998’de 18 yaşında tutuklandı. Tutukluluğu sürerken F tipi hapishaneler gündeme gelmişti. O süreçte başlayan açlık grevleri, ölüm oruçlarında o da ikinci ekipte açlık grevi direnişçisiydi. 216 günden sonra iktidarın ölmesinler diye, direnişi kırmak için bir zorla müdahale durumu oldu. Müdahale edilenlerden biri benim oğlum, Wernicke Korsakoff hastası oldu. Daha sonra çıkarılan yasayla serbest bırakıldı, ama bitkisel hayattaydı. Biraz toparlandığı zaman, tekrar hapse geri almaya çalıştıkları için o da yurtdışına çıktı. Uzun yıllardan sonra tekrar Türkiye’ye geldiğinde ise hemen yeniden tutuklandı. Şu anda o yokken hakkında verilen bir müebbet ve döndüğü zaman hakkında verilen 33 yıl daha cezası var. “Eylem için geldin” dediler, “eylemi yapmadın ama yapma ihtimalin var, yapabilirsin” ihtimali üzerinde durdular. Düşünün ki yapmadığı bir şey için, sırf ülkesine geldiği için 33 yıl ceza verdiler. Başka bir ülkede ilticacı olarak yaşamak istemedi, “Ülkemi, ailemi, yoldaşlarımı özledim ve geldim. Bir şey yapmadım ve yapmadığım bir suç için bu cezayı bana veremezsiniz” dediğinde “yapmadın ama yapma potansiyelin var” denildi. Geldiğinden beri 4-5 hapishane gezdirildi. Önce Tekirdağ’daydı, sonra İzmir Kırıklar’a götürüldü. Kırıklar’dan Edirne’ye sürgün edildi. Edirne’den Kandıra’ya, oradan da İzmir Şakran T Tipi’ne sevk edildi, bu sonuncu dönem 1.yıl içinde oldu.” “Özgür Tutsaklar” dediğimiz bizim evlatlarımız zaten bir buçuk yıldır bir direniş içindeydi. Sabah 20 gardiyan aniden giriyorlar koğuşa, üstüne çullanıyorlar, apar topar alıp ringe atıyorlar. Bu nedir, bu bir işkencedir. Son zamanlarda öyle bir sistemli hale getirdiler ki, hiçbir yere yerleşmesinler, her an her dakika bir sürgün olabiliriz endişesi. Her sürgünde eşyaları dağıtılıyor, verilmiyor, götürüldüğü yerde çıplak, onursuz aramaya maruz kalıyorlar, hapishaneye girişleri zaten bir işkence oluyor. Düşünün bu son dönemde yani 1.5 yıldan beri her türlü yöntemi denediler. Sürgün sevkler bunun bir parçası. Çıplak arama, infaz yakma, kitapların yasaklanması, tedavilerinin engellenmesi bunun bir parçası. NAİME EMLİK: “İNSANI BİR KALIBA SOKAMAZSINIZ” “Peki siz kişisel olarak ne düşünüyorsunuz tek tip dayatmasıyla ilgili?” diye sorunca sohbetimizin başından beri ilk kez kaşları çatılıyor. “Yıllardır hapishanelerde devletin sessiz imha politikasına karşı bir mücadele veriliyor. Hapishanelerde onlarca sorun var, onların çözümü dururken başımıza şimdi bir de tek tip çıkardılar. Ha F ha tek tip, hiçbir farkı yok. Oğluma sorduğumda, “koşullar ne gerektiriyorsa elimizden gelen her eylemi deneyeceğiz” dedi. Oturma eylemi, suç duyuruları, faks çekme, protesto etme, kapı dövme… Şimdilerde duyum alıyoruz, hapishanelerde onar günlük, birer haftalık uyarı açlık grevleri yapılıyor. Çok endişeliyiz. Tek tip sadece bir elbise meselesi değil. Tek tip F tipi gibi, tektipleştirmek istiyor. Bu da aslında ideolojik, iktidarın dayattığı bir şey. Bizim evlatlarımızın kendi değerleri var, düşünceleri var. Ben de tek tipe karşıyım. Bütün insanların karşı olması lazım, bir kalıba sokamazsınız bir insanı… FATMA AYLA: İNSANLARI EN BAŞTAN SUÇLU İLAN EDİYORLAR Fatma Ayla’ya kızını soruyorum, kaç yıldır kızına hasret? Gülümsemesi çok buruk anlatmaya başlıyor: “Benim kızım 27 yaşında, 5 yıldır hapiste, bu zaten ikincisi, daha önce de altı ay kadar bir hapisliği vardı.  7 aydır İzmir Şakran Cezaevi’nde. Daha önce Silivri’deydi, ondan öncesinde Bakırköy’deydi. Bakırköy’den Silivri’ye sevkle sürgün edildiler, çok da kötü götürüldüler, çok ciddi işkence yapılmıştı, hatta o sevk sırasında bir kolu kırılmıştı. Sonra Silivri’de işkenceler başladı. Silivri açıldıktan sonra oraya ilk siyasi tutuklular olarak kadınlar gönderildi. “Kızımın ilk tek tip konusu açıldıktan sonra, ilk söylediği şu oldu: “Sana açıklama yapmaya gerek yok anne, çünkü tarihimizden herkes biliyor ki, biz o kıyafetleri giymeyeceğiz.” O insanlar giymez. Bir arkadaşıma demiştim ki, “aslında sen çok şanssız bir insansın.” “Neden?” diye sordu arkadaşım. “çünkü sen devrimci insanları tanımamışsın, bence sen şanssızsın” dedim. Hakikaten ahlakı, doğruluğu, insan olmanın en güzel yanlarını onlar taşıdıkları için, kızıma bu konuda hiçbir uyarıda bulunma gereği duymadım. Tabii ki bu insanlar asker değil, herhangi bir yerde çalışmıyor, nedir üniforma gibi tek tip elbise? Bu insanların henüz davaları dahi bitmemişken, en baştan suçlu olarak ilan ediyorsun. Hangi insan bunu kabul eder ki? Ben kesinlikle kızımın veya diğer insanların bunu kabul etmesini reddediyorum ve asla istemiyorum. “ Naime Emlik’e dönüp “bir anne olarak ne hissediyorsunuz?” diye sormama gerek kalmıyor, “çok zalimler…” diyerek kaldığı yerden devam ediyor. “Yıllarca evladının o dört duvar arasında kalacağını düşünmek bile insanı nasıl etkiler? Ama biz onu her gördüğümüzde ondan moral alıyoruz, güç alıyoruz, motive oluyoruz ve onunla birlikte her şeyi paylaşıyoruz. Bir anne olarak şu noktanın da acısını yaşıyorum; biz demokrasi mücadelesini yeterince vermemişiz ki evlatlarımıza bu iş düşmüş, onları tutsak etmiş, dört duvar arasına koymuşlar. Şimdi bir de tek tip mi giyecekler? Tek tipi hayal bile edemiyorum oğlumun üzerinde. En ağır bedelleri ödeyeceklerinden ve buna direneceklerinden adımız kadar eminiz. Bizi kaygılandıran, endişelendiren zalim bir iktidarla karşı karşıya olmak. O zaman F tipleri dönemindeki de zalimdi, 12 Eylül’deki de zalimdi, bu da zalim. “Zulm ile abad olmaz” diyorlar, biz de buradan yetkililere sesleniyoruz bir anne olarak, zulm ile abad olmaz! Çocuklarımızı dört duvar arasında ezmeye çalışmasınlar, onları ezemeyecekler. Onlara her şeyi yapabilirler ama boyun eğdiremeyecekler, biat ettiremeyecekler. O paçavraları evlatlarımıza giydiremeyecekler. "BEN DE OLSAM GİYMEZDİM. NİYE GİYEYİM?" “Ben de olsam ben de giymezdim, empati yapıyorum.” “Bana deseler ki “Giy bunu!” Niye giyeyim? Niye? Giymek için sebep ne olabilir ki? Aklımı mı yitirdim, niye giyeyim ben? Ben senin her şeyini reddetmişim! Yönetmeni reddetmişim, yaptığın işlere karşı çıkmışım, böyle yönetilmez demişim. Ama bana diyorsun ki benim dediğim şekilde giyin, benim dediğim kitabı oku.” “Evlatlarımız kaç günlerdir hastanelere gitmişler, doktor diyor ki “dua oku, şükret, iyileşirsin.” Niye böyle bir şey olsun? Bu elbiseyi giy. Niye giysin?Bu dayatmalar nereye kadar gidecek, bunun sonu var mı? Yok. Sesimizi duyuramıyoruz, çünkü içerde çocuklarımızın sesini boğmaya çalışıyorlar. Dışarıda da bizim sesimizi duyurmamızı istemiyorlar. Biz de zaten herhalde potansiyel birer hapishane yolcusuyuz. Neyse, canımız sağolsun, onurluyuz en azından…” Onuruyla oğlunun ve diğer çocukların seslerini duyurmak, tek tip kıyafet dayatmasının hapishanelerdeki zorlu süreci nasıl katmerli hale getireceğini anlatmak isteyen TAYAD’lı aileler 14 Mart Çarşamba günü Galatasaray’da yaptıkları basın açıklamasından sonra önce Bakırköy  Cezaevi’ne, ardından Silivri’ye yürüyeceklerdi, mümkün olmadı. Naime Emlik, Fatma Ayla, Nurdan Ayna ve Mulla Zincir yoğun darpla gözaltına alındılar. Gözaltında yaşatılan şiddet nedeniyle Mulla Zincir’in belinde 2 çatlak oluştu, Karaköy Merkez karakolundan götürüldüğü hastanede kasnak takıldı ve gece tekrar karakola dönmek zorunda kaldı. Oysa hastanedeki doktor “bana kalsa 6 hafta kıpırdatmam” demişti. Dün(15 Mart) savcılıkta verdikleri ifadelerden sonra, tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilen aileler, adli kontrol şartıyla akşam saatlerinde serbest bırakıldı. Halkın Hukuk Bürosu’ndan Avukat Ezgi Çakır görüşmemizde, müvekkillerinin hepsinin darp gördüğünü, belindeki çatlaklar nedeniyle Mulla Zincir’i yeniden hastaneye götüreceklerini ifade etti. “Tek Tip Kıyafet” özel haber dosyamıza, farklı tutuklu ve hükümlülerin aileleri, avukatlar, sivil toplum temsilcileri ve konuyu geçmişten bugüne tanıklıkları ile takip eden gazetecilerle yapacağımız görüşmeler ile devam edeceğiz.