TÜSİAD, ''Doğu Akdeniz'deki gerilim hakkaniyet temelinde çözülmelidir. Barışçıl ve uzun vadeli çözüm tüm kıyı devletlerin katılımını gerektirmektedir'' açıklaması yaptı.

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Doğu Akdeniz'i barış ve refah bölgesi haline getirmek için gerilimi azaltma, tek taraflı eylemlerden kaçınma, diyalog ve ön koşulsuz müzakereleri başlatma ihtiyacı olduğunu belirtti. Açıklamada, ''Doğu Akdeniz’de barışçıl ve uzun vadeli çözüm tüm kıyı devletlerin katılımını gerektirmektedir. 'Akdeniz Barışının' (Pax Mediterranea) Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarları dikkate alınmadan başarılamayacağı açıktır'' ifadeleri kullanıldı. Yapılan açıklamada, Avrupa Birliği mevcut anlaşmazlığın çözümünde daha aktif ve tarafsız bir rol üstlenmeye davet edilerek, ''Üyelik statüsü nedeniyle taraflardan birine koşulsuz destek vermek AB'yi hem adil ve güvenilir bir arabulucu olmaktan yoksun bırakır, hem de çözümden ziyade sorunun parçası haline getirir'' denildi.

“ANLAŞMAZLIKLAR BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALINMALI”

Açıklamada şu ifadeler yer aldı: ''Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi’nde uzun yıllardır çözülmemiş anlaşmazlıklar, Güney Kıbrıs’ın 2004’te Annan planını reddetmesine rağmen, adada kapsamlı bir çözüme ulaşılmadan AB üyeliğine kabul edilmesi, bugün Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusu ve doğal kaynakların hakkaniyetli paylaşımı sorunları birbirlerini doğrudan etkilemektedir. Bu konular ivedilikle başlatılacak bir diyalog süreci çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu sürecin ilk adımı olarak da Türkiye ile Yunanistan arasında 2016 yılında kesintiye uğrayan ön keşif görüşmelerinin- anlamlı bir ilerleme sağlamak üzere, herhangi bir ön koşul olmaksızın- yeniden başlatılması gerekmektedir. Üzerinde uzlaşı sağlanamayan tüm ihtilaflar uluslararası hukuk temelinde çözülebilir."

“AB’YE ENTEGRASYON SÜRECİ ETKİN OLARAK İŞLETİLMELİ”

"Mevcut anlaşmazlık Türkiye ve Yunanistan arasındaki uzun zamandır çözülmemiş deniz hukuku sorunlarının, Güney Kıbrıs tarafından reddedilen BM Annan Barış Planı gibi kaçırılan fırsatların sonucudur. Türkiye'nin AB’ye entegrasyonu kapsamında politika yakınsama sürecinin kesintiye uğraması da bu unsurlar arasında önemli bir yere sahiptir. Doğu Akdeniz'deki tırmanış siyasi anlaşmazlıkların çaresinin “uzaklaş(tır)ma” politikası olamayacağını bir kez daha göstermektedir. Yaptırımlar ve dışlayıcı politikalar güvensizliğin artmasına sebep olarak daha fazla hasara yol açacak; bölgede sürdürülebilir barış, istikrar ve ekonomik refahın sağlanmasına yönelik Avrupa idealleri ve hedefleriyle çelişecektir. Türkiye-AB arasında köklü bağlar ve bu bağların sosyo-ekonomik kalkınma ve hukukun üstünlüğü üzerinde derin etkileri bulunmaktadır. Bu durum dikkate alındığında üyelik perspektifi içermeyen bir Türkiye-AB ilişkisi modeli Türk iş dünyası nazarında sürdürülebilir değildir. Doğu Akdeniz'de hakkaniyetli çözüme yönelik atılacak somut adımlar Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılmasını sağlayacak ve Türkiye'nin AB uyumuna yönelik reform sürecine ivme kazandıracaktır."

“İLERİ GÖRÜŞLÜ POLİTİKALAR İZLEME ZAMANI”

"COVID-19 krizinin sürdüğü bir dönemde hepimizin ortak sorumluluğu, tabii ve fikrî kaynaklarımızı uzun süredir devam eden sorunları aşacak ve barış ve refah kaynaklarına dönüştürecek ileri görüşlü politikalar uygulamak için kullanmaktır. Brüksel, Ankara, Atina, Berlin ve Paris başta olmak üzere tüm Avrupa başkentleri, öncelikle NATO içerisindeki ittifak ruhunu koruyarak, yenilikçi, hakkaniyetli ve karşılıklı yarar sağlayan çözümlerle zorluk ve anlaşmazlıkları aşmak için diplomatik bilgelikten yararlanmalı, mevcut tüm olumlu imkanlarını kullanmalıdır.''