Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. Beştaş'ın gündeminde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'a yaptığı ziyaret vardı.

Diyarbakır’da 5 Nolu Cezaevi’nin kapatılması yönündeki propagandasına yanıt veren HDP’li Meral Danış Beştaş, “Türkiye’nin her yerini cezaevini yaptılar Kürtler yine cezaevinde ve bu işkencelere karşı büyük bir direniş gösteriyor” dedi.  
HDP olarak verdikleri kanun tekliflerinin komisyonda bekletildiğini kaydeden Beştaş,TBMM'deki torba kanuna ilişkin şunları söyledi: “13 kanunda düzenleme içiren bir torba kanun var önümüzde vergi usul kanunundan elektrik piyasası kanuna kadar birçok kanunda farklı düzenlemeler içeren bir çorba kanun teklifi. Neler var, o kadar ilgisiz, bağımsız ki içerikleri birbirinden niye yan yana getirmişler bunu çözmemiz mümkün değil. Halkın gündemiyle, açlığıyla, yoksulluğuyla, öğrencilerin yurt sorunlarıyla, esnafın durumuyla fiyatların yüksekliği, pahalılık insanların artık çocuklarına beslenme çantası bile hazırlayamadıkları bir dönemde bu torba kanun derde deva olmayacak” diye belirtti. 

‘CEMEVLERİNE KAYYIM NİTELİĞİ TAŞIYOR’

“Motorlu araç satışlarından kamulaştırmaya, sermayenin kayırılması meselesi, Alevilere ilişkin 6 maddede düzenleme var” diyen Beştaş, “Öncelikle iki önemli düzenlemeyi söylemek istiyorum. Bir tanesi her zaman olduğu gibi sermayenin kayırılması meselesi, İstanbul Finans Merkezi’nde bulunan finans gruplarının yurtdışındaki kazançlarının Türkiye’ye getirilerse bunun yarısı bugüne kadar besledikleri gruplara yeni ödüller vermeyi ihmal etmiyor. Hem ihalesiz yapacaklar hem de il özelleştirme idaresi üzerinden yeni rantlar sağlayacaklar. Diğeri Alevileri doğrudan ilgilendiren düzenlemeler Cumhurbaşkanı kararları ile kültür bakanlığına bağlı Alevi Bektaşi başkanlığına bağlı bir cemevi kurulacak. Yönetimi kendileri belirleyecekler, dedeleri de maaşa bağlayacaklar teklife göre. Bu Alevileri tamamıyla kontrol altına almaya çalışan, onların taleplerini görmezden gelen folklorik öğeye indirmekten başka bir şey değil. Cemevlerine adeta bir kayyım ataması niteliğini de taşıyor” ifadelerini kullandı.
 
‘ALEVİLER EŞİT YURTTAŞLIK İSTİYOR’
 
Aleviler için kurulacak birimin başkanının da AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanacağını dile getiren Beştaş, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Biliyoruz Alevilik inancında dede, analar bile rızalık almadan posta oturmazken; böyle tepeden yetkilerle donatılan bir yapının Alevilerde karşılık bulmayacağını biliyoruz. Aleviler de bunu kabul etmediklerini, karşı olduklarını söylediler, önerilerini topluma sunuyorlar. AKP ve MHP Alevilerin sorunlarını sanki bir imar sorunu, bir elektrik, su faturası sorunu, maaş gibi düzenleyerek bu Alevilik inancını da büyük hareket ediyorlar. Alevilerin talebi devlet merkezli bir dini yönetimin eklentisi olmak hiçbir zaman olmadı şimdi de değildir. Çözülmesi gereken temel problem Alevilerin eşit yurttaşlık talebidir. Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesidir. Burada bir örnek verelim AKP çözemediğini bütün sorunlarda bir başkanlık kurarak çözdüğünü ileri sürüyor yıllardır. 
 
CEMEVLERİNE YASAL GÜVENCE
 
 Mesela Türkiye insan hakları eşitlik kurumu kuruldu sadece bir örnek vereceğim. TİHEK, İnsan hakları ihlallerinin ayyuka çıktığı Türkiye’de bunu kurarak sözde bu sorunları AKP çözecekti. TİHEK’in adını kim biliyor kaç başvuru var. Kendi kendilerine oturup rapor yazıyorlar Uluslararası platformlarda bu raporu hazırladık hiç bir sorun yok demeye getiriyorlar. Alevilere ilişkin de yapmak istedikleri tam budur. Alevilik sorununa ilişkin soru geldiği zaman, ‘başkanlık kurduk, bütçesini verdik, dedelere de maaş verdiriyoruz’ Alevilerin sorunları çözülmüş olacak. Bunlar kabul edilemez. Tüm inançların kendi özgünlüğüyle kabul edilmesi hayati bir yerde duruyor. Alevi inancının resmi olarak tabii ki tanınması ve ilgili düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Alevi yurttaşlar inanç ritüellerini ne şekilde yapmak istiyorlarsa; bu şekilde yapmalıdır, kanuni düzenlemeler bu temelde olmalıdır. Bütün inançlarda kişilerin beyanı esas alınmak zorundadır. Bu şekilde inanç özgürlükleri güvence altına alındığı zaman Alevilerin ibadethanesi cemevleridir. Cemevlerinin ibadethane statüsü Anayasal güvenceye kavuşturulması. Alevilerin sorunlarının çözümü ve taleplerinin karşılanması, vergi kanunu kapsamında değerlendirilmesi ve tartışılması da kabul edilemez, bir hakaret ve haksızlıktır.  
 
'TÜM GÜCÜMÜZLE MUHALEFET EDECEĞİZ'
 
Bu vergi usul kanunda ve 13 kanunda değişiklik yapan bir torbanın konusu değil. Bu akademisyenlerin ve aydınların, Alevi toplumunun tartışması gereken bir konudur, geniş çaplı bir istişare olması gerekiyor. Burada şöyle bir düzenleme var. Cemevi yapımını ihtiyaç ve şartlar koşulluna bağlı kılıyorlar. Buna kim karar verecek. Mülki idare amirleri yani valilik ihtiyaç ve şartların uygun olup olmadığını söyleyerek, cemevinin kurulup kurulmayacağını söyleyecek. Bu da baştan zaten yok hükmünde çünkü valilerin AKP’nin il ve ilçe başkanı gibi çalıştıklarını ve siyasi tutum aldıklarını uygulamalardan iyi biliyoruz. Bir an önce bir inanç hizmetleri başkanlığının kurulması zaruridir. Diyanet tartışmasını burada yapmaya gerek bile yok. İnanç başkanlığında, inanç temsilcilerinin yer aldığı bir meclisle yönetilmelidir. Devlet tek inanca değil bütün inançlara eşit mesafededir, ‘bütün herkesin hakları ve özgürlükleri vardır’ diyerek bu konuda Plan ve Bütçe Komisyonu’nun da taleplerimizi önereceğimizi güçlü bir muhalefetle Alevi toplumuna dayatılan bu değişikliği kabul etmeyeceğimizi, düzenlemenin lehe değiştirilmesi için tüm gücümüzle orada olacağız.  
 
ERDOĞAN’IN DİYARBAKIR ZİYARETİ
 
Dünden beri Erdoğan’ın Diyarbakır’a gidişi gündem yapıldı. Öncesinde mesajlarla gündemdi. Gece yarısı öğrencilere, memurlara zorunlu tutulan bir mitingden söz ediyoruz. Her plakadan Sivas’tan Konya’ya, Trabzon’a birçok otobüs ve minibüs Diyarbakır’a taşındı. Dün Diyarbakır mitinginde Diyarbakırlılar sayılamayacak kadar azdı. Ben uzun yıllar Diyarbakır’da yaşayan biri olarak bunu çok iyi biliyorum telefonda da bunu öğrendik. İyi bir turizm faaliyeti de oldu, esnaflar belki bundan faydalanmıştır. Erdoğan’ın Diyarbakır mitingleri artık psikolojik işkenceye dönüştü. Gelen mesajlarda, fotoğraf çekmenin bunun ispatlanması mecburiyeti de aldığımız duyumlar arasında. Bu nasıl bir şey açıkçası kimse Diyarbakır’ın bu şekilde tartışılmasından mutlu değil. Diyarbakırlılar mutlu değil. Diyarbakır’ın talepleri ve görüşleri var. Niye gitti hakikaten bazen insanın aklı almıyor. Daha dün Çelebi, kendi partisine katılırken bütün Türkiye kadınlarına, Kürt toplumuna çocuk yapmak üzerinden kafatasçı bir anlayışla ırkçılık ilan edildi, iki gün sonra Diyarbakır’a gidip aşk ilan ediyor. Yani bu tezadı ifade etmeye gerek yok. Kürt düşmanı olduğunu da itiraf etti. 
 
Dün Diyarbakır'da öyle hakaretler etti ki; partimize, önceki dönem eş genel başkanına, mevcut eş genel başkanımıza öyle sözler etti ki bu bir itirafa dönüştü. Farkında mı bilmiyorum ama yaptıklarının anlamını yorumlayamayacak kadar ciddi bir panik içindeler. Dünkü gezide neyi tartışalım. Diyarbakır cezaevinin kapatılması müjdesi verildi. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi akıl almaz işkencelerle nam salan, insanların katledildiği, işkencelerin olduğu cezaevini ‘kapatalım’ dediler kapattılar. Seremoni de yaptılar. Orada herhâlde dün bütün bakanlar vardı. Adalet bakanından herkes oradaydı. Peki, hakikaten Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi kapatılınca Türkiye’de işkence mi bitti mi? Hayır, Türkiye’nin her yerini cezaevini yaptılar. Şu anda 10 binlerce Kürt, Türkiye’nin her yerinde cezaevinde tutuluyor. Trabzon’dan Giresun’a, Giresun’dan Şakran’a, Tarsus’a, Kürkçülere. Bu yeni bir politika olarak yaşama geçiriliyor. Kürtler yine cezaevinde yine işkence görüyor Kürtler bu işkencelere karşı büyük bir direniş de gösteriyor. Açıkçası Türkiye’nin yarı açık ya da yarı kapalı cezaevi olduğunu söylemek yeni bir tespit olmayacak. Ama cumhuriyet tarihinin en sistematik dönemindeyiz. İşkence sistematik bir şeklide devam ettiriliyor. Son birkaç ayda 62 cenaze çıktı cezaevlerinden. Diyarbakırlıların bunlara karnı tok, boş lafları ciddiye almazlar. Sadece Diyarbakır’da büyük bir cezaevi kampus var.
 
'5 NO’LU ZİHNİYETİ DEVAM EDİYOR'
 
Ben hem avukat hem de milletvekili olarak ziyarete gittiğim zaman uçsuz bucaksız bir alan, A tipinden alfabenin birçok tipleri var, bir de Nolu var, bu da yetmiyor güvenlikli, bu da yetmiyor kadın cezaevi. Diyarbakır’da 5--6 km ötede binlerce insanın yattığı cezaevi hala duruyor. Kürtler hala kendi kimliklerini korudukları, hak talep ettikleri için bu iktidar tarafından baskı altına ve cezaevine alınıyor. Diyarbakır’da bu cezaevi kapatılınca zihniyet bitti mi. Diyarbakır cezaevinde işkence yapan zihniyet bugün sistematik bir şekilde devam ediyor. 12 Eylül’de bir anda yüzbinlerce insan alındı, yargılanmalar yapıldı ama burada AKP-MHP iktidarıyla sistematik ve devam eden bir Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi zihniyeti devam ediyor. Bu müzede ne yapacaklar. Bu vahşet hala güncel, işkence devam ediyorken insanların cenazeleri cezaevinden çıkıyorken, bu müzede ne sergilenecek. Esat Oktay’ın fotoğrafı mı yoksa köpeği Coo’nun yaptıkları mı sergilenecek. Ne sergilenecek? Onların adı bile yasaklanmış Kemal Pir’in adını andığınızda saldırıya geçiyorlar. Ya da Mazlum Doğan’ın Newroz bayramına karşı duruşunu tartışılır, hale getirmek istiyorlar. Bu müzede ne olacak? Hakikatle yüzleşilecek mi? Gerçekler ortaya çıkarılacak mı? O sayfa kapanacak mı? Müze demek bir daha o sürece dönülmemesi demektir, onun tarih olması demektir, işkenceye karşı direnmeye ihtiyaç duyulmayan bir sistemin yaşama geçirilmesi demektir. Ama böyle bir olgu yok, geçmişte de değil günümüzde yaşıyoruz 5 No’lu vahşeti. Hafızanın yok edilerek, hafızasızlaştırma üzerinden bir hafıza yaratılamaz, böyle bir yaratım gerçekle bağdaşmaz. Burada sadece Kürt halkını Diyarbakır cezaevini kapattım üzerinden ‘kandırmaya’ ve seçmen olarak Kürtlere ihtiyacı olduğunu anlatmak için yapıldı. Ama yıllara yayılan bir 12 Eylül zihniyeti var.
 
'DEMİRTAŞ KÜRT OLDUĞU İÇİN CEZAEVİNDE'
 
Dün çokça hakaret etti. Ne diyeyim kafatasçı zihniyetin, dile dökülmüş hali. Yani aşktan söz ediyor. Ya siz kim aşk kim? İhale aşkı derseniz anlarız, yurtdışına gönderdiğiniz paralara duyduğunuz aşk desen anlarız. Bavullara doldurduğunuz dolarlara duyduğunuz aşk olsa anlarız, 5’li çetelere duyduğunuz aşk tabii ki konuşulabilir. Ama nasıl bir ırk ataması yapıyor. Hakikaten bunu tartışmayı bile zul kabul ediyoruz. Demirtaş’ı Kürt, muhalif olduğunu, Kürt meselesinin demokratik çözümünü savunduğu için yargılıyor. 4 Kasım 2016’tdan beri rehin tutuyor ve hala onun üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. Allah akıl fikir versin. Diyarbakırlıları, Diyarbakır’da yaşayan büyüyen mesleğini yapan Demirtaş’ı anlatmak için Diyarbakırlıları toplamış. Tabii orada Diyarbakırlı varsa. Ama HDP’nin programını, tüzüğünü, halklar bahçesi olduğunu en iyi Erdoğan ve AKP biliyor. Bizim parti programımızda hiç kimse yeteri kadar Kürt, Türk, Ermeni, Arap olmakla itham etmek gibi ırkçı bir söylemi duymayacaklar, kafatasçı söylemi duymayacaklar. Partimizi bu kadar özgün yapan en önemli özelliğimizde her milletten, inanıştan, aidiyetten, insanların bir birinin kimliğini sormadan demokratik mücadeleyi ortak platformda verme yönüdür.
 
"HALK EN YAKIN SEÇİMDE YANIT VERECEK"
 
Yani biz Erdoğan’ın yeterince Türk mü Laz mı başka bir kimlikte olup olmadığını tartışmıyoruz, tartışmayacağız. Bize bunu tartıştıramayacaklar. Ama yeterli miktarda insanlık az bir çabayla mümkün. Diyarbakırlıların sorunları tabii ki konuşulmadı. İktidarın ne kadar MHP’lileştiği ne kadar sanal siyaset yürüttükleri bir kez daha ilan edildi. Korkulu rüyası haline gelen Emek ve Özgürlük İttifakı’na hakaret etmek için özel uçakla Diyarbakır’a gitti. Ama halk bunu not etti. Bunu en iyi cevabı en yakın ilk seçimlerde zaten verecek. İzlerken acı acı güldüğüm bir noktada vardı. Sayıları binleri bulan ve atanamayan Kürtçe öğretmenler var. Dün dedi ya atadık Kürtçe öğretmenleri. Sadece 3 öğretmen atandı, bunu da büyük bir övünçle anlattı ve ‘Kürtçe öğretmenlere kadrolarımızı açtık’ diye büyük bir yalan attı. Gobbels’e göre yalanı atınca büyük atmak lazımmış bunu herhalde oradan harfiyen uyguluyorlar.
 
Son olarak şunu diyeyim; hani dün dedi ya böyle bir aşkı dünya görmedi diye. Vallahi böyle bir zulmü Diyarbakır görmedi, Diyarbakır, Diyarbakır olalı.  Böyle sistematik bir zulüm görmedi aşk adı altında. Burada iki dönem belediye başkanlığı yapan arkadaşlarımıza selam görmek istiyorum. Çünkü onların emekleri var. Osman Baydemir, Fırat Anlı hala sürgünde, Gültan Kışanak ve Selçuk Mızraklı hala cezaevinde. Buna en iyi cevabı Diyarbakır halkı verecektir.”
 
Açıklama ardından Beştaş gazetecilerin sorularını yanıtladı. Yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına dair açıklamalarını Beştaş, “HDP olarak bizim isim düzeyinde bir tartışmamız yok. Biz cumhurbaşkanlığı adaylığının ilkeler temelinde Türkiye’de demokratikleşmeyi sağlayacak ve tabii tartışarak, müzakere ile olabileceğini her zaman ifade ettik. Hala da o noktayız. Gündemimizde temel ittifak güçlerimizle nasıl bir strateji ve nasıl bir aday profilinde buluşacağımızı tartışıyoruz. Yani ittifakın kendi adayını nasıl oluşturalım, profili nasıl belirleyelim konusunu tartışıyoruz. Sevgili Ahmet abi kişisel bir sohbette bunu söylemiş mi söylememiş mi bilmiyorum. Bu konuda bir beyanda bulunmadı. Bunu kişisel bir sohbette söylemiş olsa bile kendisi bizimle aynı fikirde. Cumhurbaşkanlığı konusunda ittifak güçleriyle konuşuyor ve bizim isim düzeyinde bir gündemimiz yok” dedi.
 
‘CENAZELER DEFNEDİLİRKEN İHALELER YAPILDI’
 
Amasra’da yaşanan maden katliamına dair de Beştaş, “Bartın’daki maden faciasından beri yapılan açıklamalar, bakanın ve iktidar yetkililerinin konuşması bu meseleyi kapatmaya dönüktü. Araştırma Komisyonunu da görevden almadan, istifa olmadan bu meseleyi zamana yayarak unutturma çabasından başka hiçbir şey değil. Bu kabul edilebilir bir şey değil. 41 can yitirdik, bunlar birer cinayetti. Sayıştay raporları ortada bunu Meclis’te çokça tartıştık. İktidar yetkililer ne kadar güzel çalıştıklarını anlattılar ama katliamı önlemediler. Daha cenazeler defnedilirken yeni ihaleler yapılıyor. Onlar kendi karlarından, işletmeleri çalıştırmaya devam ettirmekten başka bir gündeme sahip değiller. Ama muhalefet ve Türkiye toplumu, bizler Bartın katliamını unutturmayacağız. İstifanın bir erdem olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum” diye konuştu.

'KÜRTLER HERKESE SEROK DEMEZLER'

Gazetecilerin “Erdoğan, ‘genç kızımız Kürtçe karşılama yaptı. Serok Erdoğan diye seslendi’ dedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunda Beştaş, “Herhalde bazı kavramları bazı yerlerden okuyorlar anlamını biliyorlar mı bilmiyorum. Kürtler herkese Serok demezler bunu en iyi Kürtler bilir. Erdoğan’a karşı yanıtı seçimlerde verecek. Son anketler ve kamuoyu araştırmaları durumu ortaya koyuyor. Bence o da bir mizansen, daha önce çalışmış bir hakaret” yanıtını verdi.