HIV vücutta saklanmaya ve kesin tedavi araştırmalarını zorlaştırmaya devam ediyor

Abone Ol

ABD'nin Connecticut Eyaletinde bulunan Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan ve sonuçları Immunity Dergisinde yayınlanan bu araştırma, HIV'in hem yeteneğini hem de zekâsını bir kez daha gösteriyor ve kesin tedavi araştırmalarındaki zorlukları anlamayan, kesin tedavinin neden hala bulunamadığına anlam veremeyenler için ikna edici bir cevap veriyor.
-Günümüzde HIV tedavisi

Düzenli #hivbilgisi yazılarımdan bildiğiniz gibi, günümüzdeki etkin HIV ilaç tedavisi virüsü tamamen kontrol altına alıyor, belirlenemeyen seviyeye baskılıyor ve cinsel partnerlere

-kondom kullanılmasa bile- bulaştırılmasını engelliyor.

Ancak bu ilaç tedavisi virüsü vücuttan tamamen atmıyor -henüz!- ve virüs (ortalama) her milyon bağışıklık hücresinden birinde saklanmaya devam ediyor. İşte Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan çalışma bu hücrelere odaklanmış.
-Saklambaç oynamayı seven oyunbaz ve zeki bir virüs.

Araştırma HIV'in saklanmak için bağışıklık sisteminin özel yetenekli araçlarından biri olan *Sitotoksik T hücrelerini tercih ettiğini hatırlatıyor. Bu, HIV'in de en az bağışıklık sistemi kadar zeki olduğunu bir kez daha kanıtlayan ve HIV kesin tedavi araştırmalarında işimizi zorlaştıran ilginç ve doğrusu çok akıllıca bir tercih. Çünkü Sitotoksik T hücreleri sadece bağışıklık sisteminin en güçlü hücreleri değil aynı zamanda diğer hücreler tarafından güvenilen, yani otoritesi kabul edilmiş hücreler. Şöyle özetleyeyim; HIV, amacı bağışıklık sistemine sızan tehlikeleri bertaraf etmek olan özel hücrenin içine saklandığında hem kendini o güçlü rakipten korumuş oluyor hem de onu Amiyane tabirle Truva Atı gibi kullanmış oluyor.

Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan çalışma bu hücreleri izlemek için multiomic adı verilen özel bir izleme tekniği kullanmış. Bu da HIV'in hücre içinde nasıl davrandığını anlamamıza yardımcı olarak, HIV'i vücuttan tamamen atacak kesin tedavinin geliştirilmeye çalışıldığı araştırmalara yeni ve oldukça işe yarar veriler sağlayacak.

(*Sitotoksik T hücreleri (CD8+) virüs ile enfekte hücreleri, tümör hücrelerini ve organ nakli ile gelen hücreleri yok eder. Bu hücreler 'öldürücü' veya sitotoksik hücrelerdir, zira tanıdıkları antijenler (vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi tarafından antikor üretimine yol açan yabancı moleküller) gösteren belirli hücreleri hedef alarak yok ederler.)
-Sizi muazzam bir zekâ ile tanıştırayım; HIV!

HIV'in ustalıkla gizlendiği bu sitotoksik CD4 T hücreleri iki açıdan daha, oldukça önemli hücreler. Bu hücreler kanserle savaşan Granzyme B ve toksinlere karşı koruma sağlayan Serpin B9 isminde spesifik proteinler üretiiyorlar. Tam da bu yüzden bağışıklık sistemindeki diğer hücreler bu hücreleri asla tehlike olarak görmüyor, saldırmıyor, yok etmiyor. Haliyle, HIV bu oldukça önemli olan hücrelere gizlendiğinde bağışıklık sistemi bu enfekte hücreleri yok edemediği gibi HIV saklandığı bu güvenli alanda kendini -az da olsa- kopyalamaya devam ediyor. Şapka çıkarılacak bir zekâ!

Bu yazıya konu olan araştırma HIV ile enfekte olmuş hücrelerin önemli bir kısmının bu Sitotoksik T hücreleri olduğunu göstermesi açısından önemli bir araştırma. Bu bulgu peşinden başka sorular getiriyor;

-HIV neden ve nasıl bu hücrelere saklanıyor?

-HIV'in bu hücrelere saklanmasını durdurmanın bir yolu var mı?

-HIV'in saklandığı bu hücrelerin sayısı neden artıyor?

-Bu hücreler içinde gizlenen HIV'i bağışıklık sistemine zarar vermeden nasıl yok ederiz?

Bu soruların cevaplanması için yeni ve daha kapsamlı araştırmalara ve o araştırmalar için kaynağa ihtiyaç var.

Yıllardır çeşitli uluslararası tedavi aktivizmi gruplarının üyesi olan ve düzenli biçimde araştırmaları, çalışmaları ve güncel HIV bilimini takip eden bir aktivist olarak HIV kesin tedavisinin yakın sayılabilecek bir zamanda geleceğine yürekten inanıyorum ancak bu yazıyı da sıkça yapmayı anlamlı bulduğum önemli bir hatırlatma ile bitirmek istiyorum.

-Tedavi konusunda yanlış yere odaklanıyor olabilir miyiz?

Bilimin HIV konusunda aldığı mesafe ve tüm gelişmeler gerçekten muazzam. Bunun bir sonucu olarak AIDS ve HIV’i, tarihte ölümcül bir hastalığın kronik taşıyıcılık seviyesine en kısa sürede indirildiği başarı örneği olarak tanımlayabiliyoruz.

Sadece ömür uzatmaya yarayan ilk ilaçların 1986, HIV’i kronik bir taşıyıcılık seviyesine indirgeyen ART’nin 1996’da kullanılmaya başladığını hatırlarsak, bu başarıyı takdir etmek kolaylaşır. 1996’dan sonrasının gelişmeleri ise uzun süre hayal dahi edilemeyen sonuçlar. O günlerde avuç avuç yutulan ve oldukça yüksek yan etkilere sebep olan ilaçlardan, bugün günde sadece bir tabletle sürdürülen tedaviye ulaşan bir yol.

Üstelik bu standart ve kolay erişilebilir tedavi, HIV pozitif bireylerin uzun ve kaliteli bir ömür sürmelerini, HIV bulaştırma korkusu olmadan ebeveyn olabilmelerini, hatta Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan sayesinde kondomsuz ilişkilerde dahi virüs bulaştırma endişesi taşımamalarını yani kendilerini bir tehlike, bir risk, bir sorun olarak görmemelerini sağlıyor. Yani sadece sağlık değil, psikolojik ve sosyal açıdan kazanımları da oldukça yüksek.

Bu da şu anlama gelir: eğer bizler Dünya'nın herhangi bir yerinde yaşayan tüm HIV pozitifleri ilaç tedavisi ile buluşturmayı ve sürekliliği başarabilirsek, yeni HIV bulaşıları oluşumunu tamamen engellemiş oluyoruz. Bu da AIDS’in ve HIV’in sonu demek. Fakat UNAIDS verilerine göre dünya genelinde düzenli HIV ilaç tedavisine erişebilme oranı %75 dolaylarında. Yani an itibarıyla HIV ile yaşayanların önemli bir bölümü, onlara sağlıklı bir ömür sunacak ve HIV durduracak bu ilaç tedavisinden yoksun.

Konuyu toparlarsam; kesin HIV tedavisi elbette üzerinde çalışılması gereken ve herkesi çok mutlu edecek bir şey. Bunu herkes istiyor.

Ama en az kesin tedavi bulunması isteği kadar güçlü iki isteğimiz daha olmalı: HIV ile yaşayan herkesin ilaç tedavisine erişimini sağlamak ve yeni HIV bulaşlarını tamamen durdurmak. İşte bu, hepimizin sorumluğu ve görevi!

Yeni ilaç, yeni tedaviler hakkındaki tüm HIV bilimi çalışmalarını düzenli olarak takibe ve kayda değer gelişmeleri tüm ilgilileriyle paylaşmaya devam edeceğim. Takipte kalın.