1 Aralık geride kalırken bize üzerine uzun uzun düşünüp, uzun uzun konuşacak bir gündem bıraktı. Ne tartışılıyor, ne tartışılmalı? Linç kültürü bu sefer neyi yutuyor? Neden cinsel sağlık eğitimine ihtiyacımız olduğunu Dünya AIDS Günü’nü geride bırakırken bir kere daha hatırlayalım.
Bildiğiniz gibi 1 Aralık Dünya AIDS günüydü. Ve bu sene sosyal medyada HIV statüsünün mahrem bir sağlık bilgisi olduğuna dair yürütülen farkındalık kampanyasına yükselen linç tadındaki tepki, oturup bazı kavramların toplum olarak bizim için ne ifade ettiğine bakmamız gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Her şeyden önce cinsel sağlık eğitimi ülkemizde kendisine resmi olarak yer edinememiş, ancak sivil toplum kuruluşları ve derneklerin çabası ile ulaşılabildiği kadar kitlelere götürülmeye çalışılan bir eğitim. Kökenlerinde özellikle kız çocuklarının cinsellikleri ile “öpüşürsen hamile kalırsın” minvalinde tanıştırıldığı Anadolu topraklarındanız, yani kabul edin ya da inkâr edin -veya yükselen bir eğilim olarak bunu da linç kültürüne yedirin, cinsel ve eğitim kavramları ayrı ayrı bile bu toprakların kültürü için oldukça zorlayıcı. Bir de bunun üzerine mahremiyet, sınır ihlali, bireysel sorumluluk, insan hakları gibi kavramlar eklediğinizde kitleler tarafından anlaşıldığınızı düşünmek gittikçe zorlaşıyor. Temelde biraz da bu yüzdendir ki Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin
HIV statüsü bilgisi bireylerin kendisine ait özel bir bilgidir. Başkaları tarafından sorulamaz, sorgulanamaz ve paylaşılamaz. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan korunmak, partnerin enfeksiyon statüsünden bağımsız olarak kişilerin bireysel sorumluluğudur. HIV statüsünün paylaşılması için ısrar, baskı ya da onay inşa etmeye yönelik her söz ve davranış sınır ihlalidir. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara bağlı mahremiyet ve sınır ihlalleri, ayrımcılık, dışlama, baskı ve zorlamalar cinsel şiddettir. HIV ile ilgili daha fazla bilgi ve sorularınız için bizimaramizda.org adresini ziyaret edebilirsiniz. #HIVstatümüpaylaşmakzorundadeğilim #1Aralık #cinselhaklarinsanhaklarıdır
paylaşımının yarattığı tartışmada bilinçli/bilinçsiz bir çarpıtma söz konusu. Tartışma genel olarak insanların partnerlerini bu konuda “uyarması”, bilgilendirmesi “yükümlülüğü” üzerine. Ki bu bardağın dolu tarafını görmek için kendimizi fazlasıyla zorlayacak olursak en azından kurumsal hayatta istenen sağlık raporları krizlerini birazcık olsun aşabildiğimizi umma şansı tanıyabilir. Ama şu an tartışmanın temelini oluşturan asıl yanılgı bir bireyin HIV statüsünü (pozitif veya değil) paylaşmak zorunda olmayışı ile bireyin psikotik bir davranış olarak kendine veya başkalarına kasıtlı zarar verme davranışının ilişkilendirilmesi, hatta aynıymış gibi sunulması. Ancak şöyle bir baktığınızda bu çarpıtmanın temelinde yatanın partnerin enfeksiyon statüsünden bağımsız olarak bireylerin kendi cinsel sağlıkları için korunma davranışının yerleşmemiş olması olduğu görünüyor. Ve hiçbir davranış yoktur ki öğrenilmeden kendiliğinden var olsun. Bu davranışın da yerleşmeyişi bizimki gibi ayıp-günah-yasak üçgenine sıkışmış toplumlarda bilgiyi bize ulaştırmaya çalışan gönüllü kuruluşlara yönelik destekleyici olmayan tutumumuz ve elbette bilgiyi bize asıl ulaştırması gereken kaynakları daha güçlü mercilerin duyarsızlığıdır. Benim 22 yaşında bir üniversite öğrencisi olarak gözlerim gönüllü kuruluşlar sayesinde biliyorum sandığım ama aslında en ufak bir fikrim olmayan alanlara daha yeni açılıyor. HIV statümü paylaşmak zorunda olmadığımı, cinsel sağlığımı korumanın partnerlerimin enfeksiyon statüsünden bağımsız benim bireysel sorumluluğum olduğunu ve onu nasıl koruyabileceğimi, cinsel hakların insan hakları olduğunu ve bu hakların ihlalinin cinsel şiddetin bir parçası olduğunu öğrenmek için aslında gayet elverişli 15-16 yıllık bir eğitim hayatım ya da yapmış olduğum jinekolog ziyaretleri vardı. Bakın, asıl tartışılması gereken cinsel sağlık eğitiminin eksikliği. Asıl riskli olan da cinsel sağlık eğitiminin eksikliği. Bundandır ki enerjinizi buraya kanalize etmeye davet ediyorum.