Dawson, İsrail'in gazetecileri hedef alan saldırılarını ve Gazze anlatısını şekillendirmek için yürüttüğü politikalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gazze Şeridi'nde 10 Ağustos'ta yapılan saldırıda, Filistin Televizyonunda çalışan Temim Ahmed Ebu Muammer ile El-Aksa Kanalı çalışanı Abdullah Mahir es-Susi isimli gazeteciler yaşamlarını yitirirken, Dawson, İsrail'in, basın mensuplarını hedef alan saldırılarının açıkça savaş hukukuna da uluslararası insancıl hukuka da aykırı olduğunu söyledi.
Gazze'de her geçen gün artan ölü sayısının yanı sıra, İsrail askerleri tarafından öldürülen gazetecilerin sayısının korkutucu bir boyutta arttığını dile getiren Dawson, "Ölenlerin sayısına ilişkin çeşitli rakamlar söz konusu. Doğrusu, çatışmalar durana kadar ölü sayısının tam olarak bilineceğini sanmıyorum. Ancak IFJ, ölen gazeteci sayısını 120 olarak veriyor. Mayıs ayında son yaptığımız röportajda bu sayı 100 dolaylarındaydı. İsrail sadece Filistinli gazetecileri değil, uluslararası akreditasyona sahip isimleri de hedef alıyor. Son 10 aylık dönemde öldürülen gazeteci sayısı ürkütücü boyutlara ulaştı. Bu durum sistematik hale geldi." ifadesini kullandı.
"Gazetecilerin bilerek hedef alınmadığına inanmak çok zor"
İsrail ordusunun teknolojik imkanlarının oldukça fazla, üstün gözetleme ve hedefleme sistemlerine sahip olduğunu, bunların başında Lavender, Gospell, Pegasus gibi çok gelişmiş yapay zeka temelli sistemlerin geldiğini aktaran Dawson, eldeki bu imkanlara rağmen gazetecilerin ve sivillerin ölümlerinin bu denli fazla olmasının, bu kişilerin kasti olarak hedeflendiği ihtimalini kuvvetlendirdiğini belirtti.
Dawson şöyle devam etti:
"İsrail Savunma Kuvvetlerinin insanları takip edebilen, bir adresi hedefleyebilecek şekilde programlanabilen, çok gelişmiş yazılımlara sahip olan insansız hava araçları olduğunu biliyoruz. Gazeteciler arasında diğer siviller ve meslek gruplarından çok, çok daha yüksek bir ölüm oranı görüyoruz. Gerçekten de Gazzeli gazetecilerin yüzde 12'sinden fazlası öldüğü düşünülürse, bu, savaştaki askerlere kıyasla alışılmadık derecede yüksek bir ölüm oranı. Gazetecilerin bilerek hedef alınmadığına inanmak çok zor."
Gazetecilerin öldürülmesinin yanı sıra İsrail'in medyaya uyguladığı sansürün de Gazze'deki anlatıyı değiştirme ve yeniden şekillendirme politikasının bir parçası olduğuna inandığının altını çizen Dawson, şu değerlendirmede bulundu:
"Bu çatışmada tanık olduğumuz şey, İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze’deki anlatıyı kontrol etme girişimidir. Yabancı gazetecileri Gazze'den dışladıklarını biliyoruz. Yabancı muhabirler içeri alınmak için defalarca dilekçe verdiler ve her seferinde reddedildiler. İsrail hükümetinin, devam eden çatışma konusunda kendilerinden farklı bir bakış açısına sahip olan (İsrail tarafında) gazetecilerin, basın mensuplarının, medya kuruluşlarının hayatını zorlaştırdığını biliyoruz. Al Jazeera gibi haber platformlarının İsrail'den çıkartıldığını biliyoruz. Bu, savaşın anlatısını kontrol etmek ve savaşı rapor eden kişilerin ifadelerinin değiştirilmesini ve raporlarının çöpe atılmasını sağlamak için yapılan kabaca bir girişimdir. Bu çatışmanın doğru bir şekilde anlaşılması, medyanın Gazze'ye erişiminin serbest olması, Gazze'nin ve gazetecilerin cesurca işlerini yapmaya devam etmeleri için destek vermemiz gerekiyor."
"İsrail, uluslararası itibarını lekelemekten vazgeçmelidir"
Filistinlilerin, tarihin en zorlu dönemlerinden birini geçirdiklerini, açlık, susuzluk, evsizlik ve yurtsuzluk ile imtihan edildiklerine vurgu yapan Dawson, tüm bu imkansızlıklara rağmen Gazze'deki gazetecilerin, dünyaya gerçekleri aktarabilmek için korkunç koşullar altında cesurca mücadele verdiğini, bunun da herkes tarafından desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Gazetecilerin çabasına karşılık İsrail'in açıkça uluslararası insancıl hukuk ile savaş hukukunu çiğnediğini, IFJ'nin de gazetecilere destek olmak için konu ile ilgili uluslararası hukuki süreçlere müdahil olduğunu söyleyen Dawson, ifadeleri kullandı:
"Uluslararası hukuka, göre sivilleri ve bu amaçlarla sahadaki sivil olarak sayılan gazetecileri korumak askerlerin sorumluluğundadır. Dolayısıyla bu savaşta İsrail Savunma Kuvvetlerinin gazetecileri açıkça hedef alması bir savaş suçu gibi görünmektedir. Örgütüm IFJ, Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) şikayette bulundu ve bunların hızlı ve tam bir şekilde soruşturulmasını umuyorum. Gerçekte ne olduğunu derinlemesine incelemek ve insanları sorumlu tutmak için kanıtların gerçek bir uluslararası yargı incelemesine ihtiyacımız var."
IFJ'nin, UCM'de görülen ve İsrail'in yargılandığı davada, mahkemenin başsavcısı Kerim Han ile bu konunun gündemde tutulması ve İsrail'in işlediği suçların örtbas edilmemesi için temas halinde olduklarını belirten Dawson, "Kendisi ile bu kovuşturmaların gündeme getirmesi, gazetecilere ve diğer kişilere karşı işlenen veya işlendiği iddia edilen tüm suçlara ilişkin kanıtları kapsamlı bir şekilde soruşturması ve yargısal olarak incelemesi konusunda sürecin takipçisi olacağız." ifadelerini kullandı.
Dawson, halihazırda halen Gazze'de ve ateş altında bulunan gazeteciler ile gazetecileri hedef alan İsrail'e yönelik mesajlarını dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Gazze'deki meslektaşlarıma, yerleşim bölgesinden haber yapmaya devam eden cesur gazetecilere mesajım, onların, dünyanın takdirini kazandıklarıdır. Hepimizin gözü kulağı gibi davranıyorlar ve olağanüstü, inanılmaz derecede cesur bir görev yürütüyorlar. İsrail hükümetine mesajım da şu: Eğer ülkelerinin demokratik olarak kabul edilmesini, insan haklarına saygılı uluslar ailesinin bir üyesi olmasını istiyorlarsa Gazze'deki uygulamalarını bir an önce değiştirerek gazetecilerin girişine izin vermeleri, medyanın işini yapmasına olanak sağlamaları ve aksi şekilde davranarak ülkelerinin itibarını lekelemekten vazgeçmeleridir."
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana gazetecileri hedef alıyor
İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik yapılan saldırılarında gazeteciler hedef oluyor
Son olarak 10 Ağustos'ta Gazze'de görev yapan Filistin Televizyonunda çalışan Temim Ahmed Ebu Muammer ile El-Aksa Kanalı çalışanı Abdullah Mahir es-Susi isimli basın mensuplarının öldürülmesiyle 7 Ekim'den bu yana öldürülen basın çalışanı sayısı 168 oldu.
İsrail'in 11 Ekim'de düzenlediği saldırıda AA'nın Gazze'deki foto muhabiri Ali Cadallah'ın evi de bombaların hedefi olmuştu. Saldırıda Cadallah'ın babası ve kardeşleri de dahil ailesinden en az 8 kişi ölmüştü.
İsrail'in 5 Kasım'daki saldırılarında AA kameramanı Muhammed el-Alul, 4 çocuğunu ve 3 kardeşini kaybetmişti.
AA'nın abluka altındaki Gazze Şeridi'nde serbest habercisi olarak görev yapan kameramanı Muntasır es-Savvaf, el-Alul'dan bir ay kadar sonra 1 Aralık'ta İsrail hava saldırısında yaşamını yitirmişti.
İsrail'in öldürdüğü gazetecilerin arasında Filistinliler ile farklı uyruklardan basın mensupları da bulunuyor.