Adalet Bakanlığı’nın hasta tutuklulara ilişkin genelgesinin yetersiz olduğunu söyleyen İHD MYK Üyesi Nuray Çevirmen, “Türkiye’de ikili bir hukuk sistemi mevcut. Eşitlik ilkesinin uygulanması ve tüm ağır hasta mahpusların tahliye edilmesi gerekiyor” dedi. 

Adalet Bakanlığı verilerine göre toplam 396 cezaevinin kapasitesi 286 bin 797 ancak 1 Aralık 2022 tarihi itibariyle cezaevlerinde 336 bin 315 kişi bulunuyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre ise 651’i ağır, bin 571 hasta tutuklunun bulunduğu cezaevlerinde, 2022’de 76 tutuklu yaşamını yitirdi. 

Cezaevlerinde yaşanan ölümlere sessiz kalan Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı, emekli Korgeneral Vural Avar’ın 20 Aralık 2022 tarihinde yaşamını yitirmesinin ardından harekete geçti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın imzasıyla başsavcılıklara gönderilen genelgede, “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama nedeniyle cezaların hafifletilmesi, kaldırılması işlemleri tutuklunun talebi olmadan resen başlatılabileceği” belirtirken, söz konusu düzenlemeye ilişkin detaylara, genelgeden yararlanabilecek tutuklulara ilişkin bilgilere ise yer verilmedi.

Mezopotamya Ajansı'nda yer alan habere göre; İHD Merkezi Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine, hasta tutukluların durumuna ve Adalet Bakanlığı genelgesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

CEZAEVLERİNDE AĞIR TECRİT KOŞULLARI

Çevirmen, Türkiye’de cezaevlerinin hak ihlalini yeniden üreten mekanlar olduğunu belirterek, tutukluların üzerindeki yoğun baskıların, psikolojik ve vücut bütünlüğünü tahribata uğratan uygulamaların bir bütün haline geldiğini söyledi. Birçok tutuklunun İHD’ye işkence, kötü muamele ve baskılara dair başvuruda bulunduğunu aktaran Çevirmen, “Türkiye hapishanelerinde artan bir tecrit sistemi mevcut. Son yıllarda açılan Yüksek Güvenlikli Cezaevleri ile birlikte tek başına tutulma, günde bir saat ya da bir buçuk saat havalandırmaya çıkarılma, gazete ve televizyonda iktidar yanlısı olmayan yayınlara ulaşamama, kitap kotalarının getirilmesiyle mahpuslar ağır tecrit ve uzun süren tutukluluk koşullarında bu haklardan mahrum bırakılıyor ve tam anlamıyla bir tecride mahkûm ediliyor. Özellikle siyasi mahpuslar, ailelerinden binlerce kilometre uzakta tutulmaları nedeniyle ziyaret edilemiyorlar” diye konuştu.

CEZASIZLIK POLİTİKASI 

İşkence ve kötü muameleye yönelik başvurulara değinen Çevirmen, cezasızlık politikasına dikkat çekti. Çevirmen, şunları söyledi: “Kendilerini çok güçlü hissediyorlar. ‘Bize bir şey olmaz’ düşüncesi hakim. Mahpuslar, kolluk marifetiyle pek çok hak ihlaline, ayrımcılığa uğramakta. Sevklerinde sıkıntılar yaşanmakta. Hapishanelerde yaşayan insanların yaşadığı sorunlar, çok katmanlı sorunlar. Hapishanelerin toplumdan uzak noktada tutulması, insanların hapishanelere ilgili sorunlara yakınlık duymamaları ile hapishanede yaşanan hak ihlalleri ve toplumun arasında bir uçurum inşa edildi. Bu nedenle sıkıntılar artarak devam ediyor. Pek çok kurum hapishanelere giremiyor. Bu nedenle de denetleme mekanizmaları eksik. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu zaman zaman cezaevi ziyaretlerini gerçekleştiriyor ancak ziyaretlerinde objektif veri toplamıyor. Buna rağmen cezaevlerinde yaşanan ihlallere dair tespitleri var. Düzeltmeler ise mevcut değil. Gittikçe artan bir ihlal söz konusu.”

KAYITLARA GEÇMEYEN ÖLÜMLER 

Cezaevlerinde yaşamını yitiren ve kayıtlara geçmeyen tutukluların olduğuna dikkat çeken Çevirmen, “Hapishanelerde yaşanan ölümler, şüpheli ölümler çok fazla. Bu yıl inanılmaz derecede arttı. Bu şüpheli ölümlerden bir kısmının intihar olduğu söyleniyor. Mahpusun intihara sürüklenmesi bile yaşam hakkı ihlalidir. Şüpheli ölümlerin açığa çıkarılması, soruşturmaların açık, şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerekiyor ancak bunlar sağlanmıyor. 76 mahpusun 35’i hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirmişti. 4’ü 80 yaş üzeriydi ve ağır hastaydı. Biri yaklaşık 40 gün hastanede, yoğun bakımda tutulmuştu. Hastanede yaşamını yitirdi. Hasta mahpuslar yaşamlarının kıyısına geldiğinde tahliye edilebiliyor. Bunlar da çok kısa bir süre sonra yaşamını yitiriyor. Ağır hasta mahpusların infazları 3’er ya da 6’şar aylık periyotlarla erteleniyor. Büyük bir ihlal söz konusu ancak bir soruşturma süreci yürütülmüyor” şeklinde konuştu.

'İMRALI SİSTEMİ TÜRKİYE'YE YAYILDI'

İmralı Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarının uygulandığını ifade eden Çevirmen, söz konusu tecridin Türkiye cezaevlerine yayıldığını söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kapsamındaki “Umut Hakkı”nın ortadan kaldırıldığını dile getiren Çevirmen, “AİHM tarafından verilen ihlal kararları var ancak bu ihlal kararlarının gereği yerine getirilmiyor. F Tipi hapishaneleri protestosu nedeniyle pek çok insan yaşamını yitirdi, bir katliam meydana geldi ancak gelinen süreçte daha ağır tecridi meydana getiren yeni hapishane modelleri inşa edildi. İktidarın ilk dönemlerinde 59 bin olan mahpus sayısı, bugün 336 binin üzerinde. İnsanca yaşam koşullarının oluşturulması, Türkiye’de hapsetme rejiminden vazgeçilmesi gerekiyor” dedi.

TÜRKİYE’DE İKİLİ HUKUK SİSTEMİ 

“Hapsetme rejiminden vazgeçilmediği sürece yapılan düzenlemeler yetersiz” diyen Çevirmen, Vural Avar’ın ölümünden sonra yapılan açıklamayı hatırlatarak, şunları söyledi: “Adalet Bakanı, Vural Avar nezdinde tüm hasta mahpuslar ve Adli Tıp Kurumu ile ilgili bir açıklama yaptı. Son olarak yeni bir genelge yayınlandı. Bu genelgede herhangi bir suç tipiyle ilgili atıfta bulunulmuyor. Türkiye’de yapılan uygulamalar açıkça ortada. İkili bir hukuk sistemi mevcut. O nedenle eşitlik ilkesinin uygulanması, ayrımcılığın ortadan kaldırılması gibi durumlarının mutlaka işletilmesi, tüm ağır hastalığı olan mahpusların tahliye edilmesi gerekiyor. Hapishanede kalamayacak durumda olan mahpusların hapishanede kalmaları onların ölümlerine neden oluyor. Her şeyi kapsayacak, insanca bir hukuk ortaya koyacak şekilde düzenleme yapılması gerekiyor.”