İşçiler kendi yasalarını kendi yazacak: Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş

İşçiler kendi yasalarını kendi yazacak: Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş
Abone Ol

Siyaset özünde sınıflar arasındaki ilişki üzerine oturur. Siyaset, en yalın haliyle, üretimin nasıl örgütleneceği ve üretilen zenginliğin nasıl paylaşılacağına karar vermektir. Siyaset ülkenin nasıl ve kimler tarafından yönetileceği, ülkedeki değişimin ve bölüşümün nasıl olacağı ve halkın birikimlerinin nasıl paylaşılacağı sorunudur. Devlet yönetmenin de siyaset üretmenin de özü budur. Halkın yarattığı zenginliğin halk tarafından kullanılmasının ve halk lehine bir değişimin olmasının yegâne yolu halkı oluşturacak kesimlerin, işçi ve emekçilerin siyaset sahnesine çıkması ve örgütlü bir şekilde geleceğine sahip çıkmasıdır. Bu mücadelenin en önemli araçlarından biri de sendikalardır.

Bugün medyada ve meydanlarda; işçi sınıfını, onların mücadele örgütleri olarak sendikaları ve işçi sınıfının taleplerini çok fazla duymuyoruz. Ülkede tartışılmayan, tartışmaların içine girmeyen bir tek şey var o da işçi hakları. Oysa işçilerin örgütlü olmadığı kendi hakları için mücadele vermediği bir yerde bütün tartışmalar anlamsız kalır ve orada işçilerin lehine bir sonuç çıkmaz.

Gittikçe derinleşen krizin faturasını örgütsüz olan işçi sınıfına yüklüyorlar. Krize çözümü işçinin daha fazla sömürülmesinde ve cebindeki parada gören iktidar; eğitim, sağlık giderlerinden temel tüketim maddelerine, ulaşımdan elektrik ve doğalgaza kadar üst üste yapılan zamlar ve ağır vergiler ile krizin faturasını yine emekçilere kesiyor. Bugün patronlar ve hükümetin dediği oluyor. Çünkü onlar tepeden tırnağa örgütlü, biz işçiler ise örgütsüz, sendikasız ve dağınığız.

Bütçeden işçi ve emekçilerin aldığı pay nasıl yükselir? Emekçiler yasaların yapılmasında nasıl belirleyici bir rol oynar? Vergide adalet nasıl sağlanır? Bütün bunlar doğrudan siyasetin konusu. Devlet önce vergi topluyor, sonra bu vergileri dağıtıyor. Vergiyi kimden alıyor, vergiyi biz ödüyoruz, yani ücretli çalışanlar ödüyor. Peki, toplanan vergi kime dağıtılıyor. Teşvik olarak bütünüyle patronlara dağıtılıyor. Bu sistem niye bu kadar kolay yürüyor çünkü işçiler örgütsüz. Bütün bunlar ancak işçilerin örgütlülüğü ve sendikaları aracılığı ile sürece müdahalesi ile değişir.

Hikâyeyi çok basit anlatırsak, ortada bir pasta var, ya da sofrada bir yemek var. Kim ne kadar sesini çıkarırsa o, o kadar koparır. İşçiye vermektense iki üç müteahhitte vermek ve ceplerini doldurmak onların işine geliyor. Kim gelirse gelsin işçiler bir sınıf olarak haklarını talep etmezsen bu sofradaki yemekten işçiye düşen kırıntı olur.

Bugün bir işçi hareketi, birleşik bir emekçi hareketi yaratmadan aşağıdan bir emek cephesi oluşturmadan ülkedeki bu kötü gidişatı değiştiremeyiz. Onun için Emek Partisi; işçilerin örgütlülüğünü artıracak, işçilerin sendikalaşmasının önünü açacak “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası açtı.

Bugün sendikal örgütlenmenin önündeki engeller, işçilerin insanca yaşam için kalıcı kazanımlar elde etmelerine engel oluyor. Dolayısıyla işçilerin sendikalarda örgütlü olmadığı bir yerde işçilerin hiçbir hakkı da hukuku da güvencesi de olmaz. Sendikalaşan neredeyse her iş yerinde işten atma, baskı, yetki tespitine itiraz, grev kırıcılığı yaşanıyor. İşçilerin önündeki bu yasal engellerin değişmesi, tıkalı bu yolu açmak, işçilerin örgütlenmesinin önündeki engelleri el birliğiyle kaldırmak için “Barajsız Sendika, Yasaksız Grev, Güvenceli iş” kampanyası önemli.

Bu kampanya ülkenin her tarafında sendikalı, sendikasız işçilerle birlikte yürütülen bir kampanya. Bu kampanyanın son aşaması bir yasa önerisi biçiminde meclise verilecek. Bugüne kadar yasalar ya meclisteki milletvekillerinin imzası ile ya da grubu olan partilerin verdiği yasa tasarları şeklinde gerçekleşti. Bunun yerine ülke çapında yüz binlerce işçinin, imzası ile bir yasa önerisi verilecek. İşçiler kendi yaslarını kendi yazsın istiyoruz. İşçinin yasasını direnişlerde, mücadele içinde işçilerle birlikte yazalım diyoruz. Ülkede gündem yaratacak, işçilerin örgütlenmesine, sendikalaşmasına, bir araya gelmesine yol açacak bu yasa önerisi işçilerin gücüyle birlikte meclise taşınacak. Patronların çıkarını değil, işçilerin hakkını koruyan yasaların ancak mücadeleyle kazanılacağının altını çizdikten sonra “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” şiarı ile yürütülen kampanyanın içeriğini biraz açalım.

“BARAJSIZ SENDİKA”

Barajlar örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı önündeki en önemli engeldir. Sendikal barajlar olunca işçiler o barajları geçemiyorlar, sendikalara üye olamıyorlar, sendikalar yetki alamıyor. Sendikaların ülke barajını aşma sorunu olmasaydı işçiler bu kadar toplu sözleşmesiz kalmayacaktı. İlk baraj o iş kolundaki işçilerin ülke çapındaki sayısının yüzde birini üye yapmakla başlıyor. O iş kolundaki çalışan toplam işçilerin yüzde birini üye yaptıktan sonra bu sefer işyerinde çalışan işçilerin yarıdan bir fazlasını üye yapmak gerekiyor. Oysa toplu pazarlık yapılacak, imzalanacak yer işyeri. Bir sendikanın o işyerinde işçilerden onay alması, işçileri üye yapması yeterli olmalıdır. Onun için İş yeri, işletme ve iş kolu barajları kaldırılmalıdır. Her işçi istediği sendikaya üye olabilmelidir. Koşulsuz sendika kurma hakkı, sendika temsilcilerinin seçimle belirlenmesi yasal zorunluluk haline getirilmelidir. Bitmedi, sendika ülke çapında iş kolu barajını aşıp işyerinde çalışanların çoğunu üye yapıp Bakanlıktan yetki alınca da sözleşme yapamıyor. Zira patronların sendika yetkisine itirazı sözleşme sürecini engelliyor. Patronların yetkiye itiraz ettikleri davalar 3,4 yıl sürüyor bu süre zarfında işçilerin sendikal örgütlülüğü dağıtılıyor. Patronların işçilerin tercih ettikleri sendikaların yetkisine itiraz etmesi toplu sözleşme sürecini durdurmamalıdır. Yetki itirazı sırasında işçi alımı ve işten çıkarma yasaklanmalıdır.

 

“YASAKSIZ GREV”

İşçinin sendikalaşmasının önünde her türlü engel var. İşçiler bütün zorlukları aşıp sendikaya üye olup, sendika yetki alıp patronla toplu sözleşme masasına oturduğunda ve anlaşamadığında bu sefer grevleri yasaklanıyor. AKP iktidarı boyunca 21 grev yasaklandı. 200 bine yakın işçinin grevi yasaklanarak toplu sözleşme yapması engellendi. Patronların karları ve çıkarları için “milli güvenlik” ve ona eşlik eden “genel sağlık” gerekçesi ile şirketlerin kârları için işçilerin hakları yok sayıldı.

Grev yasağı, aslında sendika yasağıdır. Grevlerin yasaklanması, işçilerin açlık sınırında yaşamasının anlamına geliyor. Grev yasağı grev yapılarak kazanılır. Birleşik Metal İş’in geçtiğimiz aylarda yasaklanan 4 grevi sendika üyesi işçilerin greve devam etmesiyle kazanıldı. İşçilerin patronların dayatmaları karşısındaki en etkili ve güçlü silahı olan grev hakkı yasaklarla gasp edilmemelidir. Asıl olarak lokavt yasaklanmalıdır. Dayanışma grevi,  genel grev ve hak grevi yasalaşmalıdır. Grev hakkı Türkiye’de demokrasinin yeniden kazanılması mücadelesinin bir parçasıdır. Grev hakkı demokratik, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Grev yasakları Anayasa’dan tamamen çıkarılmalıdır. Lokavt uygulaması kaldırılmalıdır. Grevdeki günlerin ücreti patron tarafından karşılanmalıdır.

“GÜVENCELİ İŞ”

Sendikaya üye olmaya kalkan işçiler işten atılıyor. Sendikaların örgütlenme düzeyinin bu kadar düşük olmasının en önemli nedeni işçilerin iş güvencesinin olmaması. Koşulsuz bir iş güvencesi olsaydı, işçi sendikaya üye olmaktan geri durmayacaktı. 17 milyon kadar kayıtlı içinin sadece 2,5 milyonun sendika üyesi olmasının temel nedeni yasaların mevcut durumu ile işçilerin sendikalaşmasına izin vermemesi. Ve var olan yasaların da uygulanmaması. Anayasaya göre işçiler sendikaya üye olabilirler peki gerçekler böyle midir? İşçi sendikaya üye olduğunda önce baskı görüyor, tehdit ediliyor ardından işinden oluyor. Patronlar diledikleri zaman işçileri tazminatsız bir şekilde işten atabiliyor. Örgütlenme hakkını baltalayan bu duruma son verilmeli, keyfi işten çıkarmalar engellenmeli, işçilerin tazminat hakkı güvenceye altına alınmalıdır. Kıdem tazminatı, ücret vb. işçi alacaklarının tamamı öncelikli ve devlet güvencesinde olmalıdır. İşçilerin dava açma süreçlerini zorlaştıran ara buluculuk uygulaması kaldırılmalıdır.

Sonuç olarak; “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyasını büyütmek için bütün işçilere görev düşüyor. Bize dayatılan bu kaderi değiştirmenin ilk adımı; İşyerimizde fabrikamızda bir araya gelmek, örgütlenmek ve sendikalaşmaktır. Sadece karnımızı duyuracak bir ücret değil, insan onuruna yakışır bir yaşam mücadelesinde birleşelim. Çalışmak, saygı görmek, çocuklarımızla geçirebileceğimiz boş zaman, geceleri yarını düşünmeden uyumak için birleşip mücadele edelim. İşçilerin de bir hayatı olduğunu ve insan yerine konmasının yolu da buradan geçiyor. Barajları yıkalım, sendikalarımızı kuralım, sendikaları gerçek işçi evlerine, sınıf örgütlerine dönüştürelim.