İsrail - Hizbullah arasındaki ateşkes dengeleri nasıl etkiler?

Abone Ol

Washington’un ve Paris’in oluşturduğu  baskı ve diplomatik girişimler sonucunda Lübnan'da 2 aylık ateşkes kararı alındı. Böylelikle İsrail ile Hizbullah bu anlaşmayı kabul ederek yeni bir süreci başlatmış oldular.

Detayları kamuoyuna açıklanacak olan anlaşmaya göre; Hizbullah, askeri güçlerini İsrail sınırından Litani Nehri'nin Batısına çekecek. Sınır bölgelerine Lübnan ordusu yerleştirilecek. İsrail de Lübnan topraklarından çekilecek.

Daha önce yayınladığım birçok makalede çok net belirtmiştim: İsrail-Hizbullah çatışması, Hamas-İsrail çatışması gibi olmayacaktır. İsrail'in Gazze'de olduğu gibi Lübnan'ı bütünlüklü olarak işgal etmesinin de mümkün olmadığını aslında böyle bir planın da olmadığını belirtmiştim. İsrail, Lübnan'da esasen hedeflerine ulaşmış bulunuyor. Birincisi, Hizbullah’ın üst yüzey liderlerini ve orta kademe kadrolarını önemli ölçüde tasfiye etti.  Örgütte stratejik bir boşluk yarattı. İkincisi, Hizbullah’ın askeri gücüne ciddi darbeler vurarak, Lübnan içerisinde fiilen ikinci bir ordu rolüne  son verdi denebilir. Üçüncüsü, Hizbullah'ın askeri gücünün önemli ölçüde zayıflamasıyla Lübnan'da politik dengeleri belirlemedeki  rolü de azalacak.

Peki, İsrail neden ateşkese evet dedi 

Hizbullah’a karşı başlattığı savaşın uzaması esasen Tel Aviv için giderek risk oluşturmaya başladı. 2001 ve 2006 yılındaki savaşların sonuçlarına benzer bir süreç yaşanabilirdi. İsrail, Hizbullah’a ciddi darbeler vurmasına rağmen Lübnan sınırında beklenen ilerlemeyi sağlamadığı gibi ciddi kayıplar vermeye başlamıştı. İsrail’in kısa sürede içerisinde Gazze’deki gibi belirgin bir üstünlük sağlayamaması özellikle İsrail'in iç kamuoyunda hem ciddi bir tepkinin oluşmasına zemin hazırlıyordu hem de bölgede sağladığı askeri üstünlüğü kaybetme riskiyle karşı karşıyaydı.

İsrail’in istediği sonucu alamaması nedeniyle Gazze’ye yönelik saldırılarının benzerini Lübnan’da uygulamaya başladı. Ancak, Lübnan, Gazze’den farklı olarak bir devlet statüsündedir.  Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore ; Venezuella, Küba  ve AB ülkeleri içerisinde İspanya gibi bir kaç ülke hariç küresel dünyanın güç odakları İsrail’in Hamas’a karşı başlattığı savaşı doğrudan ve dolaylı olarak desteklediler. Aynı şekilde Hizbullah’a karşı başlatılan saldırıyı da desteklediler. Hizbullah'ın liderlerinin ve orta kademe komutanlarının önemli ölçüde tasfiye edilmesini, askeri gücünün önemli ölçüde zayıflatılmasını  stratejik çıkarlarıyla uyumluydu. Ancak savaşın Hizbullah’a etkisizleştirmekten çıkıp başta Beyrut olmak üzere Lübnan’ın hemen her yerine yayılması özellikle Avrupa Birliği'nde İsrail olan desteğin hızla azalmasına zemin hazırlamaya başlamıştı. Bu nedenle İsrail'in bu anlaşmayı kabul etmesi aynı zamanda kendisi için bir zorluk haline geldi.

Hizbullah’ın başka hiç bir alternatifi bulunmuyor.

Hizbullah'ın ateşkesi kabullenmesinden başka ciddi bir alternatifinin olmadığı görülüyor.   İsrail’in  telsiz ve çağrı cihazlarını dijital silaha dönüştürerek bir anda binlerce Hizbullah militanını hedeflemesi şok etkisi yarattı. Aynı şekilde Hizbullah’ın komuta merkezini vurarak başta  Hizbullah lideri Hasan Nasrallah olmak üzere onlarca üst düzey yöneticini tasfiye etti.  2001 ve 2006 yıllarında oluşan Hizbullah’ın yenilmez algısı bir iki haftada yıkıldı ve beklenilenin aksine ciddi darbeler aldı. Hizbullah militanları İsrail’e karşı çok kararlı bir şekilde savaşıyor. İsrail,  karada Hizbullah karşısında beklenen ilerlemeyi sağlamakta zorlansa da,  Hizbullah’ın askeri ve politik olarak hızla zayıfladığını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle Lübnan'daki iç dengelerin hızla değişmeye başlamasını ve  çok daha ciddi sorunlarla karşılaşma olasılığını hesaba katan Hizbullah anlaşmayı kabul etmek zorundadır.

Suudi Arabistan da İsrail’e karşı sesini yükseltmeye başladı

Hamas’a ve Hizbullah’a yönelik saldırılarda sessiz kalan ve fiilen destekleyen Arap dünyası özellikle Suudi Arabistan, İsrail’in saldırılarının Lüban’ın her tarafını kapsayarak genişletmesine karşı sesini yükseltmeye başladı. Tel Aviv ile  Riyad arasında olası bir politik ve diplomatik gerginlik, bölgede yeni ve çok daha ciddi bir krizin ortaya çıkmasına yol açabilir. Böyle bir olasılık özellikle Trump'ın asla tercih etmeyeceği bir durum.

İsrail-Hizbullah anlaşması, Suudi Arabistan'ın Lübnan'daki etki gücünün artmasına zemin hazırlayacaktır. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Suudi Arabistan’ın Lübnan’da ekonomik ve politik etki alanının ciddi oranda artabileceği söylenebilir. Buna Suriye’yi dahil edersek gerileyen İran’a karşılık gücü artan bir Suudi Arabistan göreceğiz.

İran, Hizbullah’ı ateşkese zorlayarak ABD’ye mesaj veriyor

İsrail-Hizbullah anlaşması, İran'ın Lübnan üzerindeki politik gücünü önemli ölçüde zayıflamasına yol açacaktır. Çünkü Hizbullah dengeleri belirleyen bir güç olmaktan çıkacaktır.   Peki, İran, neden Hizbullah’ı ateşkes için anlaşmaya zorladı. Bunun bir nedeni Hizbullah’ın Hamas gibi bütünüyle tasfiye olmasını istemedi. Askeri bakımdan önemli darbeler almasına, tecrübeli lider kadrosunun büyük bir kesiminin tasfiye edilmesine rağmen ana gücünü koruması önemlidir. Hizbullah’ın yeni sürece uyarlayarak toparlanabileceğini düşünüyor. Bu nedenle yapılacak anlaşmayla geri çekilse de uzun vadede yeniden güç olabileceğini hesaplamaktadır. İkincisi ve en önemlisi, Hizbullah ile İsrail arasında savaşın devam etmesi, zorunlu ve kaçınılmaz olarak İran’ı hedef tahtasına koyacaktır. İran, Hamas’ın beklediği desteği vermedi. Aynı şekilde savaşan bir Hizbullah’a da askeri destek vermediğinde, bölgede İran’a bağlı devlet dışı silahlı örgütlerin hızla kopuşuna yol açabilir.  Bu nedenle Hizbullah’ın İsrail ile anlaşmaya oturması, kendi bölgesel çıkarları için de önemsiyor. Aynı şekilde uluslararası güçlerin İran’a yönelik olası saldırılarına gerekçe yaratmamak için taktiksel olarak bölgedeki gücünü bir süre geri çekecek ve devlet dışı örgütlerle kurduğu ilişkiyi sınırlayacaktır.  

Lübnan’da kazanan İsrail

İsrail'in taleplerine göre önce 2 aylık ateşkes yapılması, ardından da kalıcı bir barışın sağlanabilmesi, Tel Aviv’in bölgedeki gücünün kabul edilmesi anlamına gelir. Öte yandan İsrail savaş nedeniyle fiilen toplumsal bir kriz yaşıyor. Sınır bölgelerindeki yerleşimcilerin yerleşim alanlarını terk etmeleri ve çatışmaların İsrail’in bir çok şehrini doğrudan etkilemeye başlaması İsrail’de ciddi bir güvenlik sorunu oluşturmaya başladı. Lübnan sınırları içerisinde Hizbullah ile savaşın boyutlarının artması, halkın tepkisinin artmasına ve iç politik krizin oluşmasına zemin hazırlamaya başlamıştı.  Bu nedenle İsrail,  Hizbullah ile anlaşmayı kabul ederek  bugünkü askeri ve politik pozisyonunu korumayı ya da gücünü arttırmayı amaçlıyor.

Lübnan’ın iç dinamikler mutlak olarak değişecek ve devlet yapısı yeniden oluşturulacak.

Uluslararası ve bölgesel güçlerin desteği ve inisiyatifinde Lübnan'da devlet yapısının yeniden dizayn edilmesi süreci daha hızlanacaktır. Öncelikli olarak Hizbullah'ın askeri gücünün  önemli oranda Lübnan ordusunu denetimine girmesi sağlanacak ve Lübnan ordusu çok daha işlevli hale getirilecektir. Eğer Hizbullah, orduya uyumlu bir güç haline gelmeyi kabul etmezse, askeri olarak bütünüyle tasfiyesi sağlanacaktır. Ayrıca Hizbullah’ın politik olarak da Lübnan devletinden bağımsız bir güç olarak hareket etmesi fiilen ortadan kalkmış olacak. Devlet kurumlarının işlevselleştirilmesi sağlanarak dini gruplara göre örgütlenen devlet yapısı değiştirilmesi için gerekli önlemler alınacak.  Böylelikle Lübnan ve özellikle Beyrut’un yeniden bir cazibe merkezi haline getirilmesinin yolu açılacaktır. 

Ankara, çözüm için İsrail-Hizbullah ilişkisini örnek alsın

Savaşan güçler gerektiğinde barış masasına oturuyorlar. İsrail bir devlet, Hizbullah ise Lübnan’da devlet dışı silahlı bir güç. Bu iki güç yıllarca çatıştı. Yakın dönemde de çok yoğun bir savaş var. Birbirini düşman ilan eden bu iki güç, kendi çıkarları için uzlaşmak, anlaşmak için masaya oturmayı da biliyorlar. Hiç şüphesiz ki küresel ve bölgesel güçlerin bunda önemli bir rolü var. Ama sonuçta, savaşan güçler ateşkes için ortak kararlara imza atıyorlar.
Ankara, bunu görmeli ve iç barış nasıl sağlanabilir örnek almalı. Terörist de görsen, düşman da görsen sonuçta çözüm için uzlaşmayı, bir araya gelmeyi bilmelisin. Savaşla politik meselelerin çözülmediği görüldü, görülüyor. Bunun için politik alandaki uzlaşıyı denemek ve yeni bir yol haritasını belirlemek herkese kazandırır.