GÜNDEM

İstanbul Barosu ve TBB’den 'Yenidoğan Çetesi Davası'na ilişkin açıklama

İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu ve TBB Başkanı Sağkan, Yenidoğan çetesi davasına açıklama yaptı. Kaboğlu: "Bu, dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olacak" dedi.

Abone Ol

Çok sayıda bebeğin ölümüne sebep olan ve 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığı Yenidoğan Çetesi Davası’nın ilk duruşması, bugün İstanbul Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Davayı takip eden ve davaya müdahil olma talepleri reddedilen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Özden Kaboğlu ve hukukçular Bakırköy Adliyesi önünde sürece ve davaya ilişkin açıklama yaptı.

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Özden Kaboğlu, yaptığı açıklamada bu davanın yalnızca Türkiye'deki en büyük sağlık sistemi skandalı değil, dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olabileceğine vurgu yaparak şunları söyledi:

"Bizim açımızdan bir karanlık sayfadır. Anayasasında devlete sağlık hizmetlerinin canlanması ve denetlenmesi konusunda açıkça yükümlülük yükleyen az sayıda anayasa vardır. Bizim anayasamız 56'ıncı maddesinde açıkça belirtmiştir bu yükümlülüğü. Yasamanın ve yürütmenin planlama ve denetleme yükümlülüğü burada görüyoruz ki, hem devlet hastanelerinde hem özel hastanelerde bu yükümlülük yerine getirilmiş değildir." 

"Burada bu büyük davanın görülmesi böyle bir sistemin sistemsizliğe dönüşmesi sonucudur" ifadesini kullanan Kaboğlu, şöyle devam etti: "Bu açıdan bebeklerimizin, çocuklarımızın yaşamları karartılmış, yaşamlarından koparılmıştır. Burada ciddi bir yaşam hakkına yönelik tehdit söz konusudur. Baroların varlığı da hem hukukun üstünlüğüne saygı sürecine katkıda bulunmaktır, hem de insan haklarına en başta yaşam hakkı gelmek üzere katkıda bulunmaktır, sahip çıkmaktır, bunları savunmaktır. Bu talebimizle aslında biz, anayasamızın bize tanımış olduğu görev ve sorumluğumuzu yerine getirmeyi amaçladık.

Dileriz ki yarından itibaren burada görülecek olan bu toplu dava duruşmaları daha adil yargılanma hakkına saygı duyularak gerçekleşsin. Ama şunu da söylemek gerekir ki, Türkiye'de sosyal devlet, hukuk devleti ve anayasanın bunlarla ilgili olarak öngördüğü hükümlerin askıya alınmış olduğu, saygı görmediği ve bunun sonucu olarak bu tür büyük toplumsal ve kolektif davaların görülmek durumunda kalındığına esefle tanık oluyoruz. Bu açıdan burada yalnızca bebeklerin yaşamları kaybolmadı, bir sistemin çöküşüne de tanık olmaktayız."

TBB Sağkan da şunları söyledi:

"Tabii ki hukuk kurumlarını temsil ediyoruz. Masumiyet karinesini, lekelenmeme hakkı gibi evrensel hukuk kurallarını hiçbir zaman yok sayarak hareket etmedik. Her zaman da bu kurallara son derece saygı gösterdik. Ancak baroların katılma taleplerinin kabul edilmemesi halinde gerçekten bir yargılamada hakkaniyetle karar verilmesinin mümkün olmadığını da çok ama çok iyi biliyoruz. Bildiğiniz üzere daha birkaç hafta önce Diyarbakır'da Narin kızımızın dosyasına ilişkin olarak Diyarbakır Barosunun müşteki ve katılan olarak kabul edilmesi ileride o dosyada maddi gerçeğe ulaşılması noktasında son derece hayati bir karardı. Ve bunun son derece önemli sonuçlarını da hep birlikte o dosyada görüyoruz."

Sağkan, şöyle devam etti: "Bizler aynı zamanda gözlemci olarak bu yargılamayı takip etmeye devam edeceğimiz gibi aynı zamanda mağdur ve müşteki ailelerin avukatlarına da hukuki ve teknik destek vererek süreçte maddi gerçeğe ulaşılması noktasında hepimizi tatmin edecek bir kararın çıkması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz."