"Sanki Ortadoğulu olmanın tüm acısını çıkarmak için 16 yaşında Avrupalı bir genç kızın küresel bir sorunda farkındalık yaratma çabasını beklemiş gibiydik. Sosyal medya, bu genç kızın Ortadoğu’da savaşların ortasında kalmadığı, cansız bedeni kıyıya vurmadığı için suçlandığı bir sahne halini aldı."
Fikrin orijinali için krediler Mark Humphries’in 26 Eylül’de paylaştığı bir parodiye ait. Bu kamu spotu tadı, gezegeni kurtarmak isteyen İsveçli bir genç kıza duydukları irrasyonel öfkeden muzdarip yetişkinlerin bir çocuğa gereksiz yere bağırıp çağırma ihtiyacını tolere edebilecek bir yardım hattından geliyor. Greta Thunberg ismini ve sesini henüz pek de duymadığımız zamanlardan beri iklim değişikliği konusunda bir şeyler yapılması gerektiğini anlatmaya çalışan genç bir iklim aktivisti. BM toplantısındaki konuşmasının ardından hepimizin artık ismine aşina olduğumuz, Uluslararası Af Örgütü’nün Vicdan Elçisi Ödülü’nün İklim için Okul Boykotu Hareketi ile 2019’daki sahibi olan Greta, bugün ise kimileri için 16 yaşında bir kahraman, kimileri içinse kötü niyetli bir proje. ABD Başkanı Donald Trump’a göreyse kendisini parlak ve muhteşem bir gelecek bekleyen mutlu bir genç kız. Bu mutlu genç kız kendisi ve dünya siyasetçilerini bahsi geçen geleceği çalmakla suçlasa bile. “Boş sözlerinizle çocukluğumu ve hayallerimi çaldınız. Ben yine de şanslı çocuklardan biriyim. İnsanlar ölüyor, ekosistemimiz çöküyor, kitlesel yok oluşla karşı karşıyayız ama siz sadece para ve ekonomik büyümelerinizden bahsediyorsunuz. Buna nasıl cüret edersiniz?" Greta konuşmasında tüm ülkeleri suçluyordu, ne var ki 12 ülkeden 15 başka çocuk aktivistle birlikte BM Çocuk Hakları Komitesi’ne resmi bir şikâyet dilekçesi ile içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu 5 ülkeyi iklim krizi konusunda hareketsiz kalmakla suçlayabildi. Bu resmi ve direkt suçlama yapılmasaydı Türkiye’nin bu kadar umurunda olur muydu artık bilinmez, ancak bir anda Greta Türkiye’de -özellikle sosyal medyada oturduğumuz yerden ne kadar hızlı tepki aldığını izleyebildik- dış mihrakların bir oyunu, karbon devleri öylece dururken gücünün Türkiye’ye yeteceğini düşünen bir düşman muamelesi görmeye başladı. Eğitim sistemimizin eleştirel düşünme becerisi aşılamaktaki başarısızlığı, toplumsal olarak yanlış veya eksik bilgi yaymakta, hızlı bir biçimde galeyana gelmek ve linç ortamı yaratmakta bizi üzerimize zor tanınır bir konuma taşıma gücüne sahip. İşte bundan olacak ki bu genç aktivistlerin neden Amerika ve Çin’i değil de bizi şikâyet ettiğini olması gerekenden çok geç öğrendik. Ama o zamana kadar Greta’nın yediğinden içtiğine, mimiklerinden ‘psikolojik rahatsızlığına’ kadar yorumda bulunmadığımız bir iklim değişikliğinin kendisi kaldı. Sanki Ortadoğulu olmanın tüm acısını çıkarmak için 16 yaşında Avrupalı bir genç kızın küresel bir sorunda farkındalık yaratma çabasını beklemiş gibiydik. İdeolojimiz fark etmedi. Kalabalıkların yargılama ve infaz mekanizması haline gelen sosyal medya, bu genç kızın Ortadoğu’da savaşların ortasında kalmadığı, cansız bedeni yeni bir yaşam uğruna zorlu yolculukların sonucunda kıyıya vurmadığı, sokakta kendi devletinin polisi tarafından öldürülmediği ve bu coğrafyada ilk elden şahit olduğumuz birçok trajediden nasibini almadığı için suçlandığı bir sahne halini aldı. Öfkemizin yönünü saptırıp onu genç bir kıza yönelten, seçme şansı verilme seçmeyi istemeyecek olanlarımızın bile kendini içinde bulmaktan kaçamadığı bir grup aidiyeti miydi? Veyahut biz yetişkinler Greta’yı görmemek ve konuşmamakla suçladığımız diğer şeyler de dâhil olmak üzere hiçbir şey için eylemde bulunmazken ve bunun için koşulları suçlarken –evet sesimizi yükseltmek bu coğrafyada pahalıya mâl oldu hep, ama bunun için bir çocuğu suçlamak da neydi- çocuk yaşlardaki bu aktivistlerin dünyayı ayağa kaldırmasını yediremiyor muyduk? Ya da bir saniye durup düşünelim. Gerçekten de dedikleri gibi Greta’nın bir oğlan çocuğu olması bir şeyleri değiştirir miydi? Erkek egemen dünya cinselleştiremediği bu genç kızın Asperger’inden değil de temelde derdini anlatırken onlardan esirgediği feminen tavırlardan dolayı mı bir türlü ‘onu samimi bulamıyordu’? Sebepler aynı anda bunların hepsi de olabilirdi tabii. Henüz göremediklerimiz de dâhil. Ama şu an görebildiğimiz bir şey varsa o da iklim değişikliği krizi ve bu görünürlüğün büyük bir kısmını bugün bu genç aktivistlere borçluyuz. Ve bu çocuklar sırf ‘Küresel ısınma yalan, eğer bir komplo olmasaydı kürenin her yeri ısınırdı xvbsj’ gibi argümanlara karşı açıklama yapma denemelerinden bıkılıp yeniden adlandırılmak zorunda kalınmış bir kriz için daha fazla görünürlük ve çözüm arıyorlar. Oysa onların da dediği gibi, okullarında olmaları ve gelecekleri için iç rahatlığıyla planlar yapmaları gerekirdi. Neden yüklerini paylaşmak yerine enerjimizi bu çocukların hayatını daha da zor hale getirmeye harcayalım? Asla geçerli bir sebebimiz olmayacak.