Türkiye tarihinin bana göre en önemli seçimini geride bıraktık. Toplumun belki yüzde 60-70'i bunun farkında olmayabilir ama 100 yıl sonra bile bu seçim konuşulacak. Türkiye'nin bu seçimde nasıl bir sınav verdiğini insanların çok henüz idrak etmiş değil. Medyanın çoğu da bunun farkında değil bazıları da farkında ama değilmiş gibi yapıyor.
Bu seçimi Erdoğan kazanmadı; Kılıçdaroğlu da kaybetmedi. Bu seçimin bence bir kazananı yok. Çok küçük bir zümre kazanmış gibi görünüyor ama yakın bir zamanda onlar da bir sorgulama içine gireceklerdir.
YSK verilerine göre Erdoğan yüzde 52, Kılıçdaroğlu yüzde 48 aldı bu seçimde. Seçim YSK verilerine göre sona erdi. Seçimin sona ermesi ile birlikte bir taraf zafer sarhoşluğu içine girdi bir taraf ise kurban aramaya başladı.
AKP ve Erdoğan'a oy verenler umarım 6-7 ay sonra oy verdikleri için mutsuz olmazlar. Çünkü Türkiye'yi ekonomiden tutun da siyasi gelişmelere ve dış politikaya kadar çok ciddi sınavlar bekliyor. 21 yıldır bu sınavların çoğunda kalan ve yeni sınavlara da hiç çalışmayan bir iktidardan bu sınavları başarıyla geçmesini beklemek ne kadar sağlıklı hep birlikte göreceğiz. Benim şahsen çok fazla umudum yok. Kılıçdaroğlu kazansaydı ülke bir restorasyon sürecine girerdi. Bir şekilde toparlarlardı bence. Ama şimdi muhalefet açısından da tablo hiç iyimser değil.
Seçim bittikten sonra muhalefet kanadının ilk kurban etmek istediği kişi Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Şimdi ben size muhalefetin nasıl bir gaflet ve delalet içerisinde olduğunu anlatayım.
Önce size yapılan Kılıçdaroğlu'na yönelik yapılan eleştirileri hatırlatayım.
"1- Kılıçdaroğlu değil de kazanacak bir adayla çıkılsaydı kazanılabilirdi, bu kişiler de Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olabilirdi.
2- Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliği Sünnileri korkuttu ve oy vermediler, Sünni bir aday olabilirdi ya da Kılıçdaroğlu Alevi kimliğini vurgulamayabilirdi.
3- Kılıçdaroğlu'na neden HDP ve sol cenah destek verdi? Kılıçdaroğlu bunların desteğini geri çevirip en başından itibaren Ümit Özdağ gibi milliyetçilerle ittifak kurabilirdi.
4- Altılı Masaya gerek yoktu. Sadece CHP ve İYİ Parti olabilirdi. Yüzde 1 bile oyu olmayan Deva, Gelecek, Saadet, Demokrat Parti gibi partilere ne gerek vardı. Onlara bir sürü milletvekili verildi. Bu da CHP içerisinde küskün bir kesim yarattı.
5- Muharrem İnce küstürülmeyebilirdi. Kılıçdaroğlu, İnce'yi masaya almalıydı.
6- Kılıçdaroğlu'nun ekibi çok iyi değildi. Arkasında hep iş çevirenler vardı. Onursal Adıgüzel, Tuncay Özkan, Canan Kaftancıoğlu gibi isimler ona zarar verdi. Kılıçdaroğlu ekibini çok iyi seçmeliydi.
7- Kılıçdaroğlu derin güçlerin tercihiydi. Derin güçler Kılıçdaroğlu'nu zaten Baykal'dan beri hazırlıyorlardı. Erdoğan rahat kazansın diye Kılıçdaroğlu aday yapıldı.
8- Kılıçdaroğlu, CHP'nin başına geçtiğinden beri her seçimi kaybetti. Kazandığı seçim yok. Koltuğa yapışmış kalkmıyor. 75 yaşına geldi artık değişim Kılıçdaroğlu ile birlikte olmaz.
9- Cumhur İttifakının da istediği aday Kemal Kılıçdaroğlu'ydu. Bu yüzden İmamoğlu'nu yargıladılar ve siyasi yasak kapısını açtılar. Diğer adayların önünü kapatarak Kılıçdaroğlu'nun olmasını istediler.
10- Kılıçdaroğlu ile değişim olmaz. Derhal CHP'nin başına kazanacak bir kişi geçmelidir."
İktidar veya muhalefet medyasında bu saydığım 10 maddenin hepsi sürekli tekrarlandı. Tekrarlanmayada devam ediliyor.
Bu eleştirilerin çoğunu da muhalif medya ve muhalif partilerin yöneticileri yapıyor. Yani onlara göre Bu 10 madde olmasaydı Erdoğan kaybedecekti. Yani aslında bütün sorun Kılıçdaroğlu'nun aday olmasıydı. Örneğin Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu aday olsaydı çok rahat kazanılabilirdi.
Ben bu eleştirilerin ve yorumların hepsinin zırva olduğunu düşünüyorum. Bu eleştirilerin bazılarını yapabilirsin ama adaylık tartışması üzerinden yapamazsın.
Şimdi ben size Kılıçdaroğlu'nun neden kazanamadığının gerçek sebeplerini yazayım.
Demokratik bir yarış söz konusu değildi. Kılıçdaroğlu aday olduktan sonra hakkında her türlü manipülasyon, algı, montaj yapıldı. Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliği üzerinden toplum manipüle edildi. Sünni kesimler kışkırtıldı. Kılıçdaroğlu'nun inancı yuhalatıldı. Kılıçdaroğlu'nun söylemleri anaakım medyada yer bulmadı. Bütün medya Erdoğan'a çalıştı. TRT'sinden, CNN Türk'üne, NTV'sinden, yerel medya organlarına, gazetelerinden, radyolarına. Medyada söz söyleyenlerin çoğu topluma Kılıçdaroğlu'nun yetersiz bir aday olduğu algısını pompaladı sürekli. Bu sadece iktidar medyasında yapılmadı muhalefet medyasında da yapıldı. Ersan Şen, Levent Gültekin gibi isimler muhalif gibi görünüp sadece Kılıçdaroğlu'nun aleyhine çalıştı. Topluma Kılıçdaroğlu'nun yetersiz olduğunu, bazı güçlerin piyonu olduğunu, seçildiğinde parmakla oynatılacağını anlattı.
Daha seçim süreci hukuksuz bir şekilde başladı. Erdoğan'ın 3. kez aday olamayacağını bir çok hukukçu söylemesine rağmen buna bir direnç geliştirilemedi. Herkes "bunu söylersek sanki Erdoğan'ın karşısına çıkmaya korkuyormuşuz gibi bir algı olacak onun için gerek yok" dedi. Küçük itirazlar oldu, birkaç başvuru da oldu ama zaten başvurulan kurumların başkanlarını kimlerin atadığını çok iyi biliyoruz.
Aday belirlendiği andan itibaren İYİ Parti'nin itirazı oldu. Akşener masadan kalktı. O birkaç günlük süreç devam ederken canlı yayında Ersan Şen'e cumhurbaşkanlığı adaylığı teklif etti. Sonra her ne kadar bunun ciddi bir şey olmadığını söyleseler de bence o zaman çok ciddilerdi. Çünkü İmamoğlu ve Yavaş, Akşener'in tekliflerine hayır demişti. Eğer yeniden masaya dönme durumu olmasaydı Akşener'in cumhurbaşkanı adayı Ersan Şen olabilirdi. Ersan Şen seçim bitene kadar da Kılıçdaroğlu'na karşı bir politika geliştirdi ve seçimde Sinan Oğan'a oy verdiğini de kabul etti.
Muharrem İnce ilk günden itibaren sürekli Kılıçdaroğlu'na karşı çalıştı. CHP yönetimini sürekli ihanetle suçladı. Ama her seferinde Akşener, "Muharrem bey çok iyi arkadaşımız keşke masada olsa" diyerek ona sahip çıktı. Hem de Kılıçdaroğlu'nun İnce'ye yönelik bir tepkisinin de önünü aldı. Ama İnce seçim sonuna kadar Kılıçdaroğlu karşıtlığı üzerinden politika geliştirdi. CHP'li Kemalist seçmenlere sürekli seslendi. Deva ve Gelecek üzerinden CHP'li Kemalist seçmenleri Kılıçdaroğlu'ndan uzak tutmaya çalıştı. Kısmen başarılı da oldu. Halbuki ilk günden itibaren İnce'ye çok sert tepki gösterilip politikası ifşa edilmeliydi. Muhalif medya ince'nin her açıklamasını manşetten verdi. İnce sürekli muhalif televizyonlara çıkıp Kılıçdaroğlu'nu ve yol arkadaşlarını itibarsızlaştırmaya çalıştı. Cahil CHP'lilerin bir kısmı da bu algı oyunlarına geldi.
Sadece bunlar mı? Tabiki değil. Kılıçdaroğlu sadece Erdoğan'a karşı mı yarıştı? sorusunun küçük bir cevabıydı bu. Ama asıl cevap daha duruyor.
Kılıçdaroğlu, belki de bu seçim sürecinde en az Erdoğan'a karşı yarıştı. Çünkü o kadar çok hedef alınıyordu ki; kalkanını hangi tarafa doğru çevireceğini şaşırdı. Devletin bütün kurumları Kılıçdaroğlu'na karşı çalıştı. TRT, RTÜK, bütün bakanlıklar, bütün bakanlar, genel müdürler hepsi bu seçim sürecinin içinde aktif rol aldı. Bir tarafta Süleyman Soylu bir tarafta İbrahim Kalın, bir tarafta Fahrettin Altun. Büyükelçilerin bazıları dahil oldu. Valiler ve kaymakamların bazıları bu seçim sürecinin içinde rol aldı.
Erdoğan'ın mitinglerinde montaj videolar gösterildi. Kılıçdaroğlu'nun örgüt yöneticileri ile birlikte klip çektiği topluma anlatıldı. Bu videolar da hem miting meydanlarında yüzbinlerce kişiye gösterildi hem de yüzlerce televizyonda aynı anda canlı gösterildi. Örneğin muhalif medyada bunların en küçük bir örneği olsa "örgüt propagandası" denilerek ceza veren RTÜK bunların hepsinde sessiz kaldı.
TRT'de Erdoğan'a 32 saat süre verilirken Kılıçdaroğlu'na sadece 32 dakika süre verildi. O 32 dakika da Kılıçdaroğlu'nu eleştiren haberlerdi.
Kılıçdaroğlu'nun canlı yayında SADAT'ın reklamına maruz kalmasına ilişkin bir tepki oluşmadı. Yargı örneğin harekete geçmedi. Büyük şirketlerin Kılıçdaroğlu aleyhine çalışmasını kimse görmedi. Son olarak biliyorsunuz Kılıçdaroğlu'nun SMS atması bile engellendi. Halbuki biz her gün bir bakanın SMS'i ile güne uyanıyoruz neredeyse.
Erdoğan televizyonlara ve miting meydanlarında Kılıçdaroğlu'nun örgüt yöneticileriyle birlikte hareket ettiğini iddia etti. Erdoğan ve bakanlar yayınlara çıkıp Kılıçdaroğlu'nun diyaneti kapatacağını, İHA, SİHA'ları ortadan kaldıracağını söyledi.
Sadece bir televizyonda bir sunucunun Bakan Soylu'ya ve Murat Kurum'a böyle olmadığını hatırlatması üzerine ise "Olur mu var var bitanesi" direk geçiştirdiklerini gördük.
Çok sayıda adrese yeni seçmenlerin kaydedildiğini, yabancı seçmenlerin listelere eklendiğini, blok oyların kullanılmaya çalışıldığını, Urfa'da toplu oyu engellemek isteyen CHP'li iki milletvekilinin darp edildiğini, Anadolu Ajansı'nın ortaya koyduğu durumu, sandık güvenliğini sağlamak için verilen mücadeleyi, daha kaç tane sayayım.
Bütün bunlar yaşandı hepimizin gözü önünde. Bunları görmezden gelip Kılıçdaroğlu başarısız demek vicdansızlıktan öte bir şey değildir. "Kazanacak aday" dediğimiz eğer "kazanmak için her yol meşrudur" misyonu ile yola çıkacak biri ise o zaman tek aday ile seçime gidilebilirdi neden ikinci bir aday çıkarıldı?
Kılıçdaroğlu, Kürtleri, Müslümanları, farklı inançtan insanları, Miliyetçileri, solcuları, sağcıları, kadınları, gençleri, LGBTİ'ileri, çevre savunucularını, öğrencileri, insan hakları savunucularını, liyakat isteyen öğretmenleri, sağlık çalışanlarını ilk kez bir araya getiren bir aday oldu. Kılıçdaroğlu bulabildiği her mecrada ekonomiye ilişkin, sağlığa ilişkin, dış politikaya ilişkin, gençlere ilişkin, mültecilere ilişkin projelerini ve politikalarını anlatmaya çalıştı. Bunları anlatırken de mümkün olduğunca kimseyi ötekileştirmeden anlattı. Her platformda herkesimden insanların karşısına çekinmeden çıktı. Her soruya kızmadan, küfretmeden, ötekileştirmeden cevap verdi. Türkiye'nin ikinci yüz yılı için CHP kimliğini bir tarafa bıraktı. İYİ Parti, Gelecek, DEVA, Saadet, Demokrat Parti, HDP, TİP, Sol Parti, EMEP, HKP, Zafer Partisi gibi herkesimle görüştü. Herkesin teklifini oturdu dinledi. İktidar medyası bunları alay konusu yaptı ama o yeni sürece herkesi dahil etmek istedi. Kılıçdaroğlu bunların hepsini çok samimi bir şekilde yaptı. 2015 Haziran seçimlerinden sonra da yaptı. O zaman da Bahçeli'ye koalisyon için başbakanlık bile teklif etti ama Bahçeli kabul etmedi. 2017'de hayır bloğunun olmasına katkı sundu. Adalet yürüyüşüne herkesi dahil etti. 2018'de Muharrem İnce'yi çıkardı, 2019'da AKP'nin çok büyük kaybetmesini sağlayacak demokrasi ittifakını oluşturdu. Ankara ve İstanbul bu şekilde kazanıldı.
Bu seçimde de çok çalıştı. 10 saat süren yayınlara katıldı. Bulabildiği her platforma katıldı ve yeni dönemde yapacaklarını anlattı. Sadece anlatmakla kalmadı örneğin ekonomide nasıl bir yol haritası izleyeceğini oluşturduğu kadro ile topluma anlatmaya çalıştı. Ekonominin şampiyonlar ligi kadrosu diye tarif ettiği kimsenin itiraz etmediği bir ekip kurdu. Altılı İttifakla birlikte aylarca üzerinde çalıştıkları metinler oldu. Anayasaya ilişkin, demokrasiye ilişkin, sağlığa ilişkin, ekonomiye ilişkin, dış politikaya ilişkin yol haritaları oluşturuldu ve imza altına alındı. Bunlara da toplumun en az yarısını ikna etti. Ama toplumun diğer yarısına ulaşamadı çünkü bütün kanallar kapatıldı. Toplumun diğer yarısı kendisine düşman edildi ve söylediklerini dinleme çabası içine bile girmediler.
Biraz uzun oldu ama meramımı anlatmam gerekiyordu. Bütün bu anlattıklarımdan sonra siz halla sorunun Kılıçdaroğlu olduğunu mu düşünüyorsunuz? Değerli arkadaşlar Kılıçdaroğlu değil kim gelirse gelsin bu adil olmayan sistem içerisinde kazanamazdı.
Futboldan bir örnekle yazımı bitireyim. Fenerbahçe'den örnek vereyim. Ali Koç çıkıp hakemler tarafından haklarının yenildiğini söylüyordu. Hakem taraflı olmasa mutlaka kazanacaklarını ifade ediyordu. Ama daha sonra hocaları başarısız diye görevden aldı. Bu kadar hakem hatalıysa bu kadar oyun adil değilse peki hoca nasıl başarısız oluyor?
Kılıçdaroğlu bu ülke için bir şanstır. 3-5 popülist sloganla Kılıçdaroğlu'nu harcamayalım. Ben Kılıçdaroğlu'nun çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Bir gazeteci olarak ilk defa bir siyasetçi beni ikna etti. Kazanması için mücadele de ettim. Ama maalesef olmadı. Olmamasının sorumlusu da yukarıda uzun uzun bahsettiğim sebepler nedeniyle Kılıçdaroğlu değil.