Bir süredir Türkçe Rap ile çok da içli dışlı olmayanlarımızın bile gündeminde başta Ezhel'in şarkılarının uyuşturucu kullanımına özendirdiği iddiası ile davalık olup hapse girip çıkması, hemen ardından da benim gibi bazılarımızın hafızasını zorladığında Eksik Etek ile anımsayacağı Norm Ender'in dönüşü ile bir yenisini başlattığı rap savaşları vardı. Derken bir gece Sarp Palaur -namı diğer Şanışer- ağırlıklı olarak rap sanatçısı olan 20 ismi bir araya getirdiği ve ülkenin birbirinden farklı ve sıcak sorunlarına değinilen Susamam'ı... Sercan İpekçioğlu -biz şimdilerde onu Ezhel olarak tanıyoruz- ise klibi başlı başlına bir olay olan Olay'ı yayınladı. Klibin içeriği hassas bulundu, hepsini zaten bizim yaşadığımız sanırsak unutulmuştu. Bu türde elbette ilk gördüğümüz politik çıkış 6 Eylül gecesi yaşanmadı, rap müzik doğuşu itibariyle politikti. Gettolardan geliyordu. Yalnız rap müziğin serbest piyasada yerini alıp hatrı sayılır bir gelir kaynağı haline gelmesiyle verilmesi kaçınılmaz bazı ödünler söz konusu oldu. Rap müzik Türkiye'ye ilk geldiğinde yoksul mahallelerde kendine yer bulmuş, muhalif karakteri görünürlüğünün zirvesini Gezi eylemleri sırasında yaşamıştı. Ancak sonrasında bir iki örnek dışında türle çok da içli dışlı olmayanlarımız türün muhalifliğini biraz hafiflemiş bulduk; piyasadaki şarkılarla alkole, uyuşturucuya, paraya düştük. (Reklam arası: Benim gibi böyle tekil örnekler patlak vermedikçe rap ile içli dışlı bir hayat yaşamayanlar için, yeni-e 32. sayısında rahatça anlaşılabilir bir dosyayla Türkçe Rap izi sürmüştü.) İşte 6 Eylül gecesi Şanışer -ile onunla projeyi paylaşan insanlar- ve Ezhel'in bize hatırlattığı şey, popülerleşen rap müziğin de bunlardan ibaret olmadığıydı. Türkçe rap geldiği yere selam duruyordu, Ezhel'in dediği gibi zaten içinde yaşadığımız dünya bir gecekonduydu. İki şarkı da yüklendiği andan itibaren sosyal medya gündeminin tepesine kuruldu, binlerce etkileşim aldı. Olay'ın getirisini ve götürüsünü görebilmek için Ezhel'in davalarını izlemekle yetinecek gibiyiz. Ancak ‘Susamam’ belki de çok temel bir düzlemde birleşen kalabalık kadrosunun ve sistematik biçimde sınıflandırılmış konu başlıklarının da etkisiyle hem daha ''görünür'' hem de daha ''hedef'' oldu. Önce sanatçılardan birinin HDP ile ilgili açıklaması şarkıyı benimseyen insanların tepkisini üzerine çekti. Zaten takdirleri toplasa da şarkının yeterince muhalif olmadığı düşüncesi yayılmaya başlamıştı. Sonra çok daha ilginç bir şeye şahit olduk. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ kendisinin konuştuğu bir video ile gayrı-resmi bir twitter hesabından Susamam'ın sanatçılarına tepki gösterdi. Kendisine göre eksik ve hatalı konulara dikkat çekiyordu. Bu iktidarı muhalefet ile neredeyse aynı mecrada karşı karşıya izleyebildiğimiz tekil bir andı, tabii keşke Sayın Dağ da rap yapıyor olsaydı. Oysa 14-15 dakikalık bir videoda olmayanlardansa dolu dolu gözler önüne serilen şeylere daha da iyi bakılması gerekmez miydi? Hayvan hakları, kadın cinayetleri, adalet, faşizm, eğitim, doğa ve belki de çoğumuzun sırası geldiğinde ufak şaşkınlığını gizleyemeden izlediği intihar ile ilgili bölümlerden konuşmak daha doğru olmaz mıydı? Gel Hiçbir şeyi yaşamak kadar sevme Sana bi dünya yaratamam da elini tutarım elbette Varsın herkes terk etsin seni Sen dünyayı terk etme Seni yargılamıyorum Acını tam olarak anlamam mümkün değil biliyorum Kaldıramadığım yükleri bırakıp kendi yolumdan gidiyorum ben Sen de aynaya bak lütfen ''Seni seviyorum'' de diyordu Sokrat. Rap tarihinde belki intihar kavramının karşımıza çıktığı ilk şarkı değildi, ama bir toplumsal farkındalık projesi gibi kurgulanan bir rap şarkısında hepimizin önüne serilişi böyleydi. Persona'ya (I. Bergman) sunulmuştu saygıları. Ben de saygı duruşumu intiharı tekil insanın zihninin içinden çıkaran Durkheim'a sunmak istiyorum. Ezhel hafızamızı tazeledi sonuçta, sistem/toplum tarafından intihara itilen kayıplarımızın tekil psikopatolojilere sıkıştırılarak ölümüyle duyurabildiği hikayelerinin susturulduğunu da hatırlayacaksınız. Beşeri bilimler dünyasının bir mensubu olmaya çabalarken temennim bu kadar görünür bir projede gözler önüne serilmişken üzerinde düşünülmesi, çalışılması gereken bir alan olduğuna dair farkındalığımızın pratikte de bir dönüştürücülüğü olabilmesi.