Bilimkurgu yapıtlarını aratmayacak günlerden geçerken, bu yapıtların mimarı, hayalperest birer fütürist olan senaristlerin bize fısıldadığı küresel bir eşitsizlik mekanizmasının kurulmasının hiç de ‘distoptik’ olmadığı….

Bir süredir özel ilgi alanım olan bilim kurgu yapıtlarını büyük bir şüphecilikle takip ediyordum… Sense 8, Black Mirror, Hunger Games, Fringe, %1, Colony, Dark, Stanger Things, %3, The OA, Fringe…. Liste uzayıp gidiyordu.. Tüm dizilerin hemen hemen ortak noktası ‘yeni dünya düzenine’ yönelik ipuçları sunmasıydı ve senaristlerin hiç de küçümsenmeyecek hayalperest fütüristler olması gerçeği inceden tedirgin ediyordu. Zenginlerin kendilerini yüksek duvarlı, güvenlik önlemlerinin hat safhada olduğu bölgelere hapsettiği, geride kalan herkesin ise ‘çöp’ sayıldığı bir dünyanın tasavvuru yapılıyordu durmaksızın. Örgüler de tabii ki bu iki dünya arasındaki eşitsizlik üzerinden şekilleniyordu. Mesela Brezilya yapımı Netflix bilim kurgu dizisi %3, sürükleyici distopik senaryosu ile tüylerimi diken diken eden yapıtların başında geliyordu… Dizide geleceğin dünyası ikiye ayrılmıştı: sefalet içinde yaşayanlar ve sürekli zevk-ü sefa içinde, teknolojinin getirdiği tüm nimetlerle yaşayanlar. Elit insanlar, halkın zorlu koşullarda yaşamak zorunda olduğu, farelerin bile protein olarak görüldüğü, sefil dünyadan uzakta, cennet gibi bir adada yaşarlar. Geride kalan ve yaşam mücadelesi veren insanlara da, bu cennet adaya kalıcı olarak yerleşme şansı verilir; ancak bir sorun vardır. Herkes bu adada yaşamak istemektedir ancak gönüllülerin sadece %3’ü yapılan sınavlarda başarılı olabilecektir. Resmi anladınız herhalde… Açlık Oyunları üçlemesinin bir benzeri…

POPÜLİST LİDERLERİN ŞOVU

Öte yandan giderek tüm insanlığı tehdit eder hale gelen Koronavirüs tüm bu bilim kurgu külliyatı içinde oldukça kritik bir yere oturdu. Öyle ki, sistem değişiminin zorunluluğu tartışmaları da bu süreçte alev aldı. Ekonomileri ve sağlık sistemlerini tehdit eden virüs, küresel felaketlere ne denli hazırlıksız olduğumuzu da gözler önüne serdi. Kafası olmayan tavuk gibi koşturan popülist liderler, yine tribünlerle oynayan yaklaşımları benimsemekte gecikmedi. ABD Başkanı Donald Trump, yaptığı basın toplantısında Target, Walmart, Roche gibi dünya devlerinin CEO’larını tek tek kürsüye davet edip, her birine ‘harika iş çıkarıyorsunuz, aynen devam’ gibi sırt sıvazlamalar yaptı, adeta kurt bir şovmen edasıyla tribünlere başarılı bir performans sundu. Yıllar önce, Marksist Teorisyen, Eleştirmen Fredric Jameson da kozmik felaket filmlerinin ütopyacı potansiyeline dikkat çekerek, bu gibi küresel tehditlerin küresel bir dayanışmanın fitilini ateşleyebileceğini, farklılıklarımızın manasızlaşacağını, bir çözüm bulmak için birlikte çalışacağımızı söylemişti. Şimdi gerçek hayatta tam da bu noktadayız. Avrupa Birliğinin, ‘birlik’ durumu da bu krizden nasibini alıyor, Hırvatistan Sağlık Bakanı Vili Beros’un ‘sınırları kapatırız’ tehdidi ile birliğin menteşelerindeki sarsıntıları da net şekilde duyabiliyoruz. ‘Sınır’ kavramının içinin ne kadar boş olduğunu, dudak büktüğümüz mültecilerin neler yaşadığını derinden hissettiğimiz günler. Belki alacağımız ders savaş ve doğal felaketlerden kaçan insanların acısını yüreğimizde hisseder barışmak olur birbirimizle. Göreceğiz.

ÇİN'DE KOMÜNİST SİSTEM BİTEBİLİR

RT’ye yazdığı “Koronavirüs, kapitalizme ‘Kill Bill-vari’ bir darbedir, komünizmin yeniden icat edilmesine yol açabilir” başlıklı yazısında Slavoj Zizek de bu tartışmaya katılıyor. Nasıl ki Çernobil felaketi, Sovyet komünizminin sonunu getiren olayları başlatmıştı, koronavirüsün de Çin’deki komünist yönetimi bitireceği spekülasyonun bugün sık sık dillendirildiğine dikkat çekiyor ve “Fakat burada bir paradoks var: koronavirüs aynı zamanda bizi topluma ve bilime güven temelli bir komünizmi yeniden icat etmeye mecbur bırakacaktır” diyor.

HER KRİZİN MİRASI KENDİNE ÖZEL

Öte yandan MSN Money için ‘Koronavirüs alışveriş, seyahat ve çalışma şeklimizi değiştirecek’ makalesini kaleme alan Enda Curran, her ekonomik şokun arkasında bir miras bıraktığını, Koronavirüsün de bu kervana katılacağını öngörüyor. Makale bugüne kadar yaşanan ekonomik krizlerin tüketici alışkanlıklarını belirlediğini, karşılaştırmalı olarak gözler önüne sermesi açısından çarpıcı anekdotlar içeriyor. Virüsün ülkelerin ekonomi politikalarının görünümünü pula çevirdiğini ve yeni öncelikler yarattığını kaydeden Curran, Merkez bankalarının yine acil durum moduna girdiğini, hükümetlerin ise zorlanan sektörleri desteklemek için para bulmak için daha da derinlere indiklerini belirten Curran, “Hijyen gündemi her geçen gün hükümet ve kurumsal dünyanın gündeminde tırmanıyor. - Mesela Singapur zorunlu temizlik standartlarını uygulamaya koymayı planlıyor” diyor. Birbirimize en az bir metre mesafeyle durduğumuz şu günlerde e-ticaretin giderek yükselişe geçeceğini öngörmek için ekonomist olmaya gerek yok. Bu noktada Türkiye’de eleştiri oklarının hedefinde olan kargo şirketlerinin kendilerine çeki düzen vermesi şart. Tarihi sorumlulukların olduğu günler değişim için önemli bir fırsatı da beraberinde getiriyor. Kriz fırsattır klişesi, onu içselleştirenler için oldukça gerçek...

ZENGİNLER SOSYALİST DEVRİMDEN KAÇIYOR

Tüm bunlar olurken dün radarıma başka bir haber takıldı. New York Post’ta yayınlanan Neden milyarderler, Tetton, Wyoming’e taşınıyor? Haberinde aralarında ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Wal-Mart varisi Christy Walton, önceki Google CEO’su Eric Schmidt gibi isimlerin yaşamak için Wyoming eyaletindeki Teton adlı bir taşra kasabasını tercih ettikleri ve burada ne buldukları tartışılıyordu. Bilmeyenler için Güney Dakota, Nebraska, Colorado gibi eyaletlere komşu olan Wyoming, ABD'nin alan olarak en büyük 10. Eyaleti konumunda. ABD'nin Alaska'dan sonra en düşük nüfus yoğunluğuna sahip olan ve düşük gelir grubuna ev sahipliği yapan eyalet (kilometrekareye 2 kisi) anlamıyla taşra, ABD kırsalının yoksulluğunu da gözler önüne seren bir bölge... Bu eyaleti gündeme getiren ise multimilyarder sayılan isimlerin (Eski son dönemde burada yaşamaya başlaması. Occupy Wall Street hareketi ve Bernie Sanders gibi politikacılar nedeniyle, zenginlere saldırıldığını hisseden ve bundan tedirgin olan bazı zengin isimlerin ‘sosyalist devrimden kaçmak için Wyoming’in Teton Bölgesine yerleşmelerini anlatıyordu haber… Evet doğru okudunuz. Zenginler sosyalist bir devrimden kaçma içgüdüsüyle giderek kendi ayrıcalıklı bölgelerini oluşturuyor. Ne kadar bilgim kurgu vari öyle değil mi? Başta bahsettiğim bilim kurgu dizilerin incelikle işlediği ‘iki kutuplu bir dünya’ nur topu riskiyle kucağımızda gibi görünüyor. Şimdilik herkes temkinli bekleyişini sürdürürken ‘kral çıplak’ demek önem kazanıyor… Virüsün yaratacağı eşitsizliğin şimdiden farkındayız. Buna direnmek bir avuç bile olsak önemli, zira bitap dünyamız, ırkçılığın, eşitsizliğin giderek yükseldiği bir ortamda tarafını adalet, eşitlik, dürüstlükten yana kullananların yüzü suyu hürmetine dönüyor hala…