Plajlar konser alanı gibi dolup taşıyor, Kafeler, mağazalar, AVM’ler desen sosyal mesafe gözetilmeksizin açık.

Artık herkesin kalabalık otellerde üstelik de birkaç kez tatil yaptığını görür olduk ama diğer yandan da akın akın Covid-Pozitif duyumları alıyorum. Bir parti havası içinde cenaze seremonisi yaşıyoruz, gerçekten olağanüstü şeylere tanıklık ediyoruz. Diğer yandan da mekânlarda müzik çalınmasının yasaklanmasıyla önlem alınmaya çalışıldığı ilginç bir süreci de deneyimliyoruz. Virüsün ilk ortaya çıktığı Mart ayından itibaren yaşananlara bakıldığında şu an içinde bulunduğumuz Ekim ayı itibarıyla vaka ve ölüm oranlarında çok daha vahim durumdayız demek yanlış olmaz ve hatta belki de eksik bile kalır. Bu olağanüstü zamanda aşırı normalleşme zorlamaları kur krizine bakınca ekonomik çırpınmanın mesajlarını net bir şekilde veriyor bize ama bir ülkenin en önemli konusu olması gereken eğitim alanı diğer her şeyden önemsizmişçesine bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Deyim yerindeyse göz ardı ediliyor. Eylemler ve söylemler birbiriyle çelişiyor. Özel okullarda eğitim gören, maddi imkânı, yaşanan bu süreçteki eksiklikleri telafi etmeye yetecek öğrencilerle, diğer yandan online eğitim bile alacak teknik imkanlara sahip olmayan, evinde interneti-bilgisayarı bırakın, Eba TV’yi takip edebilecek bir televizyon bile bulunmayan öğrenciler (754 bin öğrencinin televizyonu yok) bir tutuluyor ve aynı sınava hazırlanıyorlar. Maddi imkânı yeterli olan aileler çocuklarına özel okullarda eğitim aldırırken diğer yandan bu dönemin eksikliklerini kapatmak adına özel dersler aldırıp konu telafileri yaptırabiliyor, sınava belki de diğer çocuklara nazaran eksiksiz hazırlanma şansı sunabiliyorlardır. Peki bu imkân her aile için mümkün mü? Henüz online eğitim için bile birçok evde bilgisayar ve internet yokken bu aileler ve çocuklar bu adaletsiz, baştan yenik başladıkları süreçle nasıl başa çıkacaklar? Bunların cevabını kim nasıl verecek? Daha birkaç gün önce maddi imkansızlıklar nedeniyle evine internet bağlatamayan, bu yüzden komşusundan internetine bağlanmak için çatıya çıkan babasını takip eden 8 yaşındaki Çınar Mert, çatıdan düşerek hayatını kaybetti. Bir çocuk ders çalışabilmek, online eğitimden yararlanabilmek adına canından oldu bu ülkede! Bu gerçekten daha ağır çok az şey var! Koronavirüs her alanda büyük tahribat yarattı bu gerçek ama eğitimi yıktı geçti bu da aşikâr. Zaten Türkiye’de kalitesizliğiyle artık bir krize dönüşen eğitim alanı bu kez de koronavirüsün çarkına yakalandı. Atlatacak mı yenilecek mi şimdiden söylemesi belki güç ama zaten baştan bağışıklığı bozuk olduğu için direnemeyeceği de su götürmez bir gerçek gibi çarpıyor yüzüne insanın. Çünkü artık bu virüs bir sınıf pandemisine dönüştü. Bu ülkenin aydınlık geleceği mutsuz ve umutsuz. Bu çocuklara her şeyden önce umut lazım mutluluk lazım. Anlaşılmak ve değer görmek istiyorlar bu çocuklar. Bunun yolu da evet kaliteli eğitimden geçiyor çünkü onlar bunu ve çok daha fazlasını, daha sağlıklı ve eşit koşullarda öğrenmeyi hak ediyor. Bilinçliler, eğitim sisteminin kalitesizliğine rağmen dünya görüşleri açık, yenilikçi ve cesaretliler. Kalıplara sıkışmayan, normları-tabuları sarsan fikirleri ve güçleri var Z kuşağının. Politikacıların ulaşmaya çabaladığı ama bir türlü ulaşamadıkları siyaset üstü bir nesil bu kuşak. Yakından biliyorum evet çünkü aynen böyle bir kardeşe sahibim. Çevresine karşı yüksek duyarlılığa sahip, esnek ve gelişmeye açık düşünce yapısıyla her dil, din ve ırkı kucaklayacak yetkinlikte. Çoğu yetişkinden çok daha olgun ve mantıklı düşünce ve söylemlere sahip. Bu söylediklerim öznel düşünceler gibi görünse de hayır, Gezici Araştırma Merkezi aynen bu düşüncelerimi onaylayacak bir araştırma yayınlamıştı Haziran ayında.  Gezici Araştırma Merkezi Başkanı ve Uluslararası Güvenlik ve Stratejik Çalışmalar Uzmanı Murat Gezici 'Z kuşağına Ait Araştırma Raporu'na göre Z Kuşağı insan hakları, hayvan hakları, cinsiyet ayrımcılığı gibi konularda duyarlılığı ön planda olan, haklar konusunda eşitlik temelli bir anlayışa sahip. Z kuşağının yüzde 45 gibi oldukça önemli bir oranı herkesin eşit ve benzer haklara sahip olduğu görüşünü savunuyor. Bu çerçevede bu kuşak için ırk, cinsiyet, din, dil, mezhep gibi unsurlar düşük bir öneme sahip. Örneğin ‘Farklı bir din veya mezhebe ait biriyle evlenebilirim’ diyenlerin oranı bundan önceki nesilde yüzde 32,8 iken, Z kuşağı içinde yer alanlarda bu oran yüzde 82,2. Bu değerler, Z kuşağı için din ya da mezhep farkının önceki kuşaklara göre büyük ölçüde önemsiz kaldığını gösteriyor. Z kuşağının yüzde 76,4’ü adalet, demokrasi, ifade ve düşünce özgürlüğü, liyakat, israf, sanat gibi kavramları önemli bulduğunu ifade ediyor. AB’yi destekleyenlerin oranı Z kuşağında yüzde 78,6 iken diğer X ve Y kuşaklarında bu oran yüzde 35,6. Z Kuşağı, kendisini genel olarak belli bir ideolojik gruba veya herhangi bir siyasi partiye mensup görmüyor. Z kuşağı ile ilgili Türkiye’de yapılan araştırmalar, bu kuşaktakilerin yaklaşık yüzde 68,7’sinin, kendisini Atatürkçü veya muhafazakâr ya da milliyetçi gibi belli kategoriler içinde tanımlamadığı ve mevcut siyasi partilere karşı herhangi bir yakınlık hissetmediğini gösteriyor. Ankette Z kuşağının yüzde 86,7’si oy kullanırken ebeveynlerin etkisinin olamayacağını, kendi iradesinin ön planda olduğunu söylüyor. Bu sonuçlar Z kuşağının sorumluluk sahibi gerçek bir birey profili çizdiğinin göstergesi. Sonuç olarak her şey bir yana geleceğimizi şekillendirecek olan Z kuşağı ve onların ihtiyaçlarının ön planda tutulduğu ciddi anlamda kaliteli eğitim sistemine ihtiyacımız var. Aksi halde bu toprakların mirası olacak bu güzel çocuklar tablete, internete ulaşayım derken yitip gidecekler. Bu süreç herkes elini taşın altına koyduğunda atlatılabilir. Tüm paydaşlar ortak hareket ettiğinde çözülebilir, işte o zaman ne internet sorunu kalır ne de bilgisayar. Mesela Ankara Büyükşehir Belediyesi. Ayakta alkışlıyorum, gurur duyuyorum. Harika, örnek bir işe imza atmış. Belediye ve ilgili kuruluşlardaki tüm bilgisayarları ihtiyaç sahibi çocukların kullanımına açmış. Sosyal yardım alan çocuklara ücretsiz internet de vereceklerini açıkladı Başkan Mansur Yavaş. Ankara’nın tüm köylerine ücretsiz internet ve tablet götürerek 2 ay içinde internetsiz köy bırakmayacaklarının da müjdesini verdi. İşte sosyal belediyecilik anlayışı budur. Tüm belediyeler ilgili kurumlarla irtibata geçerek benzer projeleri hayata geçirebilirler. O zaman inanıyorum ki geleceğe dair umudumuz yeniden filizlenecek, birlikte hareket etmeye olan inancımız kuvvetlenecek. Çünkü her ne konuda olursa olsun bireysel güçler toplumsal amaç yolunda birleştiğinde çözümsüz tek bir sorunumuz bile kalmayacak. Yeter ki önceliğimizi çocuklarımızın geleceğine verelim, çünkü ülkenin geleceğinin aydınlanması onların bugününü aydınlatmakta saklı. Umutlu kalın…